Recep Tayyip Erdoğan
129K subscribers
1.7K photos
302 videos
17 links
Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı - President of Türkiye and AK Party Chairman
Download Telegram
85 milyonun emniyeti, huzuru; ülkemizin birlik ve beraberliği için fedakârca çalışan Emniyet ve Jandarma Teşkilatımız, hiç tartışmasız ülkemizin de milletimizin de kıvanç kaynağıdır.

Ülkemizin dört bir yanında gece gündüz çalışan tüm emniyet güçlerimize şükranlarımı sunuyorum.
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Savunma sanayisinde dışa bağımlılığımızı azaltmak, bu alanda muhannete muhtaç olmamak için her türlü gayreti gösteriyoruz.

Lübnan’a karşı düzenlenen siber terör saldırılarıyla bunun ne kadar hayati önemde olduğunu bir kez daha gördük.
Birleşmiş Milletler 79’uncu Genel Kurulu görüşmelerine katılmak üzere New York’a doğru yola çıktık.

Ziyaretimizin ülkemiz, milletimiz ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Bu yıl genel kurulun en dikkat çekici etkinliği BM Genel Sekreteri’nin ev sahipliğinde tertiplenecek “Geleceğin Zirvesi”dir.

23 Eylül günü gerçekleştirilecek zirvede çok taraflı sisteme yönelik meydan okumalar karşısında ortak çözümler üretilmesi hedefleniyor.

Görüşmelerin ilk gününde, 24 Eylül Salı günü Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna hitap edeceğim.

Zirveye hitabımda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve uluslararası finans mimarisi başta olmak üzere küresel yönetişim mekanizmasının reform ihtiyacına dikkat çekeceğim.

Daha kapsayıcı, adil ve etkili bir yapılanmaya duyulan gerekliliğin altını çizeceğim.

Özellikle Gazze’deki soykırıma ve İsrail’in saldırgan politikalarına karşı atılabilecek ortak adımlara temas edeceğim.

İsrail hükûmeti, bir nevi Nazi imha kampına çevirdiği Gazze’deki 2 milyonu aşkın insanı ya bombalarla ya da açlık ve susuzlukla katlediyor.

Lübnan’a yönelik son günlerde yapılan saldırılar, İsrail yönetiminin savaşı bölgeye yayma planlarına dair endişelerimizi de haklı çıkardı.

İlk kıblemiz Mescid-i Aksa’ya yönelik artan saldırılar ve tacizler de aynı kirli senaryonun birer parçasıdır.

Türkiye olarak bu konudaki hassasiyetimizin hangi seviyede olduğunu daha önce defalarca ifade ettik. Bugün de aynı yerdeyiz.

Amerika Birleşik Devletleri’nde yoğun bir toplantı ve görüşme trafiğimiz olacak.

Genel kurul marjında, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin yanı sıra çok sayıda ülkeden mevkidaşımla görüşmeler de gerçekleştireceğiz.

Düşünce kuruluşu temsilcileri ve Amerikan iş dünyasının seçkin üyeleriyle de temaslarımız olacak.

Ziyaretimizde Amerika’da yaşayan vatandaşlarımızla da bir araya geleceğiz.
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Görevi barış ve güvenliği sağlamak olan kurumlar çok açık bir ahlaki çöküş içerisindedir.

Gazze’de 352 gündür devam eden katliam bunu bir kez daha göstermiştir.
Birleşmiş Milletler 79’uncu Genel Kurulunun tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Küresel adaletsizliğin giderilmesi için hep birlikte çalışmak mecburiyetindeyiz. Unutmayın; dünya 5’ten büyüktür, daha adil bir dünya mümkündür…
Uzun mücadeleler neticesinde dost ve kardeş Filistin’in temsilcisini, BM’ye üye ülkeler arasında hak ettiği yerde görmekten memnuniyet duyuyorum.

Atılan bu tarihî adımın, Filistin’in Birleşmiş Milletler üyeliğine giden yolda artık son dönemeç olmasını temenni ediyorum.

Filistin’i tanımayan diğer devletleri de bu çok kritik dönemde tarihin doğru tarafında yer alarak Filistin Devleti’ni bir an evvel tanımaya davet ediyorum.
Dünya 5’ten büyüktür şiarının temsil ettiği değerlere bugünlerde daha da ihtiyaç duyuyoruz.

Uluslararası barış ve güvenliğin, imtiyazlı 5 ülkenin keyfine bırakılmayacak kadar önemli olduğuna şahitlik ediyoruz.

Bunun en dramatik örneği Gazze’de 353 gündür devam eden katliamdır.

7 Ekim’den beri aralıksız süren İsrail saldırılarında 41 bini aşkın Filistinli hayatını kaybetti.

Çoğu çocuk ve kadın 41 bin can, 41 bin insan, hem de acımasız bir şekilde hayattan kopartıldı.

Yine çoğu çocuk 10 binden fazla Gazzelinin nerede olduğunu kimse bilmiyor.

Aynı şekilde 100 bine yakın insan yaralandı, sakat kaldı.

Zor şartlar altında görevini yapmaya çalışan 172 gazeteci öldürüldü.

Hayat kurtarmak için çalışan 500’ü aşkın sağlık görevlisi öldürüldü.

Açlıkla, susuzlukla boğuşan Gazze halkının imdadına koşan insani yardım görevlileri, 210’dan fazla Birleşmiş Milletler personeli öldürüldü.

Savaşta dahi dokunulmaması gereken 820 camiyi, 3 kiliseyi vurdular.

Onlarca hastaneyi, yüzlerce okulu, hasta taşıyan 130’dan fazla ambulansı vurdular.

Birleşmiş Milletler kürsüsünden Birleşmiş Milletler şartını parçalayarak, bir de utanmadan tüm dünyaya, vicdan sahibi tüm insanlara meydan okudular.

İsrail’in temerküz kampına çevirdiği hapishanelerinden sızan görüntüler, nasıl bir zulümle karşı karşıya olduğumuzu çok net biçimde gösteriyor...
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Gazze’de sadece çocuklar değil; aynı zamanda Birleşmiş Milletler sistemi ölüyor, Batı’nın savunduğunu iddia ettiği değerler ölüyor, insanlığın daha adil bir dünyada yaşama umutları ölüyor.

Ey BM Güvenlik Konseyi! Gazze soykırımının önüne geçmek için daha neyi bekliyorsunuz?
Özgürlüğü, bağımsızlığı, en temel hakları gasbedilen Filistinliler son derece haklı bir biçimde bu işgale, bu etnik temizlik faaliyetlerine karşı meşru direniş haklarını kullanmaktadır.

Canları pahasına vatanlarını savunan Filistinli kardeşlerimi yürekten selamlıyorum.

Gazze’de, Ramallah’ta, Lübnan’da çocuklar ölürken, bebekler kuvözde can verirken maalesef uluslararası toplum da çok kötü bir sınav vermiştir.

Filistin’de yaşananlar çok büyük bir ahlaki çöküşün göstergesidir.

Bütün dünya halklarının, ülke liderlerinin, uluslararası kuruluşların bu acı tablo üzerinde düşünmesi gerektiğine inanıyorum.

İsrail yönetimi, temel insan haklarını hiçe sayarak bir millete, bir halka karşı etnik temizlik, apaçık bir soykırım uygulamakta, topraklarını adım adım işgal etmektedir.

Filistin halkının topraklarını işgal edenlere karşı sergilediği haklı direniş, gayrimeşru gösterilemeyecek kadar asildir, onurludur, kahramancadır.
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Hitler 70 yıl önce nasıl insanlığın ittifakıyla durdurulduysa Netanyahu ve cinayet şebekesi de insanlığın ittifakıyla durdurulmalıdır.

BM Genel Kurulunun 1950’deki Barış İçin Birlik Kararı’nda olduğu gibi kuvvet kullanma tavsiyesinde bulunma yetkisi mutlaka değerlendirilmelidir.
Tayyip Erdoğan olarak BM kürsüsünde hamasetin diliyle konuşmuyorum.

Burada tarihimden; ecdadımın vicdanlı, adaletli duruşundan aldığım cesaretle konuşuyorum.

Çünkü biz tarih boyunca daima mazlumun yanında, zalimin ve zulmün karşısında olmuş bir milletiz.

Bundan 500 yıl önce engizisyondan kaçan Musevilere de Hitler’in toplama kamplarından kaçan Yahudilere de kucak açtık.

Bizim ülke ve millet olarak İsrail halkına yönelik herhangi bir düşmanlığımız yoktur.

Müslümanların sırf inançlarından dolayı hedef alınmasına nasıl karşıysak antisemitizme de aynı şekilde karşıyız.

Sorunumuz, İsrail hükûmetinin katliam politikalarıyladır.

Sorunumuz, tıpkı 5 asır önce olduğu gibi yine zalimle ve zulümledir.

Şunu herkes bilsin ki biz hakkı haykırmaktan çekinmeyiz.

Birileri rahatsız olsa da doğruları söylemekten korkmayız.


İnşallah sonuna kadar haklının yanında durmaya, doğru bildiklerimizi acı da olsa söylemeye devam edeceğiz.
Uluslararası toplumu bir kez daha Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımaya; diplomatik, siyasi, ekonomik ilişkiler kurmaya davet ediyorum.

Türkiye, enerji ve çevre başta olmak üzere her konuda yapıcı iş birliğine hazırdır.

Komşularımızdan da aynı yaklaşımı bekliyoruz.

Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip ülke olan Türkiye’nin anahtar rolü yadsınamaz.

Kıbrıs Adası’nın kuzeyi ve batısında, ilan edilmiş kıta sahanlığında Türkiye’nin, Ada’nın tümünün etrafında ise Kıbrıs Türklerinin hakları vardır.

Kıbrıs Barış Harekâtı’nın üzerinden 50 yıl, Rumların ortaklık devletini gasbetmesi sonucunda Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasının üzerinden ise 61 yıl geçti.

O günden bugüne kadar Ada’da barış ve sükûnet hâkim oldu.

Kıbrıs meselesine adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm getirilmesi için samimi irade ortaya koyan taraf, daima Kıbrıs Türkleri ve Türkiye’ydi.

Federasyon modeli artık geçerliliğini tamamen yitirmiştir.

Ada’da iki ayrı devlet ve iki ayrı halk vardır.

Kıbrıs Türklerinin müktesep hakları olan egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüleri yeniden tescil edilmeli, tecrit artık son bulmalıdır.
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
ASEAN başta olmak üzere Hint Okyanusu’na Kıyıdaş Ülkeler Birliği ve Pasifik Adaları Forumu gibi bölgesel kuruluşlarla angajmanımızı derinleştiriyoruz.

Yükselen ekonomileri bir araya getiren BRICS’le ilişkilerimizi geliştirme irademizi canlı tutuyoruz.
Türk dünyası olarak birlik ve beraberliğimizi daha da tahkim edeceğiz.

Çin’in egemenliğine, toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde güçlü tarihî, kültürel, beşerî bağlarımızın olduğu Uygur Türklerinin temel hak ve özgürlüklerinin korunması için Çin’le yakın diyalog halindeyiz.
Daha sürdürülebilir ve temiz bir dünya vizyonuyla eşim Emine Erdoğan himayesinde başlattığımız Sıfır Atık Hareketi’ni BM’de kabul edilen kararla küresel boyuta taşıdık.

Tüm ülkeleri, uluslararası teşkilatları, sivil toplum kuruluşlarını hareketimize ortak olmaya davet ediyorum.
15 Mart 2024 tarihinde kabul edilen karar tasarısının öngördüğü şekilde, en yakın zamanda Birleşmiş Milletlerde “İslamofobiyle mücadele özel temsilcisi” atanmasını bekliyoruz.

Büyüyen bu tehlikeyi kimse daha fazla görmezden gelemez.
Cinsiyetsizleştirme meselesi bir tercihten ziyade artık küresel bir dayatmaya, tam anlamıyla kutsala ve fıtrata karşı bir savaşa dönüşüyor.

Bu yıkım projesi karşısında ses çıkaran, en ufak bir tepki gösteren herkes susturulmakta, linç kampanyalarının hedefi olmaktadır.

Toplumun temel direği olan aile kurumuna yönelik saldırılar giderek yoğunlaşmaktadır.

2024 Olimpiyat Oyunları’nın açılışında sahnelenen rezalet, insanlık olarak karşı karşıya olduğumuz tehdidin boyutlarını gözler önüne sermiştir.

Masum çocukların, her yaştan ve inançtan yüz milyonlarca insanın izlediği bir spor etkinliği, hem de çok çirkin bir şekilde cinsiyetsizleştirme propagandasına alet edilmiştir.

O kötü sahneler sadece Katolik âlemini, Hristiyan dünyasını değil; Müslümanları ve kutsala saygısı olan herkesi derinden yaralamıştır.

Türkiye, ne pahasına olursa olsun bu kuşatmayı yarmakta, bu korku iklimine direnmekte kararlıdır.