PANZEHIR
622 subscribers
3.91K photos
2.09K videos
5 files
2.89K links
Haber & Analiz

Twitter veya Facebook vb. sosyal medya şirketlerinde hesabı yoktur. Panzehir sıfatını kullanan tüm sosyal medya hesapları ile bir bağımız da yoktur.
Download Telegram
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
ISIS


Israeli
Secret
Intelligence
Service

Mossad is ISIS
Israel is ISIS

Awake yet?

Stockholm syndrome
still kicking in?
https://twitter.com/GusanYedic2/status/1772225663069507878
👆👆
Dubai'deki dunyanin en buyuk gokdeleni, Moskova'daki terorist saldiri sonrasinda Rus bayraginin renkleri ile isiklandirildi.
PANZEHIR ve PANZEHIR Sohbet Kanallarinda, Cumhur Ittifaki, CB Sn. Erdogan ve Sn. Dr. Devlet Bahceli'ye yonelik hakaret icerikli paylasimlar kanal sahibi tarafindan yasaklanmistir. Yasaga uymayanlar kanaldan ihrac edileceklerdir.

Biz, kimse kimseyi elestirmesin demiyoruz. Elestiri ile hakaret kelimeleri arasindaki farki ogrenmeye davet ediyoruz ve devlete, devlet buyuklerine yonelik hakaret icin, sifir tolerans taninmakta oldugunu bildiriyoruz.
Paganlar ve mısır neden İngilizler için önemlidir neden Allah Düşmanıdırlar farkı bir bakış açısı ile yazmaya çalıştım buyrun arkadaşalr
M.Ö. 3100 yıllarında Eski Mısır Uygarlığı, “Tanrı ve Öte Dünya İnancı”nı odak
noktasına almış ve tanrı anlayışı sayesinde Mısırda geniş bir tanrılar panteonu
oluşmuştur.
Panteon : bir mitoloji ya da dine özgün tüm tanrıların birliğidir.
satanizm ile paganizm arasında ki fark bir politeizm yani çoktanrıcılık ayrışması gibi
gözüksede aslında pekte bir farkı yok , bazen de monoteist yani tek tanrıcı diyerek
aslında kendi tanrılarını yaratmış olmaları tehlikenin farklı bir boyutudur.
Bazende karşımıza henoteist yani bir tanrıya inanırken diğer tanrıların varlığını
kabul etmelisin diyerek karşımıza çıkar, 1600 lerin sonlarında belkide bu
sapkınlığın önünü açan unsur buydu.
''Kendi tanrına inanırken diğerlerinin inancına saygı duy''
Bunu yaparkende bildiğimiz gibi diğer indirilmiş kitapların inançlarına ve islam
dininin yanı sıra tüm inançlarıda kapsar ki artık kendine bir din yada inanç
uyduran kim varsa saygı duy kabul et manasına gelir.
Aslında bu tamda Anglikan kilisesinin tanımı olabilir.
Bildiğimiz bu dinler arası diyalog sistemine ne kadar benziyor değilmi ?
Bunun öncülüğünüde felsefe kitaplarından tanıdığımız MAX MÜLLER yapmıştır.
Çünkü, kendisi Hegelden din konusundaki düşüncesinden etkilenmiştir ve işin
garibi kendisini araştırdığınızda Max Müller 19. yüzyıl İngiltere’sinin önemli din
araştırmacısı olarak karşınıza çıkar ama kendisi bir Alman'dır .
Bu taraftan bakınca ne alaka denilebilir fakat Britanya'yı kuranların Almanya'dan
gelen cermen Paagan kavimler olduğunu bilirsek herşey yerine oturur.
Herşeyde bu ingiletereden çıkıyor değilmi bizim hainlerimiz bile oraya uğramadan
iş yapamıyorlar maalesef.
Dinler Tarihinin kurucusu olarak kabul edilen Müller Hindoloji ve Karşılaştırmalı
Din konusunuda yazmıştır buradada paganizm ve satanizm gibi politeizm
anlayışıyla hindoloji yi bunlara yakın görmüştür belkide bilinçli yapılmıştır ..
Geleneksel anlamda Satanizm, alışılmış toplumsal değerlere karşı çıkan, onları
tahrip edip yıkmayı hedefleyen gizli bir komplo hareketi.
Bu nedenle yüzyıllar boyunca Satanizm'den korkuldu, hala korkuluyor. Satanizm
kelime anlamıyla Hıristiyanlığın içindeki isim olan "Satan'a tapma" demek.
''Yani Hristiyan'lığın şeytanına tapınma'' O zaman bu Hristiyanlığı kim bozdu amacı
neydi sorusu çıkar.
Bakın garip bir bilgi vereyim size Çoğunluğunu Hıristiyanların oluşturmadığı
toplumlarda da Satanizm bir inanç olarak ortaya çıkabiliyor.
ama Hristiuyan'ların çoğunlukta olduğu yerlerde ise gizli kalmak zorunda
kalıyorlar.
Buradan ne anlıyoruz hristiyanlığı nasıl parçaladıklarını ve bu yapının bunu
yapabilmek için ne kadar derinlere gittiğini hayal edin PAPA lardan Kardinallere
Kilise önderlerinden ülke yöneticilerine kadar başka türlü yapamazsın çünkü
değilmi.
Geleneksel Satanizm bir dizi ritüeli içerir: "Kara ayin"de mesela Hıristiyan
ibadetleriyle dalga geçilir ya da kutsal nesneler aşağılanır (haçın üzerine işemek
gibi).
Satanistler, köpek ve kedi başta olmak üzere hayvan katleder, kurban olarak
seçilen bir insana işkence ve tecavüz ederler.
Bir başka ritüel de "kara büyü"dür. Bu zengin "malzeme"nin yani karabüyü nün
roman ve filmlerde bolca kullanılması Satanizm'e yaygın bir popülarite sağlamıştır.
İlk suçlamalar Şeytan'a tapan ve Dünya'nın kurulu düzeni devirmek isteyen gizli
grupların olduğu fikri ilk olarak MS birinci yüzyıllarda ortaya atıldı.
İlk Hıristiyanlar da Şeytan'a tapmakla itham edildi. Roma İmparatorluğu'na
egemen olan pagan (putperest) düşünce sahipleri, gizlice buluşup ibadet eden
Hıristiyanları kurban ettikleri insanları yediklerini ileri sürdüler.
Daha sonra iktidara gelen Hıristiyanlar da bu kez, eski pagan ibadetlerini
sürdürenleri Şeytan'a tapmakla itham etti. Pagan dinler yasaklandı, mabetleri
yıkıldı ya da kiliseye dönüştürüldü.
Tarihte Satanizm'e karşı en acımasız mücadele Ortaçağ Avrupası'nda yaşandı.
Öncelikle birtakım büyücülerin gizli ayinler düzenlemesi otoriteleri paniğe
sevketti. Buda Büyük cadı avı nın olmasına sebeb oldu
Haksız yere Satanist olmakla suçlanan bir kesim de
de
özellikle İtalya ve Fransa'da
yayılan (Katharlar ve Waldensyanlar gibi) heterodoks hıristiyan gruplardı. Aslında
burada yapılan Dindar hristiyanlar katledilmesi durumudur.
Bunlar Şeytan'la irtibatlandırıldı, yamyamlık ve yasak cinsel ilişkiler kurmakla
suçlanarak baskı gördü. Ortaçağ'da kadınlar "doğaları gereği" Şeytan'la işbirliğine
yatkın görüldü.
heterodoks nedir kısaca anlatalım : Ana akımdan sapmış olan anlamına gelir. Bu
kavram, dinî gruplar arasında kendilerini kutsal metne ve din kurucusunun
gösterdiği yola en uygun davranan gruplar tarafından azınlıkta kalan gruplar için
kullanılmıştır. Ancak heterodoks kabul edilen gruplar kendilerini heterodoks değil,
aksine ortodoks (sahih) görürler.
Rönesans'la birlikte Ortaçağ hıristiyanlığının önermeleri ciddi bir biçimde
sorgulandı. Bu yeni belirsizlik atmosferinde kendilerini sahih olarak nitelendiren
gruplar , bütün bunların Şeytan'ın bir komplosu olduğunu düşünmeye başladılar.
Nihayet "Büyük Cadı Avı" başladı. 15. ve 17. yüzyıllar arasında binlerce kişi
Şeytan'la işbirliği yapıp cadı olmak suçundan öldürüldü. Bunların da birçoğunun
Satanist olmadığı kesindi. ama belkide görülen şu olabilir satanist pagan yapının
tahrif edilmiş inançlardan çok kolay insan kandırıp devşirmelerinden bu kanıya
varılmıştı.
"Cadı avı" döneminin sonlarına doğru ilk gerçek Satanistler ortaya çıktı. 17.
yüzyılın sonlarına doğru Kral 14. Louis'nin erkanından isimlerin de dahil olduğu bir
grup Fransa'da Satanist törenler düzenledi. Sunakta çıplak bir kadın yatıyordu, bir
çocuk kurban edilmiş ve Şeytan çağrıldığı kayıtlara geçmiştir.
Uzun bir sessizlik döneminin ardından Satanist faaliyetler Fransa'da 19. yüzyılda
yeniden ortaya çıktı.
1839'da kurulan Carmel Kilisesi 1848'de Papalık tarafından lanetlendi.
Bu hareket Kuzey Fransa'da bir ara epey yayıldı.
Üyeleri muhtemelen kendilerini iyi birer hıristiyan olarak görüyordu. yada bunun
içinde kamufle oluyordu Ancak kurucusu Eugene Vintras ve yakın müritlerinin
Satanist olduklarına inanılıyor.
Yerine geçen Keşiş Boullan'ın Satanist olduğu ise kesin. Yandaşlarından Joris-Karl
Huysmans, yazdığı romanda Satanist ritüelleri ayrıntılarıyla tasvir etti.
Daha yakın zamandan bir isim de Aleister Crowley'dir. Batı'daki çağdaş Batıni
hareketlerin hemen hemen hepsini etkilemiş olan Crowley, Satanist olmaktan
ziyade kendisini Tanrı ilan edip yeni bir din kurdu. Köpeğinin adı bile Satan'dı.
İngiliz okültist, yazar kendi hecelediği şekliyle kendisine Canavar adını verdi 666 .
yani şeytanın kodları
Günümüzde Satanizm :
Satanizm'in günümüzdeki durumu epey tartışmalı, çünkü bu kavramın
birbirinden ayrı beş ayrı olgu için kullanıldığı görülüyor:
Türkiye'de de görüldüğü gibi "heavy metal" altkültüründen gençlerin küçük bir
bölümü kendilerini Satanizm'le ilişkilendiriyorlar.
Bu noktada bazı müzik gruplarının rolü çok önemli. bunlar başaşağı çevrilmiş
haçlar, pentagramlar, kafatasları gibi Satanist simgeleri kullanıyorlar. Ayrıca şarkı
sözlerinde de Satanist vurgu dikkat çekiyor. Her ne kadar bazıları bütün bunlardan
hareketle bu gençleri Satanist olarak adlandırsa da, onların arayışında Şeytan'a
tapmaktan ziyade anne - babalarının değerlerine isyan, onlardan kopma arzusu
esas rolü oynuyor.
Özellikle dizi cinayet işleyen birtakım akıl hastası katiller, kendilerini Şeytan'ın
dürttüğünü ya da eylemlerini Şeytan'a ibadet bağlamında gerçekleştirdiklerini
söylüyorlar.
Birtakım çağdaş büyücülerin kara büyü geleneğini sürdürmeleri bir bakıma
Şeytan'a tapma olarak görülebilir.
Fakat bunlar ya kendi başlarına ya da küçük gruplar halinde hareket ediyorlar ve
aralarında örgütsel bir bağ olduğu yolunda pek bir iz yok.
1960'lardan itibaren çoğu ABD'nin California eyaletinde olmak üzere Satan Kilisesi
ve Set Tapınağı gibi örgütler kuruldu.
Bunlar Hıristiyan değerlerin yerine Şeytani değerleri koymaktan ziyade, zevk ve
iktidarı hedefleyen eylemlerin suç sayılmadığı Hıristiyanlık öncesi değerleri
yeniden canlandırmak istiyorlar, her ne kadar bu gruplar egemen ahlak
sisteminden bağımsız
laşmak için Şeytani semboller kullansalar da, geleneksel
anlamda Tanrı'nın düşmanına tapmadıkları için Satanist sayılmıyor.
Batı'da ve Türkiye'de hayvan ve insan kurban etme, grup seksi ve Şeytan çağırma
gibi olaylar olduğu yolunda çok ciddi ihbarlar yapılıyor.
Hatta Şeytan'a tapanların uluslararası bir cinayet şebekesi oluşturduğunu ileri
sürenler bile var, ancak tekil olaylar ve suçlulardan hareketle ciddi bir Satanist
örgütlenmenin varlığını ortaya koyacak somut deliller bulunabilmiş değil.
PAGANİZM VE MISIR : Tüm giz burda saklı aslında en azından benim için.
Hıristiyanlığa özgü bir itikat olduğu zannedilen teslis akidesinin yani (Hıristiyan
dininde, Tanrı’nın üç ayrı kişiden oluştuğuna, Tanrı, Hazreti İsa ve Meryem’in
özdeş olduğuna inanma)
Benzeri inançların aslında çok daha öncelerden beri mevcut olduğu bilinmektedir.
Bugün iran sınırlarında bulunan ama eskiden Mısır’da ki Thebes papazları, halkın
evrensel bir tanrıya duyduğu yakınlık ve ilgiyi kendilerinde toplamak amacıyla, bu
tanrıya kendi ilahlarını da eklemiş ve üç kişiliği olan tek bir tanrı ilkesini kabuletmiş
bulunmaktaydılar.
Bu inanç, Osiris, İsis ve Horus teslisi, Amen, Mut ve Honsu teslisi ile Hnum, Satis ve
Anukis teslisi gibi farklı versiyonlara sahipti.
Osiris’in oğlu Horus, aynen Hıristiyanlığın peygamberi
İsa gibi acılar çekerek ölmüş, kendine hulul eden içine işleyen tanrı tarafından
ölümden diriltilmiş ve daha sonra göklerdeki yerine geçti diye inanalır .
Bu verilerden yola çıkan pek çok araştırmacı, teslisin, Mısır kökenli bir putperest
öğreti olduğuna işaret etmektedir. Tibet ve Nepal dininde, teslis halinde tek bir
tanrıya tapınılmaktaydı.Hinduizm’de de külli ve mutlak tanrıyı ifade eden Brahma,
bir teslisin kalıpları içinde anlatılır mesela . Ondaki yaratıcı unsur Brahma,
koruyucu unsur Vişnu ve tahrip edip aynı zamanda yeni hayatı doğurucu unsur ise
Şiva gibi üç büyük tanrı, bir anlamda Hinduizm teslisini oluşturur.
Eski Mısır inanışındaki İsis-Osiris-Horus, Ön Asya dinlerindeki Sin-Şamaş İştar,
Sümerler’deki Anu- Enlil-Ea, Tibet dinlerindeki Om-Ha-Hum ve Eski Yunan’daki
Zeus-Hera-Apollo teslisi, Hıristiyan teslisinin temelini oluşturmaktadır.
(Helenistik yahudilerin hristiyan kisvesi altında üç bin yıl önce dinleri parçalama
istekleri aslında roma paganizminin allah ile olan savaşının uzantılarıdır da
diyebiliriz, çünkü önce yahudiliği sonrada hristiyanlığı bozanlar aslında aynı
kişilerdi bugünlerdeki tek devlet tek millet tek din anlayışını ortaya sürenlerden
bahsediyorum.)
Teslis akidesinin muhtemel bir başka kaynağı Aristo düşüncesidir.Aristo’ya göre
her şey üçtür ve üç kere bütündür. Her şey üçler ile sınırlandırılır. Başta, ortada
ve sonda her şey bu sayılara sahiptir.Dolayısıyla tanrılara ibadet ederken bu
sayının kullanılması uygun görülmüş .sezgi veya tefekkür yoluyla edinilebilen bilgi"
yanii Gnostik düşüncede de insanın yapısıyla ilgili bir triolojiye yer verilmiş.
Buna göre insan ruh, beden ve nefs olmak üzere üç unsurdan meydana geliyor
Zervanizm’de yada zerdüştlük diyelim bunların tarihinde bir Mitra muamması,
vardır.
MİTRA :Zerdüştlük dininde ahit, yemin, anlaşmadan sorumlu ilahi varlık demektir.
Mihr’in (Mitra) arabulucu ya da kurtarıcı rolünü üstlendiği ilâhî bir teslis
oluşumunu öngörmekteydi. Sabalılar’ın YAni Kuran dada geçen sebe halkı nın
teslis inancında ise Venüs, Ay ve Güneş tanrıları olan Astar, Almakah ve
Zat-Himyan merkezi konumda idi.
Saba literatüründe Ay babaya, Güneş anneye ve Yıldız ise oğula karşılık
gelmekteydi.
İskandinavlar da kendisinde teslisi barındıran bir tanrıya tapınmaktaydılar.
Bütün bu tarihi arkaplana bakıldığında, Hıristiyan teslisi, uknumlarındaki her bir
ilah ilan edilen varlığı bir aile ferdi gibi görmesi hasebiyle, pagan mitolojisini
andırmaktadır.
Ne var ki Hıristiyanlar, bütün bu üçlü birlik izahlarının ötesinde kendilerinin Yahudi
gelenekten devraldıkları tektanrıcılığı korudukları iddiasını sürdürmektedirler
(ama Allah'ın sözlerini çarptırıp şeytanın sözlerini benimsemişlerdir bu sebepten
tevrat ve incil tahrif edildiğinden Kuranı kerim indirildi.)
şimdi buraya kadar Bu karmaşık anlatımları şekillendirelim arkadaşlar herşey
aslında eskiden beri bu üçlemelerin etrafında şekillenirken Hristiyanlığın ortaya
çıkması ile bu paganlar satanistler nasıl olduda birden kendileri haricinde herkesin
düşmanı oldular .
Hıristiyanlık tarihinde ekserisi teslisle ilgili olmak üzere pek çok genel konsil
düzenlendi ve bu konsillerin temel konusunu, ağırlıkla İsa’nın ulûhiyeti etrafındaki
tartışmalardır .
Bu konudaki dogmatik tartışmalarda en fazla öne çıkan kişiliklerden birisi,
Pavlusçu kristolojiye muhalefet eden İskenderiye piskoposu Arius (256-336)
olmuştur.
İsa’nın Tanrının oğlu ve Tanrı ile aynı cevhere sahip bir Tanrı kabul edilmesine
şiddetle karşı çıkan Arius, İsa’nın, Tanrı’nın yarattığı ilk varlık olduğunu, Tanrı’dan
tamamen farklı bir cevhere sahip olduğunu ve bu sebeple de tanrı olamayacağını
savunmuştur.
Arius, İsa’nın sâdece tanrısal kuvvetlerle donatılmış olup Tanrı tarafından oğul
olarak kabul edilmemiş bir yaratık olduğu fikrini ileri sürmüştür. Arius’a göre İsa,
Tanrı’nın evlât edindiği bir kulu olabilirdi ama evlâdı olamazdı. İsa da diğer
mahlûkat gibi sonradan yaratılmıştı. Varlık itibariyle Tanrı’dan ayrı ve cevher
bakımından da Tanrı’dan farklı idi.
Roma İmparatorluğunun doğu kısmını hâkimiyetine almış bulunan Konstantin,
Arius’un sebep olduğu fikir ayrılıklarının büyüyerek devletin siyasi bütünlüğüne
zarar vermesini engellemek istediğinden, imparatorluk içinde siyasi birliği
sağlamak amacıyla 325 tarihinde
İznik’te bir konsil tertip etmiştir. İlk ökümenik (genel) konsil kabul edilen bu
toplantıda Ariusçular, İsa’da mevcut tanrılık vasfının, sonradan Tanrı tarafından
İsa’ya verildiğini, yani Logos’un tanrı olmadığını iddia etmişlerse de bu düşünce
çoğunluk tarafından kabul görmemiştir.
(o çoğunluk ta pavlusçu olduğundan romanın pagan çocukları olduğu tezini
rahatlıkla savunabiliriz koskoca Hristiyan önderi pavlus un bir pagan olduğunu
düşünürsek heristiyan tarikatının nasıl bozulduğunuda anlamış oluruz hemde
hristiyanlık dininin ilk ortaya çıktığı kudüs'ten ismini aldığı hatay sokaklarında
bozuk hristiyanlığını yaydığınıda anlamış oluruz )
Bu fikre karşı çıkan Athanasyus’a göre Tanrı kelamı (logos), İsa’da ezelden beri
mevcut bulunmaktadır. Yani Tanrı kelamı, en başından beri İsa’da tenleşmiştir.
Konsilde tartışılan konularda herhangi bir konsensüs gerçekleşmemiş, fakat
Konstantin’in isteği üzerine 2048 kişiden sadece 318’inin ittifak ettikleri 6. madde
konsil kararı olarak resmiyet kazanmış ve devlet görüşü olarak ilan edilmiştir.
Bu maddeye göre İsa, Allah’ın oğlu olarak yaratıcı ilah kabul edilmiş, bundan başka
Baba ile Oğul, tabiat bakımından birbirine eşit (homousios) kılınmış ve
görüşlerinden dolayı Arius aforoz edilmiştir.
Böylece daha önce tanrı olarak algılanmayan İsa, üç asır sonra Hıristiyanlar
tarafından gerçekbir tanrı olarak görülmeye başlamıştır.
Bu kısa özette anlamanız gereken şey, Şeytanın Allah'a olan isyanıdır ve Allahın
kelamını saptırıp insanları allahın yolundan ayırmak için herşeyi yapabilecek
olamalarıdır.
Kesinlikle yukarıda anlattığım bu Din düşmanı yani Allah düşmanı yapının
Britanyada nasıl vücut bulduğunu anlamak istiyorsak şayet
Hristiyanlığın yayılması ile birlikte Roma'dan kovulan Pagan ve Yahudilerin
İngiltere topraklarında devletleştiklerine bakılması gerekir.
Mısır'ın Paganların Ata toprakları olması sebebiyle ilk Osmanlı Devletinden
koparılan toprak parçasıdır.
Tüm Tarihçiler bunu Askeri sebeplere bağlayabilir ama diğer en önemli sebebi
budur.
Bu gün Dünya'nın Tek Allah'a inanan dindar insanları bir tarafa bu şeytani yapı bir
yana mücadele etme mecburiyeti vardır.
Hemde zamanında bu konudaki fikir ayrılıklarından dolayı birbirleri ile
savaşmış olsalar bile.
British Petroleum (BP) Emperyalist İngilterenin eli kanlı örgütü
1908 yılında Britanya etkisi altındaki İran’da Anglo-İran Petrol Şirketi olarak kurulan BP, Ortadoğu’da petrolü ilk çıkaran şirket oldu. Dönemin sömürgeci Britanyası’nın tüm nüfuzunu kullanarak Ortadoğu’da sınırsız bir güce kavuştu. Şirket gerek İkinci Dünya Savaşı öncesindeki sömürgeler döneminde, gerekse de savaş sonrası dönemde, başta İran’ın bağımsızlıkçı Başbakanı Muhammed Musaddık’ın darbeyle devrilmesi olmak üzere pek çok emperyalist müdahalenin baş aktörlerinden oldu.
1960’larla birlikte Ortadoğu’da bağımsızlıkçı hareketlerin gelişmesi ve birçok ülkede petrolün ulusallaştırılması, BP’yi belirli bir sınırın gerisinde durmaya zorladı.
1980’lerde İngiltere’de Başbakan Margaret Thatcher’in giriştiği özelleştirme operasyonuna konu olan BP, 1987 yılında son kamu hissesinin de satılmasıyla tamamen özel bir şirket haline geldi. Bu tarihten 1995 yılına değin girdiği yapılanma süreciyle, yakın geçmişte yaşadığı yükselişin zeminini oluşturdu.Fakat biz biraz gerilere gideceğiz ..
Yıl 1770 Birleşik Krallık Gücüne Güç katmak için yeni kaynak peşinde gözleri o kadar yüksekte ki dünyanın öbür ucuna gitmeye bile hazırlar K James cook gözünü karartan o denizcilerden biriydi.
Gittiği yerleri sömürmesi ile ünlü bir Kaptan bu seferki durağı Avustralya'dı ama bu sefer baltayı taşa vurmuşlardı Çünkü Avustralya hala vahşi hayvanların gezdiği gelişmemiş pek de bir doğal kaynağı olmayan bir toprak parçasıydı.İngilizler Altın bulmayı umarken Kanguru bulmuşlardı Madem burada bir şey yok
burayı rahat bırakalım demediler Tabii ki her yerin boş olduğunu görünceAvustralya'ya daha fazla gemi göndermeye başladılar Bu kez gelen gemiler askerlerle ya da madencilerle gelmiyordu meyve ve sebze tohumlarıyla geliyordu
İngilizler bu vahşi toprakları koca bir tarım arazisine çevirmeye ve burayı dabu şekilde sömürmeye karar vermişlerdi yanlarında getirdikleri şeyler biri de
şeker pancarıyla topraklarını o kadar çok sevmiş ki birleşik krallığın en çok parakazandığı tarım ürünü haline gelmiş para geldikçe daha çok şeker pancarı ekilmiş
daha çok şeker pancarı ekince daha çok para getirmiş sonra daha çok paragelince tamam tamam devam etmeye gerek yok. :)
İngilizler bütün aç gözlülük elleriyle ülkeyi koca bir şeker pancarı tarlasına çevirmişler bu kadar çok Şekeri zaten şeker kullanan insanlara satamazsınız yepyeni bir pazaryaratmanız gerek gerekir İngilizler de öyle yaptı gözlerini kestirdikleri ülke İran'dı
o tarihlerde İran'da insanlar çaylarını tatlandırmak için üzüm ve hurma kullanıyorlardı Eğer İngilizler İran'a çayın içine şeker atma alışkanlığı kazandırabilirlerseTonlarca şeker satabilirler İran'da bir yıl içinde kaç bardak çay içildiğini bir
hayal etsenize resmen milli piyangoyu tutturmak gibi bir şey bu ama İngilizlerşeker satmak için İran'a geldiklerinde büyük bir fiyasko yaşadılar yüzlerce yıldır süren bir gelenek sırf İngiliz istiyor diye değişmemişti.
Tabii ki insanlar hala üzün ve hurmayla çay içiyorlardı İngilizler de mollalar la irtibat kurdular şeker satışından gelecek karın % 10'unu mollalara vereceklerdi aynı hafta cuma günümollalar bir fetva yayınladı Siz Allah'ın nimeti olan hurma ve üzümü nasıl olur da çaya katarsınız Bundan böyle çaya şeker katacaksınız dediler her şeyden habersiz masum İran halkı günaha girmeyelim diye artık çayını şekerli içmeye başlamıştı.
Bu bir süre böyle devam etti ama İngilizler türlü bahaneler uydurup mollaları anlaştıklarıgibi % de paylarını vermiyordu.
Mollalar sinirlenince bir cuma günü yine fetva yayınladılar siz nasıl olur da gevuricadı şekeri çayınıza katarsınız diye kızdılar masum İran halkı ellerindeki
Bütün şekerleri sokaklara döktü çöpe attı yok etti. İngilizlerin şeker geliri yerlere çakılmış tı mecburen mollalara masaya oturmak zorunda kaldılar.Mollalar da % 10 olan payın % 20'ye çıkmasını istemişti İngilizler istemeye istemeye
kabul etmek zor zunda kaldılar bir cuma günü mollalar bir fetva daha yayınladıbiz size çaya şeker katmayın dedik ama sokaklara dökün de demedik şekerleri
sokaklara dökmeyecek
siniz şekeri çaya batıracak ve böylece gevur icadı şekereboy abdestti aldırarak içeceksiniz dediler masum İran halkı günaha girmeyelim diye çayına yine şeker atmaya yada şekeri ısırarak (Kıtlama) kullanmaya başlamıştı.
İngilizlerin en büyük şeker şirketi British Sugar eski görkemli günlerinde olmasa da hala varlığını sürdürüyor durumda. İran'daki alışkanlıkları kökünden değiştirdi ama İran'a gelen tek British Company onlar değildi içlerinden öyle bir tanesi var ki İran'da son 50 yılda yaşanan darbelerin ve devrimlerin
başrolünde O şirket var eminim ki hepiniz o şirketten en az bir kez Alışveriş yaptınız British petrolden.
British Petrol nasıl mı şah'a Şah Çekti : 4 Şubat 1949 günü Tahran üniversitesi'de yaşananlar İran'ı
kökünden değiştirdi.İran Şahı Muhammed Rıza üniversiteyi ziyaret etmek istemişti İran şahının yada ondan bağımsız şahlık denilen şeyin artık İran'da eski gücü yoktu babası Sürgüne gönderildikten sonra Muhammed Rıza sembolik olarak Şah olmuştu Şah'ın Okulu ziyaret ettiği sırada koridorlarda üst üste Kurşun Sesleri duyuldu korumaları sayesinde suikasttan sağ kurtulsa da Şah yüzünden yaralanmıştı.
Şah bu suikastte çok sinirlenir ve suikast in sorumlusu olarak İran'ın en büyük siyasi partisi Tudeh'i sorumlu tutar partiyi kapattırır ve tüm temsilcileri de hapse yollar. Ama bu Şahı kesmez rotasını İngiltere'ye çevirir krala gider ve İran anayasasını düzeltmek için izin ister traji komik ama 6.George İran şahına İran anayasasını düzenlemesi için izin verir.
Muhammed Rıza askerlerin de desteğini aldıktan sonra yeni anayasa için çalışmalara başlar Bu anayasada meclisi kapatabiliyor ve hatta doğrudan kendisinin atayacağı insanlarla Senato kurabiliyordu işi bir adım daha ileri götürüp ŞAH ünvanına Kebir' ide ekledi (kebir: ulu yüce büyük demektir ).Şah gücünün zirvesinde olduğunu düşündüğü sıralarda İran siyasetinde başka birisi parlamaya başlar bu isim Muhammed Musaddık'tı İsviçrede eğitim görmüş şaha muhalefet etmiş bu yüzden senelerce hapis yatmış İran milliyetçisi bir siyasetçidir.
Musaddık Ortaya çıktıktan sonra şah'a karşı gelen herkes onun yanında Birleşir modernleşme yanlıları, işçiler, milliyetçiler hatta dini gruplar bir araya gelip milli cephesi isminde bir oluşum kurarlar İranlı
eliyle İranlı fikriyle İran için slogan altında birleşirler. Bir Fransız atasözünde der ki : ''Felaketler art arda gelir''
Şah için de aynısı oldu. Ülkenin yarısı Zaten karşısındayken bir darbede ingilizlerdengeldi.
İran'ın petrolünü British petrol yani BP çıkarıyordu karşılığında da İran'a kardan % 16 pay ödüyordu 1950'de anlaşmanın süresi bitmiş ve pay % 16 dan % 20'ye çıkarılmıştı ama aynı İngiltere Venezuela ve Suudi Arabistan'a % 50 pay veriyordu musaddık önderliğindeki millicephe bu anlaşmaya itiraz etti ve İran'da büyük protestolar düzenlendi halkın tamamı anlaşmaya karşı çıkıyor ve Şahı doğal kaynaklarını İngilizlere peşkeş çekmekle suçluyordu BP % 50 lik bir anlaşma yapmak için masaya oturmaya hazır olsa da artık işişten geçmişti.İran halkı artık petrolün tamamını istiyordu musaddık Petrol rafinerisinde çalışan herkesi greve davet etti.
İngilizler işlerin dönülmez noktaya gittiğini fark etmiş olacaklar ki Hürmüz Boğazı'na hemen bir donanma gönderdiler İran'da Petrol çıkan yerlerin işgal edilmesi bile İngilizlerin gündemindeydi.Kısa bir süre içinde petrolün millileştirilmesi için bir yasa Hazırlandı Şah ve başbakan karşı
çıkmasına rağmen musaddık bu yasayı meclisten geçirmeyi başardı, onun reddetmesine rağmen yasa geçince Başbakan Hüseyin HALA istifa etti yani Musaddık şah'a Şah çekmişti.Muhammed Rıza'nın artık pek de bir hamlesi kalmamıştı. Şah Musaddık'ı istemeye istemeye Başbakan olarak atadı iki senenin sonunda musaddık başbakanlıktan uzaklaştırmak için bir girişim yapsa da halk başbakanın yanında olunca Şah İran'dan kaçmak zorunda kaldı artık-
İran'daki tüm güç Başbakan musaddık ellerindeydi ama İngilizler henüz oyunundışında kalmamıştı.
Winston Churchill olan biten her şeyi uzaktan izliyordu.
Musaddık tek güç olduktan sonra BP onunla masaya oturmayı kabul etmişti görüşmeleri Amerika'da takip ediyordu. İngilizler bir kez daha karın en fazla % 50 sini verebileceklerini tekrarladı İran tarafı bu anlaşmayı kabul etmedi Ve İngilizlere ait olan tüm petrol kuyularına ve boru hatlarına el
koydu ülkedeki İngiliz mühendisleri sınır dışı etti. Artık tüm üretim dağıtım ve satış İran'ın kontrolüne geçmişti buna karşılık İngilizler İran sularına dört savaş gemisi daha gönderdi.
Burada bir atış talimi düzenleyip Gözdağı verdiler.İran'a ambargo uygulamaya başladılar ve İran'ı Lahey uluslararası Adalet divanına şikayet ettiler. Tabii bunlar resmi hamleler resmi olmayan ise şu :
İngilizler Amerikalılara gidip musaddık'ın devrilmesi için yardım istemişlerdi şu anda garip gelse de o gün Amerika İngilizleri tutmak yerine İran'ı tercihti etti yani musaddık adım adımİngilizleri de yenmeye başlamamıştı artık İran'da bir kahraman olmuştu Onun
planı petrolü millileştirmek ve gelen parayla İran ekonomisini büyütmek, gelecek parayla İran'da birçok reform yapmak istiyordu yabancıların elinde olan tüm Sanayi Tesisleri Tıpkı petrol gibi millileştirelecekti eğitim ve orduda modernizasyon apılacaktı hepsinden önemlisi en büyük hedefi toprak reformuydu.Çünkü: arazilerin çoğu belirli ailelerin ellerindeydi di
musaddık bu arazileri ailelerden alıp yoksul İran halkına eşit şekilde paylaştırmak istiyordu .Eşit lik sözcüğü ingilizlerin hiç sevmediği bir kelime olduğundan yaftası da hazırdı ''sosyalizm''
İngilizler bir kez daha Amerika'nın kapısını çaldı bu sefer Petrol işinden hiç bahsetmediler dediler ki şu İran herhalde sosyalizme geçmeye çalışıyor baksana toprağı eşit şekilde bölüşmekten bahsediyorlar. Amerika'yı biliyorsunuz sosyalizm lafını duyunca kan kokusu almış köpek balığı gibi oluyor
Bildiğimiz cevabı verdiler : Hadi İran'a demokrasi götürelim dediler.Amerika musaddık'ı devireceği darbe planına ''OPERATİON AJAX ismini verdi.
Operasyonun başına da CIA'de görev yapan Kermit Rosevelt i getirdiler Amerika Roosevelt'in cebine Milyonlarca dolar koydu Ve İran'a gönderdi. Hazırsanız başlıyoruz :
1.ADIM : Propaganda
Rosevelt ilk olarak basına ve muhaliflere binlerce dolar verip Musaddık'ın eleştirmesini istedi ona muhalefet eden herkes bir anda zenginleşmeye başlıyordu.Bunu gören diğer insanlar da onu kötülemeye başladılar
Musaddık'ı eleştiren Hatta onu aşağılayan birçok çizim İran sokaklarında kol geziyordu.Birinci Adım başarılıydı halk desteği kırılmış ve artık musaddık eleştirmek popülerlik olmuştu.
2.ADIM : ülkede kaos ve güvensizlik ortamı yaratmak. CIA tam 10.000 kişilik bir gruba silah ve para desteği sağladı bu adamlar hemen hemen
her gün protesto yürüyüşleri düzenliyor insanlara ve dükkanlara saldırıyordu.Tüm bu gerginlik Muhammed musaddık'ın evinin önünde bir çatışmaya dönüştü onun
yanında olanlar ve ona muhalefet edenler olarak İran sokaklarını kaosa sürükledi.Musaddık artık hem diğer siyasetçilerin hem de halkın desteğini kaybetmişti daha
fazla dayanamadı ve pes etti.Musaddık darbeyle indirildikten sonra Şah yeniden ülkeye döndü Meclisi
kapattı ve tüm gücü kendisinde topladı bu hanedanlık 1979 yılına kadar sürecekti 1979'da geldiğimizde bu sefer ŞAH da devrilecek ve İran bugünkü yönetim şekline girecekti.BP darbeden sonra yeniden İran'a döndü İran petrollerini BP çıkaracak ve karşılığında kardan % 50 pay verecekti.
BP için birkaç sene dışında kaybedilmiş pek de bir şey yoktu çünkü onlar zaten enbaşında yaptıkları görüşmelerde de %50 pay vermeyi kabul etmişlerdi o günden1979'da kadar İran petrolünü BP çıkardı.
İngiliz hükümeti 1979 1987 yılları arasında BP'yi aşamalı olarak özelleştirdi BP bugün 80 ülkede faaliyet gösteriyor 2023 yılında tam 85 milyar dolar kar elde ettiler Muhammed musaddık darbeden sonra yargılandı ve idam cezasına çarptırıldı halk karara tepki gösterinceidam cezası hapis cezasına çevrildi.3 yıl hapis yattıktan sonra yaşı ilerlediği için hapis cezası ev hapsi olarak değiştirildi hayatının sonuna kadar ev hapsinde kaldı İran devleti darbeden sonra ona herhangi bir maaş bağlamadı hayatının sonuna kadar tüm giderlerini kendi cebinden karşıladı .
İran darbesini yöneten CIA ajanı Kermit rosevelt JR'a İran'daki başarılarından dolayı Ulusalgüvenlik madalyası verildi darbeden 26 yıl sonra bizzat kendisinin yazdığı Counter cop isimli bir kitapta darbeyi nasıl yönettiğini adım adım anlattı 2000 yılında Maryland'de bir huzur evinde öldü.
Kermit rosevelt Jr Amerika'nın 26 başkanı Teddy roosevelt'in torunuyu du ve İran bu darbeden sonra tamamen Şah'ın diktatörlüğü altında yönetilmeye başlandı 26 yıl boyunca İran'ı Şah yönetti Bu süre içinde Şah halk desteğini tamamen kaybetmişti 1979'da geldiğimizde ABD nin kontrolündeki CIA kurguladığı HUMEY'ni önderliğinde Devrim yapıldı şahlık yıkıldı ve yerine İran İslam Cumhuriyeti kuruldu. Demokrasi endeksine göre bugün İran 167 ülke içinde 154 sırada İran'da bugüne kadar
Yaşanan her şey aslında 1953'te darbenin domino etkisiyle gerçekleşti o ilk domino taşını deviren hepimizin en az bir kez benzin aldığı BP dir yani Allahsız Emperyalis Paganist Britanyanın şirketi British Petroleum dur
Aylar önce yazdığım bir yazıyı buldum yayınlayamamışım ama buraya atayım.