6284 aile kurumunu çökertiyor
Türkiye Aile Birliği Genel Başkan Yardımcısı Yunus Emre Altuntaş: 6284 aile kurumunu çökertiyor
Başımıza ne geldiyse gözü kapalı şekilde Avrupa’dan kopya ettiğimiz kanunlar sebebiyle geldi. 1839’da yayınlanan Tanzimat Fermanı bunun başlangıcı kabul edilir. İlginçtir ki bu fermanın getirdiği yeniliklere en çok da azınlıklar tepki göstermiştir. Osmanlı’da her vatandaşın eşit hak ve yükümlülüklere sahip olacağını vaat eden bu ferman ile azınlıklara da askerlik zorunluluğu getirilmişti. Oysa Osmanlı’nın uyguladığı Şeri hukuka göre tüm Gayri Müslim azınlıklar ehl-i zimme statüsünde kabul edilmiş, devletin koruması altında sürekli oturma iznine sahip olmuş ve sadece cüzi bir cizye vermekle sorumlu tutulmuştu. Osmanlı’daki azınlıkların bağımsızlık sevdasına kapılması da bu süreçten sonra hızlanmıştır.
Avusturya Başbakanı Metternich 1840’da Osmanlı’ya şunları tavsiye ediyordu: “Bana göre, Osmanlıyı bu hale düşüren sebeplerin başında Avrupalılaşma zihniyeti gelir. Bunun temelinde, tam bir cehalet ve akıl almaz hayalperestlikten başka bir dayanağı olmayan ve ısrarla savunulan Avrupa kopyası reformlar yapma hevesi yatar. Avrupa medeniyetinden sizin kanun ve nizamlarınıza uymayan kanunları almayın. Avrupa uygarlığından, sizin kurumlarınızla uyuşmayan sistemler almayın. Zira Batılı kurumlar, imparatorluğunuzun temelini meydana getiren ilkelerden farklı ilkelere dayanmaktadır. Avrupa’nın şartları başkadır, Türkiye’nin başka... Avrupa’nın temel kanunları Doğu’nun örf ve âdetlerine taban tabana zıttır. İthal malı ıslahattan kaçının. Bu gibi ıslahat Müslüman memleketlerini ancak felakete sürükler.” (Engelhardt: 2017)
2012 yılında yayınlanan 6284 sayılı kanun(Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) bunun acı örneklerinden biridir. Nitekim Kanunun 1. maddesinde referans verildiği üzere, kanundaki esaslar büyük ölçüde İstanbul Sözleşmesi'ne göre oluşturulmuştur. İstanbul Sözleşmesi ya da tam adıyla “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve tamamen Hristiyan Batı değerlerine göre tasarlanan bir sözleşmedir. Dolayısıyla bu sözleşme %99’u Müslüman olan Türk toplumunun değerleriyle uyuşmamaktadır.
“Kadın Cinayeti” kavramı günümüzdeki anlamıyla ilk kez 1976’da feminist yazar Diana E. H. Russell tarafından kullanılmıştır. Aynı yazar bu kavramın siyasallaşmasının da mimarıdır. Yani “Kadın Cinayeti” kavramını ortaya atanlar kendilerini “lezbiyen-feminist” olarak tanımlayan ve kadını ailenin bir üyesi olarak görmeyi reddeden, hatta aile kurumuna karşı mücadele eden isimlerdir. Türkiye’nin “İstanbul Sözleşmesine” katılmasında ısrarlı olanlar da koyu iktidar karşıtlığı ile bilinen feminist, LGBT-İ gruplarıdır.
Bir de istatistiklere bakalım. Bu kanunu ve sözleşmeyi savunan “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”nun verilerine göre 2012 yılında 200 civarında olan kadın cinayeti sayısı 2021 yılında ikiye katlanarak 400 bandını aşmıştır. İçişleri Bakanlığının TBMM’de açıkladığı verilere göre 2012’de kadın cinayeti sayısı 128 iken 2021 yılında bu sayı 380’e çıkmıştır. Yine 2012 yılında 160 olan evden uzaklaştırma kararı sayısı 2021 yılına gelindiğinde “Eve yeteri kadar bakmıyor”, “Bana sesini yükseltti”, “Evdeki ışığı kapatmadı” gibi oldukça basit nedenlerle 130 bine ulaşmıştır. Yani 130 bin ailedeki çocuklar aylarca hatta bazen yıllarca babalarından mahrum bırakılmaktadır. Bu da 6284 sayılı kanunun kötü niyetli kişilerce nasıl suiistimal edildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Benzer şekilde 2012 yılında 120 bin olan boşanma sayısı 2021 yılında 180 bine çıkmıştır. TÜİK verilerine göre son bir yıl içindeki boşanma olaylarından 165 bin 937 çocuk doğrudan etkilenmiştir.
Tüm bu rakamlar gösteriyor ki İstanbul Sözleşmesi sebebiyle çıkarılan 6284 sayılı kanun ülkemizdeki kadın cinayetlerini durdurmak bir yana hızlı bir şekilde artmasına sebep olmuş bunun yanı sıra yüzbinlerce ailenin dağılmasına yol açmıştır. Bu manzara Türk ailesi adına tam bir çöküşü haber vermektedir. Kaldı ki “Kadın Cina
yeti” tanımı hukuki değildir. Cinayetin kadına veya erkeğe göre tanımlanması tam bir garabettir. Cumhurbaşkanımızın aldığı kararla İstanbul Sözleşmesinden çıkmış olmamız bu sözleşmenin yargıdaki uzantısı sayılan ve halen yürürlükte olan 6284 sayılı kanun kaldırılmadan bir şey ifade etmiyor. Mevcut iktidarı 20 yıldır destekleyen muhafazakâr kesimin çağrısı bu sözleşmeyle beraber 6284 sayılı kanunun da kaldırılması yönündedir. Çünkü bu sözleşmeyi/kanunu savunan oluşumların kim oldukları ortadadır ve ülkemizin bekası için tıpkı Gezi kalkışmasında olduğu gibi bu azgın grupların kışkırtmalarına geçit verilmemelidir. Milletimizin dini değerlerine, örf ve adetlerine uygun yeni bir düzenleme yapılarak; dini eğitim daha yaygın ve nitelikli hale sokularak toplumun temelini oluşturan aile kurumunun çökmesi engellenmelidir. Çünkü cinayetlerin asıl sebebi dini ve milli değerlerimizin yeterince öğretilememesidir. Bizi biz yapan elimizdeki tek değer aile kalmıştır. Bu da yıkılırsa elimizde hiçbir şey kalmayacaktır.
Aile Günü Aile Haftası
15 Mayıs 2022/ sayı: 44
Yunus Emre Altuntaş
Türkiye Aile Birliği Genel Başkan Yardımcısı

....
T.me/basinaciklamasi AileHaklari.org TurkiyeAileBirligi.org
Ailemizi Dinimizi Devletimizi Darbecilerden Korumak için; Laiklik ve kemalizm âcil tasfiye edilmel AdaletPlatformu: Laiklik kamalizm tasfiye edilmeli, Türkiye İslam Cumhuriyeti Devletin Dini İslam Olmalı, Fulbright Kalkmadikca; 15Temmuz NATO/FETÖ AB/D Darbeleri/işgalleri Durdurulamaz!
Türkiye’deki 100 yıllık askeri vesayet ve kesintisiz darbe sürecinin kılıfı ve referansı, temeli laiklik ve sekülerizm olan batı öykünmecisi ve mankurt karakterli Kemalizm sebataizm ideolojisi olup, bu referanslar ortadan kaldırılmadığı sürece sivil ve askeri darbe süreci daima beslenecek ve kendine mazeret oluşturacaktır. Tıpkı 15 Temmuz darbecilerinin takiyyeten de olsa Kemalist ve laik söylemleri mazeret göstermeleri ve pek çok laikçi Kemalist subayın darbe teşebbüsüne iştiraki gibi.
Bu nedenle laiklik ve Kamalizm anayasadan çıkarılmalı, devletin resmi ideolojisi olmamalıdır. Kabbalaci sebataist pakrudin masonların dayattığı laiklik ve kamalizm dini Resmi ideoloji ve açılımı olan tüm mevzuat sadece anayasadan değil, tüm kanun, kararname vs. mevzuat, ders içeriklerinden çıkarılmalıdır. Bunun devamı olarak resmi ideolojiye ait resim, heykel ve semboller tüm kamusal alanlardan kaldırılmalı, bunlara ve Anıtkabir’e tazime yönelik tüm resmi törenler tamamen iptal edilmelidir.
Siyasi partiler ve memurlara yönelik kanunlarda gerekli değişiklikler yapılarak, yemin metninden Kemalizm dini ve laiklik vurgusu çıkarılmalı, Kemalizm dâhil tüm ideolojilerin özgürce parti politika ve ideolojilerini savunabilecekleri düzenlemeler getirilmelidir.
Yine Kemalizm doğmasının korunmasının en önemli aracı olan Atatürkü Koruma Kanunu 5816 sayılı çağdışı yasa kaldırılarak, kimse bu doğmayı kutsamaya zorlanmamalı, M.Kemal’de tarihteki diğer devlet adamları gibi serbestçe eleştirilebilmelidir.
Laiklik Ve Kemalizm Ders Kitaplarından ve Müfredattan Çıkarılmalıdır
Anayasal değişiklik hızlı yapılamasa bile, kanun, kararname, heykel ve semboller ile törenlerin acilen değiştirilmesi mümkün ve elzemdir. Zira şu anda iktidarın elindeki yetkiler bunları yapmaya yeterli olduğu gibi, mevcut devrim atmosferi soğuduktan sonra bu alanda da adım atmak zor olacaktır ve her geçen gün atmosfer namüsait hale gelebilecektir. Eğer bu kanuni ve sembolik değişiklikler yapılırsa, anayasadaki ifadeler resmiyette kaldırılamasa bile mantıksız şapka dayatması kanunu gibi kadük kalacağından, değiştirilmese bile çok önemi kalmayacaktır.
Değiştirilmesi kanun gerektirmeyen ders içerikleri, ders kitapları ve okullardaki her türlü büst, görsel ve törenler konusu hemen halledilmeli.
Halen her mezhep, ideoloji vs.nin kendini rahatça ifade edebildiği ve yaşayabildiği bu memlekette, bu memleketin gerçek sahibi olan ve rüşdünü 15 Temmuz devrimiyle ispat eden muhafazakar – müteddeyyin halk kesimi de bu haklara aynen sahip olmalıdır ki, 15 Temmuz devrimini gerçekleştiren halkımızın 100 yıldır içinde beslediği ve büyüttüğü en öncelikli ve önemli talebi budur. Nasıl ki kominizim iflas etmiş olmasına rağmen bu memlekette hala komünistler ve Komünist Parti varsa, Kemalistler de Kemalist Parti kurabilir, ama kimse Kemalizm’e zorlanmamalıdır artık.
Allah'a kulluk özgürlrştirir. Halkımız Kula Kulluğa Zorlanmaktan Tamamen Kurtarılmalı
Erdoğan’ında sık sık ifade ettiği gibi, halkımız Fetöye, yani kula kul olmamak için bu darbeye karşı koymuştur ve hamd olsun olmamıştır da. Lakin halkımızın mankurt Kemalist elit ve idarecilerce, 100 yıldır Mustafa Kemal’e kul haline getirilmeye çalışıldığı, bu kulluk halkımızın muhafazakar kesimince içselleştirilmemesine rağmen, çeşitli törenler, yeminler, anayasa ve yasalar, mahkemeler vs. yönüyle zoraki olarak gerçekleştirilmeye çalışıldığı açık bir vakıadır.
Tamam Fetöye kulluk kötü ve olmadık ama, hala 333 vekilden 158 atanmış vekilin oylarıyla 1923'de resmi reisicumhur olan M.Kemal’e ve sembollerine kulluk anlamına gelen sembol ve törenlere ne demeli? Tekke türbeler kapatıldı ama en büyük türbe Anıtkabir’e giderek tazimde bulunmak,15Temmuz halk devriminin ruhuyla ve mantık ile bağdaşmayan bir durumdu. Bu tür ritüeller bundan sonrada devam edecek, bazılarınca ümmetin tek ümidi
ve tabi önderi olarak tavsif edilen Erdoğan dahi bu tür ritüellere katılacaksa, o zaman Fetöyü kulluktan kurtulduk demenin ne manası kalmaktadır?
Öncelikle tüm cumhurun ve reisinin idrak etmesi gereken bir gerçek var ortada, halkımız sadece Allah’a kul olmak istiyor, ne Fetöye, ne M.Kemal’e ve nede başka bir faniye değil!
Cephede Kazanılan Bir Savaşı Masada Bir Kez Daha Kaybetmemeli
Kemalizmin Tüm Sembolleri Günlük Hayattan Tamamen Çıkarılmalıdır
Muhafazakar halk kesimi diğer kesimi kendi inancına ve yaşantısına zorlamak istemiyor. Bu konuda öncelikli adım olarak Anıtkabir müze haline getirilmeli, gerekirse yönetimi Kemalistlerden oluşan bir vakfa verilmeli, isteyen ve arzu edenler dilediği kadar oraya gidip ziyaretini, tazimini vs. yapabilmeli; lakin bu tür ritüeller resmi zevata ve halka kesinlikle dayatılmamalı, bir devlet protokolü olmaktan çıkarılmalıdır.
Bilahare M.Kemal’e ait kamusal alanlarda ve resmi dairelerde bulunan bütün heykel, büst, resim vs. kaldırılmalı ve bunların huzurunda tören yapılması uygulamasından vaz geçilmelidir. İsteyen laik yada Kemalist olabilir, evinde ve işyerinde bu görsel ve büstlerden bulundurabilir, istediği gibi tören yapıp tazimde bulunabilir, laikliği ve Kemalizmi istediği gibi savunabilir, ama bunları kimseye dayatamaz!
Bayrak Ve İstiklal Marşı Kemalizmin Sembolü Olmaktan Çıkarılmalı. Anayasa ve yasalar İstiklal Marşı ruhuna uygun olmalı. İki
Her devletin ve halkın kendisini temsil eden bayrağı ve marşı olması normal bir durumdur. Lakin bunların kutsanması ve bir idelojinin sembolü sayılması İslami kaidelere göre kabul edilemez. Bizim bayrağa ve İstiklal Marşına değil, bunların İslam düşmanı Kemalist rejimin sembolü kılınmasına ve kutsallaştırılmasına itirazımız vardır.
Bu nedenle bayrak ve İstiklal Marşındaki 1920’de Türküyle - Kürdüyle tüm halkın kurucu iradesinin benimsediği İslami ve ümmetçi irade, içerik ve semboller ön plana çıkartılarak, halkın, vatanın, devletin ve ümmetin İslami kimliğinin ve birliğinin sembolü olarak, sadece resmi devlet törenleri ile değil, halkın bizzat kendisinin sahiplenmesi sağlanmalı ve tüm İslam ümmetinin ortak değeri haline getirilmesi için çaba gösterilmelidir.
İstiklal Marşı Tüm Halkımıza Ve Ümmete Ait Olmalı
Ordu Mensupları Mustafa Kemalin Değil, Halkın Askerleri Olmalı
Bu amaçla bayrak ve İstiklal Marşı törenlerinin CHP Cumhuriyet Halk Partisinin ilk resmi genel başkanı M.Kemal heykelleri önünde ve bir ibadeti andıran saygı duruşu eşliğinde yapılması uygulaması acilen ve mutlaka iptal edilmeli, İstiklal Marşı halkın gönüllü olarak, saygı duruşu gibi ibadet unsuru taşıyan bir ritüel halinde olmaksızın, kendi arzusuyla söylediği ve dinlediği bir marş haline getirilmelidir.
Bugün 15 Temmuz ülkemiz NATO FETÖ marifetiyle işgal edilmeye çalışıldı.isgalci Yunan düşmanını denize döktük ama Yunan/Latin alfabesini zorunlu alfabe yaptık adına da Türk Alfabesi yalanını uydurduk... İşgalcilerin dili İngilizceyi fransizcayi zorunlu ders yaptık... Fulbright eğitim sisteminden mankurtlaşmaktan kurtulmak için Ahlak, İslam Dini ve Yaşayan Kuran Resülullah hayatı dersleri zorunlu olmalı istemeyen veliler dilekce vermeli istemeyenlere de sadece Ahlak Dersi zorunlu olmalı.
Türkiye İslam Devleti olarak Osmanlı'nın devamıdır. Türkiye İslam Cumhuriyeti kurulduğunda yeni bir kanun olmadığına göre 1876 kanunlarına 1921 ve 1924 anayasasındaki gibi hatta cumhuriyetin ilaninin 100.yilinda devletin dini islam yeni anayasa da da yer almalı. Laiklik dayatmasıyla islam düşmanlığından ve kemalizm dayatmalarından vazgeçilmeli.
15Temmuz 2022
Âdem Çevik
Adalet Platformu Başkanı, Türkiye Aile Birliği Sözcüsü ve
TİHEK Türkiye İnsan Hakları Kurumu istişare kurulu üyesi
https://twitter.com/AdaletPlatformu/status/1546208349691183106?t=K3qzy0PfSs_ux9ZnOu2RQg&s=19
https://t.me/basinaciklamasi t.me/milliirade t.me/SectikleriniDenetle
'Şiddeti besleyen içki kumar Yasaklansın'

İstanbulSözleşmesi 8.Yıl
BASINa Açık
1AĞustos🕰13
Güngören Akıncılar 33

#AileniKoru SAPIKLIĞA DUR DE!
#ToplumsalCinsiyet #TCE/#GENDER #CEDAW 6284 #DSÖ/@WHO MASKELİ EŞCİNSELLEŞTİRMEye DurDe
https://is.gd/u9LWXz
iS.gd/YDDBrr
Ailemizi Devletimizi Korumak için; TCE/GENDER Toplumsal Cinsiyet maskeli Ailesiz Cinsiyetsiz Ahlaksız Toplum Operasyonu dayatmaları ve 6284 Yasası iptal edilmesi
Türkiye Aile Meclisi sözcüsü Adem Çevik, İstanbul sözleşmesinin 8.Yıldönümü Cumhurbaşkanlığınin çekilme kararı ile ilgili olarak basına aşağıdaki açıklamayı yaptı.
Cumhurbaşkanlığının İstanbul Sözleşmesinden geri çekilme kararı ile ilgili itiraza ilişkin kararını açıklayan Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi'nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının iptal istemini 2'ye karşı 3 oyla reddetmiştir.. Danıştay bu kararı ile, İstanbul Sözleşmesi'nin feshini onaylamış olduğundan İSTSÖZ dayatması TCE, 6284 dayanaksız oldu
Bu durumda;
1-Yasamanın derhal 8.3.2012 tarih ve 6284 sayılı yasa’nın bir an evvel baştan aşağı değiştirilmesi gerekir. Zira bu yasa Yasanın 1. Maddesi a bendinde de ifade edildiği gibi, “özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır.” Bu durumda yasanın varlık ve meşruiyeti dayanağını kaybetmiştir. Konunun siyasi polemik konusu yapılmaması için TBMM’nin bu konuyu bir an evvel ele alarak neticelendirilmesi gerekir.
1.1-Yeni yasa, kesinlikle, toplumun inanç, tarih ve geleneklerine uygun bir şekilde ve cinsiyetçi feminizm bakış açısının dışında ele alınmalıdır. Yasa dilinde kavram TCE/TCA GENDER ETCEP ve GREVİO kurumların kavramların ciddi bir şekilde gözden geçirilmesi, biyolojik cinsiyeti yok sayan toplumsal ciddiyet iddiaları, KAOS/GL LGBT+’ı dezavantajlı topluluk kabul ederek onlara pozitif ayırımcılık uygulanması, ömür boyu nafaka, genç evlilik, velayet kadının şahidliği gibi yakınma sebebi olan konularla, BİREY, GENDER gibi konularda, tanımlamalarda daha dikkatli olunması gerektiğini tekrar hatırlatmak istiyoruz.
2-Yürütmenin bu anlamda “6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna ilişkin Uygulama Yönetmeliği”nin de bir an evvel yeni çıkacak yasaya göre yeniden düzenlenmesi gerekir. O zamana kadar da varlık ve meşruiyetine ilişkin dayanağın ortadan kalkması sebebi ile, bu yönetmeliğe ilişkin bütün uygulama ve bu yönetmeliğe dayalı, genelge, yönerge, tamimlerin dondurulması gerekir.
2.1-İlgili yönetmeliğin 1.bölümü “Dayanak” ara başlığı altında 2. Maddesinde şöyle denilmektedir: “Bu Yönetmelik, 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 22 nci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.” Yönetmeliğin dayanağı yasa, yasanın dayanağı sözleşmedir. Sözleşmeden çekildiğimize göre bu yasa ve bu yönetmelik de meşruiyetini kaybetmiştir. Kadük olan tahrifatlı sözleşme için anayasa mahkemesine ve savcılığa da 86647 sayı ile suç duyurusu yapmıştık
2.2-Yürütme bir an önce bu konuda izlenecek yol ve yönteme ilişkin bir takvim açıklaması gerekir.
2.3-“Sözleşmeden çekildik ama, yasa ve yönetmelikte bütün hükümler mevcuttur” gibi açıklamalara meydan vermeden, kapsamlı yeni bir düzenleme yapılmalıdır. Yeni düzenleme “Ankara kriterleri olarak” toplumda hayal kırıklığına yol açacak hükümler içermemelidir. Eski uygulamaların tekrarı mahiyetinde yeni düzenlemeler toplumda bu kez daha şiddetli infiallere sebeb olabilir.
2.4-Toplum gelinen noktada CEDAW ve LANZORE iklim DSÖ sözleşmelerinden kaynaklanan benzer düzenlemeler konusunda tedirginliğini korumaktadır. Bu düzenlemeleri yarın AİHM, AB ve BM gibi Uluslararası divanlarda ülkemiz aleyhine bir takım baskılar için gerekçe olarak kullanılabileceği unutulmamalıdır. Sorunun kökten çözümü için, bu anlamda CEDAW ve LANZORETE ve bu sözleşmelerin ek protokolleri de dahil tamamını kapsayacak bir şekilde 6284 sayılı yasa eğer seçimden önce kaldırılmayacaksa, bu konunun da 2023 seçimleri ile birlikte referanduma götürülmesini talep ediyoruz.
3-Yargı’nın ise yasa ve yönetmeliğin müstenidatı olan sözleşmeden çekilmemiz dolayısı ile, bu yasa ve yönetmeliğe dayalı tüm yargı işlemlerinin bu durumda, TBMM’den çıkacak yeni yasaya kadar dondurulması, Yeni yasanın çıkmasını “Bekleme konusu” yapması gerekir.
Bu
konu tek başına aile içi şiddetle açıklanamaz. Bu bahane ile sözleşmeye destek veren siyasi partileri, örgütleri ve STK’ları kınıyor, milletimizin bu konudaki ferasetine güveniyoruz.
-Bugünkü Aile Bakanlığı ve Bürokrasisi ve Merkezi hükümet ve yerel yönetimlerde görev yapan personelin eğitim aldığı üniversite mezunları, bu süreçte hep İstanbul sözleşmesine göre yapılandırıldı, yerleştirildi ve eğitildi. Bu sebeble bu kadroların en kısa sürede yenilenmesi gerekir. Bakanlık ve bilim ve politika kurullarından, müşavirliklerinden, dış ülke temsilciliklerinden ve bürokrasinden başlayarak gözden geçirilmesi, yenilenmesi gerekir. Aksi halde bu kararın gerçek hayatta bir karşılığı olmayacak, yakınmalar devam edecektir.
Devletimizi Şiddeti besleyen içki kumar Riba fuhşu teşhirciliği yasaklamaya davet ediyoruz
Ailemizi/Neslimizi Dinimizi/Devletimizi korumak için; İstanbul Sözleşmesinin felsefi temelini oluşturan CEDAW Sözleşmesi'nden de çekilelim. KAOS/GL Eşcinsel sapıklık faaliyetleri yaparak soykırım suçu işleyen terör casusluk faaliyetlerinde bulunanlar Eşcinselliği meşrulaştıranlar başta DSÖ/WHO olmak üzere temelli Kapatılsın mal varlıkları da Genetigiyle oynanan Aile Medeniyetimizi Diriltmek için kullanılsın.
18 Haziran 2023 Yüzyıl Seçimleri Son Kale #önceAile taraftarları ile Aileyi yoketme taraftarları arasında olacak Seçime giren girmeyen oy kullanan kullanmayan tüm sağduyu sahiplerini VAROLUŞ SAVAŞIMIZI KAZANMAK İCİN #önceAile TARAFTARI OLMAYA ÇAĞIRIYORUZ!
Ailemizi/Neslimizi/Nefsimizi Dilimizi/Dinimizi/Devletimizi korumak için; #önceAhlak ve #önceAile seferberliğimiz insani imani vatanı vazifemiz milli güvenlik meselesidir; Saygılarımızla 1 Ağustos 2022
Âdem Çevik, Dünya Aile Birliği Türkiye Aile Meclisi Sözcüsü
AileHaklari.org Https://t.me/DunyaAileBirligi https://t.me/basinaciklamasi @AdaletPlatformu
https://twitter.com/TurkAileOcagi/status/1553523378375610372?t=U884_cFobT1blQGNPOjE7Q&s=19
Şiddeti besleyen içki kumar FUHŞ Yasaklansın İstanbul Sözleşmesi 8.Yıl
BASINaAçık
1AĞustos🕰13
Güngören Akıncılar 33

#AileniKoru SAPIKLIĞA DURDE
#ToplumsalCinsiyet #GENDER #CEDAW 6284 #DSÖ MASKELİ EŞCİNSELLEŞTİRME Fitnesine DurDe
is.gd/u9LWXz
!
iS.gd/YDDBrr