Recep Tayyip Erdoğan
120K subscribers
2.3K photos
493 videos
18 links
Türkiye Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı - President of Türkiye and AK Party Chairman
Download Telegram
Filistin’i Destekleyen Parlamentolar Grubu’nu, Filistin’in gönül dostlarını ülkemizde ağırlamaktan bahtiyarlık duydum.

Filistin davasını kendi meselesi görüp destek veren tüm parlamenterlere teşekkürlerimi iletiyor, toplantımızın hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Filistin davasını savunmak sadece mazlum bir halkı savunmak değildir.

Filistin’i savunmak insanlığı, barışı ve adaleti savunmaktır.

Filistin davası yaklaşık bir asırdır her türlü zulme, barbarlığa ve katliama maruz kalmış bir halkın haysiyet davasıdır.

Filistin davasına güçlü bir destek veren…

Zor zamanda onurlu bir duruş sergileyen…

İnsanlık cephesinde cesaretle yer alan her bir kardeşimi tebrik ediyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımıza bu anlamlı toplantıya öncülük ettiği için ayrıca teşekkür ediyorum.

İnşallah bu dayanışmayı, bu birlikteliği ilelebet muhafaza edeceğiz.
Mazlumların yanında yer almayan bir küresel düzen, zalimlerin oyuncağı olmaya mahkûmdur.

Bugün dünya, zalim karşısında susan, hatta zulmü alkışlayan bir düzenin esiri olmuştur.

Gazze’de uluslararası sistem, sınavı kaybetmiştir.

Birleşmiş Milletlerden Avrupa Birliği’ne birçok kurum-kuruluş, savunduğu ilkeleri çiğneme pahasına Gazze’de kötü bir imtihan vermiştir.

Elbette başkalarını eleştirirken kendimizi ihmal edemeyiz.

İslam dünyası da kendisinden bekleneni maalesef yerine getirememiştir.

Şüphesiz çok gayret sarf edildi, zulmü engellemek için pek çok yol denendi.

Toplantılar, zirveler, temaslar gerçekleştirildi.

Ama Gazze’nin tamamen yıkılmasına, 60 bine yakın Gazzelinin katledilmesine mâni olunamadı.

Bunun üzerinde hepimizin uzun uzun düşünmesi gerekiyor.

Müslümanlar olarak kapsamlı bir muhasebeye ihtiyacımız olduğu açıktır.

İslam âlemini ve tüm dünyayı Filistin halkının insanlık adına yürüttüğü haysiyet mücadelesine destek olmaya çağırıyorum.

Sadece vicdan sahiplerini değil, İsrail halkını da yönetimlerinin kendilerini sürüklediği felakete karşı harekete geçmeye davet ediyorum.

Bundan 75 yıl önce kendisi Holokost yaşamış, kendisi soykırıma uğramış bir toplumun Gazze’de ve diğer Filistin topraklarında yaşanan katliamlara, soykırıma, vahşete ve cinayetlere artık ses çıkarması, tepki göstermesi, yöneticilerine artık “dur” demesi gerektiğine inanıyorum.
Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra’nın içinde bulunduğu Harem-i Şerif, 144 dönüm alanıyla sadece Müslümanlara aittir ve bir bütündür.

Bunu kimsenin zedelemesine izin vermeyiz.

Mescid-i Aksa bizim kırmızı çizgimizdir, ebediyete kadar da inşallah böyle kalacaktır.

İsrail, Harem-i Şerif’in kutsiyetini ve bütünlüğünü tehdit eden taciz, baskın ve provokasyonlarına derhâl son vermelidir.

Türkiye olarak coğrafyamızdaki hiçbir şımarıklığa, zulme, hiçbir hukuk ve kural tanımazlığa sessiz kalmadık, bundan sonra da sessiz kalmayacağız.
Hangi ambalajlara sarılırsa sarılsın, Filistinlileri binlerce yıldır yaşadığı topraklardan sürgün edecek hiçbir teklifin bizce kıymetiharbiyesi yoktur.

Gazze, Gazzelilerindir; Filistin halkınındır.

Filistin, Filistinlilerindir.

Milyonlarca Filistinli mülteci anahtarlarını sakladıkları evlerine dönmeyi beklerken yeni göçlere, yeni tehcirlere asla tahammülümüz olamaz.

İki devletli çözümün alternatifi yoktur.

1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devleti kuruluncaya dek yılmadan, yorulmadan mücadeleyi devam ettireceğiz.

Biz Filistinli kardeşlerimizin kendi öz yurdunda, özgürce, diğer inançlarla barış içinde yaşaması için elimizden gelen desteği vereceğiz.

Tek başımıza kalsak da Filistin davasını savunmayı sürdüreceğiz.
Media is too big
VIEW IN TELEGRAM
Yıllardır özgürlükten, haktan, hukuktan, basın hürriyetinden bahsedenler İsrail’in katliam politikası karşısında tam 18 aydır üç maymunu oynuyor.

Nerede İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi?

En küçük bir hadisede ambargo silahını çeken Batılı devletler İsrail’e karşı neredeler?
3’üncü Uluslararası Yeditepe Bienali’nin İstanbul’umuz, ülkemiz, milletimiz ve kültür-sanat camiamız için hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Artık geleneksel hale gelen Yeditepe Bienalimiz, 2 ay boyunca 15 ülkeden 263 sanatçının 215 eserine ev sahipliği yapacak.

Filistin, İspanya, Endonezya, İran, Irak, Suriye, Pakistan, Rusya, Fransa, Hollanda, Belçika, Özbekistan, Japonya ve Çin’den sanata gönül vermiş usta isimlerin eserleri üç farklı lokasyonda bir araya gelecek.

Her biri kendine özgü motifler ve izler taşıyan bu eserler Yedikule Hisarı, Nuruosmaniye Camii Mahzeni ve Sirkeci Garı Ambarlarında milletimizle buluşacak.

Böylelikle kültür ve sanatın evrensel birikimi, yerel üslup ve özellikleriyle birlikte İstanbul’umuzda sergilenecek.

Üç kıtanın kalbi, yaza doğru yol aldığımız bu bahar günlerinde, farklı ülkelerden gelen eserlerle birlikte daha da renklenecek, inşallah daha da canlanacak.

Kültür, tarih ve medeniyetimizin şahikalarından İstanbul’umuzda böylesine önemli bir programın yapılmasını son derece kıymetli buluyorum.

Klasik Türk Sanatları Vakfı ve Fatih Belediyemizin iş birliğiyle tertip edilen, geleneksel sanatlarımızı tüm zarafetiyle, derinliğiyle, olanca birikimiyle bugünlere taşıyan 3’üncü Yeditepe Bienali’nin düzenlenmesinde emeği geçen tüm kardeşlerime kalpten teşekkür ediyorum.
Yeditepe Bienali’ni, Türkiye’nin kültürel birikimini evrensel bir sahneye taşıyan kıymetli bir platform olarak görüyoruz.

Biz kendi değerlerimize sıkı sıkıya sahip çıkacak, onları yeniden yorumlayacak, “gardırop modernlerinin” yaptığı gibi kuru taklitçilikten uzak duracağız.

Yeditepe Bienali’ndeki eserlerin hal dili, “dünyaya bizim de söyleyecek sözlerimiz var; yüksek bir estetik anlayışımız, insanlığın hazinesine katacak eşsiz mücevherlerimiz var” diyor.

Hat, tezhip, ebru, minyatür gibi kadim sanatlarımız, bu bienal vesilesiyle ülkemizin marka değerine küresel çapta önemli bir katkı sağlıyor, kültürel diplomasimize dinamizm kazandırıyor.

Bugün Türkiye denince zihinlerde sadece siyasi sınırlarımız canlanmıyor, bunun da ötesinde geniş bir gönül ve kültür coğrafyası akıllara geliyor.

Ecdattan devraldığımız her meziyeti, her güzelliği, her birikimi daha da güçlü bir şekilde geleceğe aktarmaya devam edeceğiz.
Geçtiğimiz haftalarda ana muhalefet partisinin de kışkırtmasıyla mahalle baskısını mumla aratan bir faşist dalgaya şahitlik ettik.

Yıllardır özgürlükten bahsedenler sırf kendilerine destek vermedi diye sanatçılarımızı, sporcularımızı ve gençlerimizi âdeta linç ettiler.

Sanat dünyamızı ve sosyal medya fenomenlerini hedef alan zorbalıklar, tahammül sınırlarını aşan korkunç boyutlara ulaştı.

Öyle ki bu dayatmalardan bunalan birçok isim, sosyal medya hesabını kapatmak zorunda kaldı.

Sanatçıları fişlediler, sporcuları fişlediler, yerli ve millî markaları fişlediler.

Boykot bahanesiyle ülkenin ekonomisine zarar vermeye çalıştılar.

Ecdadın emaneti tarihî camilerimize edepsizlik ettiler.

Bu ülkede, 1940’larda nasıl bir korku ikliminin hüküm sürdüğünü bizlere birkaç hafta içinde örnekleriyle tekrar hatırlattılar.

Kültür-sanat erbabımız başta olmak üzere milletime şunu tekrar söylüyorum:

Uğruna ağır bedeller ödediğimiz özgürlüklerimizi kimse bu milletin elinden alamaz.

Kimse bu ülkenin kültür-sanat erbabına dayatmalarda bulunamaz.

Kendini ülkenin yegâne sahibi zanneden bir avuç zorbanın taşkınlıklarına eyvallah etmedik, bundan sonra da etmeyeceğiz.

Sesi çok çıkanlar, bağıranlar, çağıranlar, sözün şehvetine kapılıp sağa sola tehdit savuranlar kazın ayağının hiç de öyle olmadığını göreceklerdir.

Sanatçılarımız, sporcularımız ve gençlerimiz özellikle müsterih olsun.

Ana muhalefetin hortlatmaya çalıştığı tek parti faşizmi tarihe karışmıştır, eski Türkiye’nin kötü bir hatırası olarak da hep öyle kalacaktır.

Darbenin, cuntanın, yasakların ve baskıların egemen olduğu o karanlık günleri geri getirmeye kimsenin gücü yetmez ve yetmeyecektir.
Kadın ve Demokrasi Derneğimiz KADEM’in 5’inci Olağan Genel Kurulunun hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Kuruluşundan bugüne KADEM çatısı altında kadın haklarının korunması ve demokrasimizin güçlendirilmesi konusunda emek veren her bir kardeşime yürekten teşekkür ediyorum.
Fıtraten kadın ve erkekten oluşan insanı ayrıştırarak birbirine rakip ve düşman yapma, birbiriyle çatıştırma zihniyeti bizim medeniyetimize ait değildir.

Kadını ve erkeği karşı karşıya getiren anlayış asırlarca insanlığa en karanlık deneyimleri yaşatan Batı’ya aittir.

18 aydır Gazze’de devam eden soykırım başta olmak üzere son dönemde yaşanan hadiseler, “Batı değerleri” denilen kavramların içinin aslında ne kadar boş olduğunu hepimize göstermiştir.

Geldiğimiz noktada demokrasi kavramının, Batı’nın boyunduruğundan kurtarılarak hakiki manada bir hak ve özgürlük meşalesi olarak insanlığa kazandırılması şart.

Kadın haklarıyla ilgili Batı patentli kampanyalara ve argümanlara da aynı zaviyeden bakmamız gerektiğine inanıyorum.

Bizim inancımızda ve kültürümüzde erkekle kadın arasında ne bir rekabet ne bir üstünlük yarışı ne de insanın eşrefimahlukat sıfatına aykırı bir durum söz konusudur.

Çünkü medeniyetimiz, kadın-erkek demeden yaratılanı eşit görür, hayatı, insanı, canı kutsal görür, dokunulmaz görür.

Elbette bunu söylerken kimi toplumlara sirayet etmiş yanlış uygulamaları inkâr etmiyoruz.

Hatalı yorumlardan kaynaklanan kötü örnekler ve pratikler esas değil, istisnadır; bertaraf edilmesi gereken marazlardır.

Suimisal, emsal olmaz.

Bizim ülkemizde kadınlarla ilgili verdiğimiz mücadelenin özünde işte bu yaklaşım vardır.
Batı’nın bile kurtulmak için yollar aradığı cinsiyetsizleştirme politikalarının ülkemizdeki savunuculuğunu muhalefet yapıyor.

Belediyelerde personele maaş dahi ödeyemezken milletin kaynaklarını sapkın akımlara peşkeş çekmekten utanmıyorlar.

LGBT paçavralarıyla donattıkları belediyelerde ortaya çıkan yolsuzlukları ise hepimiz ibretle takip ediyoruz.

Toplumun temeli olan aile kurumu, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tehdit ve tehlike altındadır.

Ailenin, aile kurmanın, çocuk sahibi olmanın daha önce hiç olmadığı kadar örselendiği bir dönemin içindeyiz.

En iyimser projeksiyonlar bile Türkiye nüfusunun 10 yıl sonra artıştan azalışa döneceğine işaret ediyor.

Karşımızdaki tablonun felaketimiz olduğunu anlamak için 10 yıl daha beklemeye gerek yok.

Kendi nüfusumuzu kendi insanımızla artırmak için bir dizi önlem aldık ve uygulamaya başladık.

Ancak meselenin maddi teşviklerin ötesinde bir inanç, bir kültür, bir medeniyet tasavvuru olduğunu unutmamalıyız.

Bizim yapmamız gereken, ister bilinçli bir projenin ister çıkarcı bir popülizmin ürünü olsun, milletimize, özellikle de kadınlara ve çocuklarımıza yapılan dayatmalara itibar etmemektir.

Özümüze dönecek, köklerimize yeniden sarılacağız.

Yönümüzü, yolumuzu, istikametimizi inancımızın aydınlığında, kültürümüzün zenginliğinde, irfanımızın rehberliğinde kendimiz bulacağız.
Media is too big
VIEW IN TELEGRAM
Kadın düşmanı zihniyet, AK Parti iktidarıyla artık tarihe karışmıştır; biz sorumluluk makamında olduğumuz sürece de orada kalacaktır.