Halifesiz Müslümanlarin Velayetini Üstlen!
Eyüp/Fatih #vefa't
Şehitlerin izindeyiz
3Mayıs⌚13 Fatih
4Mayıs⌚5 Eyüp
4Mayıs⌚07 Beykoz
5/5⌚14 Y.Kapı
5/5⌚17 Başakşehir
https://www.akasyam.com/yazi/halifesiz-muslumanlarin-velayetini-ustlenen-turkiye-8965.html
https://www.nethaberler.com/adem-cevik-cedaw-sozlesmesi-ayrimcilik-esitlik-tc-tca-gender-toplumsal-cinsiyet-maskesiyle-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor/
@HakBirr'Cihad Terkederek kendini ateşeatma'
Bakara191/196
Eyüp/Fatih #vefa't
Şehitlerin izindeyiz
3Mayıs⌚13 Fatih
4Mayıs⌚5 Eyüp
4Mayıs⌚07 Beykoz
5/5⌚14 Y.Kapı
5/5⌚17 Başakşehir
https://www.akasyam.com/yazi/halifesiz-muslumanlarin-velayetini-ustlenen-turkiye-8965.html
https://www.nethaberler.com/adem-cevik-cedaw-sozlesmesi-ayrimcilik-esitlik-tc-tca-gender-toplumsal-cinsiyet-maskesiyle-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor/
@HakBirr'Cihad Terkederek kendini ateşeatma'
Bakara191/196
Akasyam Haber
Halifesiz Müslümanlarin Velayetini Üstlenen Türkiye
Hilafet 505 yıl önce, miladi takvime göre bugün 6 Temmuz 1517’de Mısır’dan Osmanlı’ya geçti. Bir kuruluşun yıldönümünde, bir zamanlar Müslümanların Halifesini Selanik’e Alatini Efendinin evinde iskana mecbur tutan Siyonizmin emrindeki sebataist pakrudin masonlar…
Halifesiz Müslümanlarin Velayetini Üstlen!
Eyüp/Fatih #vefa't
Şehitlerin izindeyiz
3Mayıs⌚13 Fatih
4Mayıs⌚5 Eyüp
4Mayıs⌚07 Beykoz
5/5⌚14 Y.Kapı
5/5⌚17 Başakşehir
https://www.akasyam.com/yazi/halifesiz-muslumanlarin-velayetini-ustlenen-turkiye-8965.html
https://www.nethaberler.com/adem-cevik-cedaw-sozlesmesi-ayrimcilik-esitlik-tc-tca-gender-toplumsal-cinsiyet-maskesiyle-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor/
@HakBirr'Cihad Terkederek kendini ateşeatma'
Bakara191/196
Eyüp/Fatih #vefa't
Şehitlerin izindeyiz
3Mayıs⌚13 Fatih
4Mayıs⌚5 Eyüp
4Mayıs⌚07 Beykoz
5/5⌚14 Y.Kapı
5/5⌚17 Başakşehir
https://www.akasyam.com/yazi/halifesiz-muslumanlarin-velayetini-ustlenen-turkiye-8965.html
https://www.nethaberler.com/adem-cevik-cedaw-sozlesmesi-ayrimcilik-esitlik-tc-tca-gender-toplumsal-cinsiyet-maskesiyle-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor/
@HakBirr'Cihad Terkederek kendini ateşeatma'
Bakara191/196
Akasyam Haber
Halifesiz Müslümanlarin Velayetini Üstlenen Türkiye
Hilafet 505 yıl önce, miladi takvime göre bugün 6 Temmuz 1517’de Mısır’dan Osmanlı’ya geçti. Bir kuruluşun yıldönümünde, bir zamanlar Müslümanların Halifesini Selanik’e Alatini Efendinin evinde iskana mecbur tutan Siyonizmin emrindeki sebataist pakrudin masonlar…
'Türkiye Binyılı' için; #reçete tavsiyeler mutlaka yeni müfredatta uygulanmalı!
@maarifplatformu Başkanı TürkiyeAileBirliği Başkan Yard Prof.Dr.OsmanÇakmak
https://www.yenisafak.com/gundem/mebin-yeni-mufredatini-degerlendiren-maarif-platformundan-22-maddelik-oneri-4618354
@TCmeb @Yusuf__Tekin @meb_ttkb
@TCbestepe
BASINA KAMUOYUNA
milliirade.t.me
@hakbirr
Nur55
https://x.com/AdaletPlatformu/status/1786281000793760109?t=sz3_qntgZKRtpp8T88yc-A&s=08
Maârif platformu başkanı Türkiye Aile Meclisi YKÜ Osman Çakmak ve arkadaşlarının hazırladığı raporunun gündem farkındalık faaliyetleri için paylaşılmasını haber makale yayın konusunda desteklerinizi bekleriz
Basinaciklamasi.t.me
@maarifplatformu Başkanı TürkiyeAileBirliği Başkan Yard Prof.Dr.OsmanÇakmak
https://www.yenisafak.com/gundem/mebin-yeni-mufredatini-degerlendiren-maarif-platformundan-22-maddelik-oneri-4618354
@TCmeb @Yusuf__Tekin @meb_ttkb
@TCbestepe
BASINA KAMUOYUNA
milliirade.t.me
@hakbirr
Nur55
https://x.com/AdaletPlatformu/status/1786281000793760109?t=sz3_qntgZKRtpp8T88yc-A&s=08
Maârif platformu başkanı Türkiye Aile Meclisi YKÜ Osman Çakmak ve arkadaşlarının hazırladığı raporunun gündem farkındalık faaliyetleri için paylaşılmasını haber makale yayın konusunda desteklerinizi bekleriz
Basinaciklamasi.t.me
Yeni Şafak
MEB'in yeni müfredatını değerlendiren Maarif Platformu'ndan 22 maddelik öneri | Eğitim Haberleri
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), geçtiğimiz günlerde “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni (TYMM) duyurdu. Taslağı kamuoyuna açılan eğitim modeline ilişkin Maarif Platformu da değerlendirmelerde bulundu. Platform Başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak ile birçok öğretim…
'Türkiye Binyılı' için; #reçete tavsiyeler mutlaka yeni müfredatta uygulanmalı!
@maarifplatformu Başkanı TürkiyeAileBirliği Başkan Yard Prof.Dr.OsmanÇakmak
https://www.yenisafak.com/gundem/mebin-yeni-mufredatini-degerlendiren-maarif-platformundan-22-maddelik-oneri-4618354
@TCmeb @Yusuf__Tekin @meb_ttkb
@TCbestepe
BASINA KAMUOYUNA
milliirade.t.me
@hakbirr
Nur55
https://x.com/AdaletPlatformu/status/1786281000793760109?t=sz3_qntgZKRtpp8T88yc-A&s=08
Maârif platformu başkanı Türkiye Aile Meclisi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Osman Çakmak ve arkadaşlarının hazırladığı raporunun gündem farkındalık faaliyetleri için paylaşılmasını haber makale yayın konusunda desteklerinizi bekleriz
Basinaciklamasi.t.me
@maarifplatformu Başkanı TürkiyeAileBirliği Başkan Yard Prof.Dr.OsmanÇakmak
https://www.yenisafak.com/gundem/mebin-yeni-mufredatini-degerlendiren-maarif-platformundan-22-maddelik-oneri-4618354
@TCmeb @Yusuf__Tekin @meb_ttkb
@TCbestepe
BASINA KAMUOYUNA
milliirade.t.me
@hakbirr
Nur55
https://x.com/AdaletPlatformu/status/1786281000793760109?t=sz3_qntgZKRtpp8T88yc-A&s=08
Maârif platformu başkanı Türkiye Aile Meclisi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Osman Çakmak ve arkadaşlarının hazırladığı raporunun gündem farkındalık faaliyetleri için paylaşılmasını haber makale yayın konusunda desteklerinizi bekleriz
Basinaciklamasi.t.me
Yeni Şafak
MEB'in yeni müfredatını değerlendiren Maarif Platformu'ndan 22 maddelik öneri | Eğitim Haberleri
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), geçtiğimiz günlerde “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”ni (TYMM) duyurdu. Taslağı kamuoyuna açılan eğitim modeline ilişkin Maarif Platformu da değerlendirmelerde bulundu. Platform Başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak ile birçok öğretim…
Haber Taslağı.docx
32.4 KB
Tüm Word, Excel, PowerPoint ve PDF gerekleriniz için tek bir uygulama. Microsoft 365 uygulamasını edinin: https://aka.ms/GetM365
Deizm koca bir yalan mı?
Türkiye’de dindarlık artıyor mu, azalıyor mu? Gençlerin İslam’la ve dini kurumlarla ilişkisi nedir? Aslında ülkemizde olumlu ya da olumsuz en çok konuşulan ve ilgi gören konunun din ve dinle ilişkili pratikler olması dahi İslam’ın hayatımızda ne kadar merkezi bir yer işgal ettiğinin kanıtı. Oysa uzun bir süredir adeta bir proje gibi bazı internet hocaları ve özellikle kendilerini “ehl-i sünnet”in kalesi gibi gören din adamları ülkemizde “deizmin yaygınlaştığı” şeklinde felaket tellallığı yapıyor.
Onlara göre gençler hızla dinden uzaklaşıyor. Bu durumun en büyük sorumlusu ise hükümet ve Diyanet. Çözüm? Elbette “kendilerine” kulak verilmesi.
Gerçek şu ki, gençler bilgiye ulaşımın yaygınlaştığı günümüz dünyasında artık hurafelerle yoğrulmuş, dini kendi tekelinde gören bu kişilerden uzaklaşıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın GENAR’a yaptırdığı araştırma aslında bu gerçeği ayan beyan ortaya koyuyor. 18 yaş üzeri 2.500 kişi ve geniş bir coğrafi örneklem üzerinde yapılan çalışmaya göre iddianın aksine ülkemizde kendisini dindar olarak tanımlayanların oranı yüzde 51. Çok dindar olarak görenlerin oranı ise yüzde 9,6.
Araştırmada dindar değilim diyenler yüzde 8 iken hiç dindar değilim diyenlerin oranı ise yüzde 7. Yani Türkiye’de insanların yüzde 85’inin hayatında din az ya da çok ama “belirleyici” durumda. Hiçbir dine inanmayan ya da “din beni ilgilendirmiyor” diyenlerin toplam oranı ise sadece yüzde 5. Yine araştırmaya göre insanların yüzde 44’ü ibadetlerini yerine getirmeye çalıştığını yüzde 88’i ise İslam’a aidiyetinin tam olduğunu ve az ya da çok ibadet etmeye gayret ettiğini ifade ediyor.
Öyleyse gençler arasında deizmin yani “bir yaratıcının olduğunu kabul etmek ancak herhangi bir dine inanmamak” şeklindeki yaklaşımın arttığı iddiası nereden çıkıyor? Aslında cevap çok açık: Türkiye, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar dindarlaşmış durumda. Belki bu zaman dilimini son üç yüz yıla kadar genişletmek dahi mümkün. Fakat gençler küçük meseleleri büyüten, sürekli cinsellik, kadın ve haramlar üzerinde konuşan, güven vermeyen din adamlarından uzaklaşıyorlar. Üzerinde konuşulan bu konular her ne kadar popüler olsa da, kişiyi dinin asıl maksadından uzaklaştıran ve gerçek gündemlerden kopartan meseleler. Özellikle gençler bu durumun farkında.
“Dini bilginizi hangi kaynaktan elde ediyorsunuz?” sorusuna verilen cevaplar da bu gerçeği ortaya koyuyor. Buna göre insanımızın yüzde 24’ü referans olarak “dini kaynak eserleri” aldığını söylerken, yüzde 17’si internette araştırma yaptığını, yüzde 15’i aile büyüklerine sorduğunu, yüzde 14’ü ise cami imamlarını referans aldığını ifade ediyor. Yani gençler okuyor, araştırıyor ve sorguluyor.
15 Temmuz darbe girişimini ülkenin en yaygın “dini cemaati” olarak bilinen bir örgütün gerçekleştirmiş olması, bazı cemaatlerin seçimlerde “ilkeler” yerine “çıkarlarını” önceleyen tutumlar sergilemesi vatandaşın cemaatlere karşı mesafe koymasını sağladı. Buna karşılık devlete ve devletin dini kurumlarına karşı güven arttı. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı tüm eksikliklerine rağmen çok daha sahih bir dini düşünceyi temsil ediyor. Yaygın Kur’an eğitimiyle pek çok “merdiven altı din bezirgânı” yapının alanını daraltıyor. Sürekli olarak hem sol muhalefetin hem de bu sözde dini yapıların hedeflerine Diyanet’i koymalarının sebebi bu.
Gençlerin “akın akın deist oldukları” iddiası koca bir yalan. Gündemde kalabilmek için ekranlarda sürekli kavga edip, dini ticari bir meta haline getirenlerden akın akın kaçtıkları ise gerçek.
https://x.com/muratozer_ist/status/1787863310869643773?s=48&t=BBYW674Pn3Tu1Wd9LfhL5Q
✒️bit.ly/4dvr0Bp
🎧bit.ly/4dsJm68
Akşam Gazetesi, 7 Mayıs 2024, Salı
Murat Özer
İMKÂNDER Genel Başkanı
Türkiye Aile Meclisi
Yüksek istişare kurulu üyesi
Ahlaksız Ailesiz Cinsiyetsiz toplum operasyonlarına Dur!De!
fb.com/groups/ailehaklari/
Instagram.com/AileHaklari
M.me/AileFederasyon
Youtube.com/AileMeclisi
antiGENDERhareketi.t.me
TurkiyeOkulAileBirligi.t.me
SectikleriniDenetle.t.me
ADALETplatformu.t.me
FB.com/AdaletPlatformu
milliirade.t.me
AileyiKoru
nethaberler.com/a
Türkiye’de dindarlık artıyor mu, azalıyor mu? Gençlerin İslam’la ve dini kurumlarla ilişkisi nedir? Aslında ülkemizde olumlu ya da olumsuz en çok konuşulan ve ilgi gören konunun din ve dinle ilişkili pratikler olması dahi İslam’ın hayatımızda ne kadar merkezi bir yer işgal ettiğinin kanıtı. Oysa uzun bir süredir adeta bir proje gibi bazı internet hocaları ve özellikle kendilerini “ehl-i sünnet”in kalesi gibi gören din adamları ülkemizde “deizmin yaygınlaştığı” şeklinde felaket tellallığı yapıyor.
Onlara göre gençler hızla dinden uzaklaşıyor. Bu durumun en büyük sorumlusu ise hükümet ve Diyanet. Çözüm? Elbette “kendilerine” kulak verilmesi.
Gerçek şu ki, gençler bilgiye ulaşımın yaygınlaştığı günümüz dünyasında artık hurafelerle yoğrulmuş, dini kendi tekelinde gören bu kişilerden uzaklaşıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın GENAR’a yaptırdığı araştırma aslında bu gerçeği ayan beyan ortaya koyuyor. 18 yaş üzeri 2.500 kişi ve geniş bir coğrafi örneklem üzerinde yapılan çalışmaya göre iddianın aksine ülkemizde kendisini dindar olarak tanımlayanların oranı yüzde 51. Çok dindar olarak görenlerin oranı ise yüzde 9,6.
Araştırmada dindar değilim diyenler yüzde 8 iken hiç dindar değilim diyenlerin oranı ise yüzde 7. Yani Türkiye’de insanların yüzde 85’inin hayatında din az ya da çok ama “belirleyici” durumda. Hiçbir dine inanmayan ya da “din beni ilgilendirmiyor” diyenlerin toplam oranı ise sadece yüzde 5. Yine araştırmaya göre insanların yüzde 44’ü ibadetlerini yerine getirmeye çalıştığını yüzde 88’i ise İslam’a aidiyetinin tam olduğunu ve az ya da çok ibadet etmeye gayret ettiğini ifade ediyor.
Öyleyse gençler arasında deizmin yani “bir yaratıcının olduğunu kabul etmek ancak herhangi bir dine inanmamak” şeklindeki yaklaşımın arttığı iddiası nereden çıkıyor? Aslında cevap çok açık: Türkiye, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar dindarlaşmış durumda. Belki bu zaman dilimini son üç yüz yıla kadar genişletmek dahi mümkün. Fakat gençler küçük meseleleri büyüten, sürekli cinsellik, kadın ve haramlar üzerinde konuşan, güven vermeyen din adamlarından uzaklaşıyorlar. Üzerinde konuşulan bu konular her ne kadar popüler olsa da, kişiyi dinin asıl maksadından uzaklaştıran ve gerçek gündemlerden kopartan meseleler. Özellikle gençler bu durumun farkında.
“Dini bilginizi hangi kaynaktan elde ediyorsunuz?” sorusuna verilen cevaplar da bu gerçeği ortaya koyuyor. Buna göre insanımızın yüzde 24’ü referans olarak “dini kaynak eserleri” aldığını söylerken, yüzde 17’si internette araştırma yaptığını, yüzde 15’i aile büyüklerine sorduğunu, yüzde 14’ü ise cami imamlarını referans aldığını ifade ediyor. Yani gençler okuyor, araştırıyor ve sorguluyor.
15 Temmuz darbe girişimini ülkenin en yaygın “dini cemaati” olarak bilinen bir örgütün gerçekleştirmiş olması, bazı cemaatlerin seçimlerde “ilkeler” yerine “çıkarlarını” önceleyen tutumlar sergilemesi vatandaşın cemaatlere karşı mesafe koymasını sağladı. Buna karşılık devlete ve devletin dini kurumlarına karşı güven arttı. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı tüm eksikliklerine rağmen çok daha sahih bir dini düşünceyi temsil ediyor. Yaygın Kur’an eğitimiyle pek çok “merdiven altı din bezirgânı” yapının alanını daraltıyor. Sürekli olarak hem sol muhalefetin hem de bu sözde dini yapıların hedeflerine Diyanet’i koymalarının sebebi bu.
Gençlerin “akın akın deist oldukları” iddiası koca bir yalan. Gündemde kalabilmek için ekranlarda sürekli kavga edip, dini ticari bir meta haline getirenlerden akın akın kaçtıkları ise gerçek.
https://x.com/muratozer_ist/status/1787863310869643773?s=48&t=BBYW674Pn3Tu1Wd9LfhL5Q
✒️bit.ly/4dvr0Bp
🎧bit.ly/4dsJm68
Akşam Gazetesi, 7 Mayıs 2024, Salı
Murat Özer
İMKÂNDER Genel Başkanı
Türkiye Aile Meclisi
Yüksek istişare kurulu üyesi
Ahlaksız Ailesiz Cinsiyetsiz toplum operasyonlarına Dur!De!
fb.com/groups/ailehaklari/
Instagram.com/AileHaklari
M.me/AileFederasyon
Youtube.com/AileMeclisi
antiGENDERhareketi.t.me
TurkiyeOkulAileBirligi.t.me
SectikleriniDenetle.t.me
ADALETplatformu.t.me
FB.com/AdaletPlatformu
milliirade.t.me
AileyiKoru
nethaberler.com/a
X (formerly Twitter)
Murat Özer (@muratozer_ist) on X
Deizm koca bir yalan mı?
Türkiye’de dindarlık artıyor mu, azalıyor mu? Gençlerin İslam’la ve dini kurumlarla ilişkisi nedir? Aslında ülkemizde olumlu ya da olumsuz en çok konuşulan ve ilgi gören konunun din ve dinle ilişkili pratikler olması dahi İslam’ın…
Türkiye’de dindarlık artıyor mu, azalıyor mu? Gençlerin İslam’la ve dini kurumlarla ilişkisi nedir? Aslında ülkemizde olumlu ya da olumsuz en çok konuşulan ve ilgi gören konunun din ve dinle ilişkili pratikler olması dahi İslam’ın…
dem-cevik-aileyi-ve-devleti-korumak-icin/
KuranBendeNeDegistirdi.t.me kurtuluskuranda.t.me kuranevi.t.me
KuranBendeNeDegistirdi.t.me kurtuluskuranda.t.me kuranevi.t.me
Aileyi Nesli Koru #CEDAW! DAYATMASI #süresizNAFAKA zulmü kalksın #12MAYIS1988
https://www.medya90.com/kose-yazilari/arsiv-1772.html
12Mayıs⌚17 umraniye nikah
https://www.akasyam.com/mobil/cedaw-sozlesmesi-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor-185391/
#AileGünü
15MAYIS
https://www.akasyam.com/mobil/istanbul-sozlesmesinden-kurtulduk-sira-diger-ifsat-projelerinde-187086/
#DSÖDEFOL
17MAYIS🕰17 @WHO önü
akasyam.com/toplumu-cinsiyetsizlestiren-ve-escinselligi-mesrulastiran-dso-turkiyeden-defol-181878/
@RTErdogan @tcailesosyal
https://www.medya90.com/kose-yazilari/arsiv-1772.html
12Mayıs⌚17 umraniye nikah
https://www.akasyam.com/mobil/cedaw-sozlesmesi-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor-185391/
#AileGünü
15MAYIS
https://www.akasyam.com/mobil/istanbul-sozlesmesinden-kurtulduk-sira-diger-ifsat-projelerinde-187086/
#DSÖDEFOL
17MAYIS🕰17 @WHO önü
akasyam.com/toplumu-cinsiyetsizlestiren-ve-escinselligi-mesrulastiran-dso-turkiyeden-defol-181878/
@RTErdogan @tcailesosyal
MEDYA90 Türkiye'nin Yeni Haber Sitesi
Âdem Çevik / Aile Meclisi ÂILEM: Nafakayi Aile veya DEVLET ödemeli.
Aileyi Nesli Koru #CEDAW! DAYATMASI #süresizNAFAKA zulmü kalksın #12MAYIS1988
https://www.medya90.com/kose-yazilari/arsiv-1772.html
14Mayıs⌚14 #Ailem üsküdar imv
https://www.akasyam.com/mobil/cedaw-sozlesmesi-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor-185391/
#AileGünü
15MAYIS
https://www.akasyam.com/mobil/istanbul-sozlesmesinden-kurtulduk-sira-diger-ifsat-projelerinde-187086/
#DSÖDEFOL!
17MAYIS🕰17 @WHO
akasyam.com/toplumu-cinsiyetsizlestiren-ve-escinselligi-mesrulastiran-dso-turkiyeden-defol-181878/
@RTErdogan @tcailesosyal
https://www.medya90.com/kose-yazilari/arsiv-1772.html
14Mayıs⌚14 #Ailem üsküdar imv
https://www.akasyam.com/mobil/cedaw-sozlesmesi-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor-185391/
#AileGünü
15MAYIS
https://www.akasyam.com/mobil/istanbul-sozlesmesinden-kurtulduk-sira-diger-ifsat-projelerinde-187086/
#DSÖDEFOL!
17MAYIS🕰17 @WHO
akasyam.com/toplumu-cinsiyetsizlestiren-ve-escinselligi-mesrulastiran-dso-turkiyeden-defol-181878/
@RTErdogan @tcailesosyal
MEDYA90 Türkiye'nin Yeni Haber Sitesi
Âdem Çevik / Aile Meclisi ÂILEM: Nafakayi Aile veya DEVLET ödemeli.
Dili dini devleti Aileyi Koru! #DilBayramı! #13Mayıs1277 #DiLSOYKIRIMI!
http://yenifetih.com/haber/turkiye-aile-birligi-yik-uyesi-tybv-baskani-mutefekkir-d-mehmet-doganin-dil-devrimi-1kasim-tahlili-397
Siyonizmin işgalcilerin dayattığı dil Soykırımı yapan ezanı yasaklayan Allah'a savaş açan, devletin dini islamı kaldırıp yerine Laisizm kamalizm dinini ihdas eden Sabateistlerin masonların resim heykelleri yasaklammalı...
https://www.tyb.org.tr/mobi/d-mehmet-dogan-cumhuriyetin-100-yilinda-ideolojik-ikonlardan-kurtulmak-62682h.htm
Ailem
https://www.yeniakit.com.tr/haber/aile-meclisi-harekete-gecti-toplumu-cinsiyetsizlestirmek-isteyen-ve-escinselligi-mesrulastiran-dso-turkiyeden-defol-1568616.html
14Mayıs⌚14 #Ailem üsküdar imv
https://www.akasyam.com/mobil/cedaw-sozlesmesi-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor-185391/
#AileGünü
15MAYIS
nethaberler.com/adem-cevik-aileyi-ve-devleti-korumak-icin/
akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/
#DSÖDEFOL!
17MAYIS🕰17 @WHO
18mayıs1954 AİHS
https://ilkha.com/gundem/turkiye-aile-meclisi-turkiye-deki-sozlesmeler-aileyi-ifsat-ediyor-140395
Rt
https://x.com/AdaletPlatformu/status/1790051960122384520?t=ZUn0IV4RgnzBKPnuLrA7Iw&s=35
......
Dil Devrimi değil dil Soykırımı!
Haber makale mümkün...
https://basinaciklamasi.t.me
Türkiye Aile Birliği YİK Üyesi TYBV Başkanı mütefekkir D. Mehmet Doğan: Dil Devrimi değil
Dil Soykırımı!
Bugün Dil Bayramı...
Dünya dilleri içinde Türkçe, 20. yüzyılda başka hiçbir dilin maruz kalmadığı bir kıyıma kırıma ve soykırıma uğradı.
Bin yıllık, kendisiyle yüzbinlerce kitap yazılmış alfabesi yasaklandı. Osmanlı bürokrasisinde Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar Uygur alfabesiyle yazan bitikçiler olduğu söylenir. 1929 yılından itibaren Türkiye bürokrasisi kendi yazısını unuttu, Latin harfleri ile ifade-i merama mecbur kaldı. “Eski” alfabe ile yazılmış kitaplar dolaşımdan çıkarıldı, kütüphaneler kullanılmaz hâle geldi.
20. yüzyıl devrimler çağıydı. Fakat Türkçe hariç hiçbir dil böylesine tam teşekküllü bir “devrim”e maruz bırakılmadı.
Türkçe konuşan dünyada alfabe değişikliği sadece Türkiye’de yapılmadı. Türk dilli Sovyet topluluklarında da değiştirildi. Hem de iki defa! Önce Latin alfabesine geçirildiler, sonra Kiril. Ne gariptir ki, her birinin Kiril’i farklıydı.
Sovyet sistemi çökünce Türkîler bin yıllık alfabelerine dönmeyi düşünmedi/düşünemedi. Sovyetlerin din karşıtlığı baştan bu alfabeyi “gerici” ilan etmişti. Sovyetler çökmüştü ama yeni “müstakil” devletlerin eski yöneticileri iktidardaydı. Latin alfabesine geçenler oldu, geçmeye çalışanlar da. Kirille yoluna devam edenler de var…
Dil Devrimi olmasaydı harf inkılabı operasyonu yarım kalabilirdi. Kitap katliamı geçmişe yönelikti, kelime katliamı ise geleceğe… Harfleri değiştirerek zihnimizden geçmişi sildik, geleceğimizi ise kelimeleri yasaklayarak tahdit ettik. Edebiyatımıza, düşüncemize, muhayyilemize sınır çektik.
Sözlüğümüzdeki binlerce kelime tard edildi. Şemseddin Sami’nin 20. yüzyılın başında yayınlanan Kamus-ı Türkî’sinde takriben 30 bin kelime vardı. Bu bir el sözlüğüydü. Dil Kurumu’nun ilk genel Türkçe Sözlük’ünde ise kelime sayısı 15 bin! Cumhuriyet döneminin ilk resmî sözlüğü ancak bir mektep lügati mesabesindeydi.
Başka bir ölçü verelim: Vilyam Redhouse Efendi’nin Kitab-ı Meani-i Lehçe’ sinde (A Turkish and English Lexicon) 90 bin madde başı kelime vardı, metin içinde ise 30 bin. Yayın yılı 1890 ve Türkçe Sözlük’ten 55 sene önce… “İlerleme” diye buna denir! Redhouse Efendi önsözde ayrıca elinde daha fazla malzeme bulunmasına rağmen yayıncının acelesi yüzünden tamamı-nı değerlendiremediğini de kaydeder.
20. yüzyılda Türkçe dünya dili olmaya yürüyordu. Batı ile erken temas, Batı dillerinden yapılan tercümeler ve modem ilimlerin öğretimi Türkçeyi bazı hususlarda Arapça ve Farsçanın önüne geçirmişti. 19. yüzyılın sonunda Batı’nın fen ve sosyal bilimlerinde kullanılan terimlere karşılık Osmanlıcaları üretildi. Batı’da kök dil addedilen İncil’in yazımında kullanılan Latince esas alınırken, Osmanlılar ise Kur’an’ın dili Arapçayı esas a
http://yenifetih.com/haber/turkiye-aile-birligi-yik-uyesi-tybv-baskani-mutefekkir-d-mehmet-doganin-dil-devrimi-1kasim-tahlili-397
Siyonizmin işgalcilerin dayattığı dil Soykırımı yapan ezanı yasaklayan Allah'a savaş açan, devletin dini islamı kaldırıp yerine Laisizm kamalizm dinini ihdas eden Sabateistlerin masonların resim heykelleri yasaklammalı...
https://www.tyb.org.tr/mobi/d-mehmet-dogan-cumhuriyetin-100-yilinda-ideolojik-ikonlardan-kurtulmak-62682h.htm
Ailem
https://www.yeniakit.com.tr/haber/aile-meclisi-harekete-gecti-toplumu-cinsiyetsizlestirmek-isteyen-ve-escinselligi-mesrulastiran-dso-turkiyeden-defol-1568616.html
14Mayıs⌚14 #Ailem üsküdar imv
https://www.akasyam.com/mobil/cedaw-sozlesmesi-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor-185391/
#AileGünü
15MAYIS
nethaberler.com/adem-cevik-aileyi-ve-devleti-korumak-icin/
akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/
#DSÖDEFOL!
17MAYIS🕰17 @WHO
18mayıs1954 AİHS
https://ilkha.com/gundem/turkiye-aile-meclisi-turkiye-deki-sozlesmeler-aileyi-ifsat-ediyor-140395
Rt
https://x.com/AdaletPlatformu/status/1790051960122384520?t=ZUn0IV4RgnzBKPnuLrA7Iw&s=35
......
Dil Devrimi değil dil Soykırımı!
Haber makale mümkün...
https://basinaciklamasi.t.me
Türkiye Aile Birliği YİK Üyesi TYBV Başkanı mütefekkir D. Mehmet Doğan: Dil Devrimi değil
Dil Soykırımı!
Bugün Dil Bayramı...
Dünya dilleri içinde Türkçe, 20. yüzyılda başka hiçbir dilin maruz kalmadığı bir kıyıma kırıma ve soykırıma uğradı.
Bin yıllık, kendisiyle yüzbinlerce kitap yazılmış alfabesi yasaklandı. Osmanlı bürokrasisinde Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar Uygur alfabesiyle yazan bitikçiler olduğu söylenir. 1929 yılından itibaren Türkiye bürokrasisi kendi yazısını unuttu, Latin harfleri ile ifade-i merama mecbur kaldı. “Eski” alfabe ile yazılmış kitaplar dolaşımdan çıkarıldı, kütüphaneler kullanılmaz hâle geldi.
20. yüzyıl devrimler çağıydı. Fakat Türkçe hariç hiçbir dil böylesine tam teşekküllü bir “devrim”e maruz bırakılmadı.
Türkçe konuşan dünyada alfabe değişikliği sadece Türkiye’de yapılmadı. Türk dilli Sovyet topluluklarında da değiştirildi. Hem de iki defa! Önce Latin alfabesine geçirildiler, sonra Kiril. Ne gariptir ki, her birinin Kiril’i farklıydı.
Sovyet sistemi çökünce Türkîler bin yıllık alfabelerine dönmeyi düşünmedi/düşünemedi. Sovyetlerin din karşıtlığı baştan bu alfabeyi “gerici” ilan etmişti. Sovyetler çökmüştü ama yeni “müstakil” devletlerin eski yöneticileri iktidardaydı. Latin alfabesine geçenler oldu, geçmeye çalışanlar da. Kirille yoluna devam edenler de var…
Dil Devrimi olmasaydı harf inkılabı operasyonu yarım kalabilirdi. Kitap katliamı geçmişe yönelikti, kelime katliamı ise geleceğe… Harfleri değiştirerek zihnimizden geçmişi sildik, geleceğimizi ise kelimeleri yasaklayarak tahdit ettik. Edebiyatımıza, düşüncemize, muhayyilemize sınır çektik.
Sözlüğümüzdeki binlerce kelime tard edildi. Şemseddin Sami’nin 20. yüzyılın başında yayınlanan Kamus-ı Türkî’sinde takriben 30 bin kelime vardı. Bu bir el sözlüğüydü. Dil Kurumu’nun ilk genel Türkçe Sözlük’ünde ise kelime sayısı 15 bin! Cumhuriyet döneminin ilk resmî sözlüğü ancak bir mektep lügati mesabesindeydi.
Başka bir ölçü verelim: Vilyam Redhouse Efendi’nin Kitab-ı Meani-i Lehçe’ sinde (A Turkish and English Lexicon) 90 bin madde başı kelime vardı, metin içinde ise 30 bin. Yayın yılı 1890 ve Türkçe Sözlük’ten 55 sene önce… “İlerleme” diye buna denir! Redhouse Efendi önsözde ayrıca elinde daha fazla malzeme bulunmasına rağmen yayıncının acelesi yüzünden tamamı-nı değerlendiremediğini de kaydeder.
20. yüzyılda Türkçe dünya dili olmaya yürüyordu. Batı ile erken temas, Batı dillerinden yapılan tercümeler ve modem ilimlerin öğretimi Türkçeyi bazı hususlarda Arapça ve Farsçanın önüne geçirmişti. 19. yüzyılın sonunda Batı’nın fen ve sosyal bilimlerinde kullanılan terimlere karşılık Osmanlıcaları üretildi. Batı’da kök dil addedilen İncil’in yazımında kullanılan Latince esas alınırken, Osmanlılar ise Kur’an’ın dili Arapçayı esas a
Yenifetih
Türkiye Aile Birliği YİK Üyesi TYBV Başkanı mütefekkir D. Mehmet Doğan'ın Dil Devrimi Aralık Tahlili
Dil Devrimi Manevî Bir Soykırım!
Dünya dilleri içinde Türkçe, 20. yüzyılda başka hiçbir dilin maruz kalmadığı bir kıyım ve kırıma uğradı.
Dünya dilleri içinde Türkçe, 20. yüzyılda başka hiçbir dilin maruz kalmadığı bir kıyım ve kırıma uğradı.
ldılar. Bu bir medeniyet tercihiydi ve bu kelimeler artık klasik Arapçaya ait değildi.
Millî değerlere düşman bir milliyetçilik olur mu?
Dil Devrimi operasyonu kaba bir milliyetçi ifadeyle ortaya konuldu ve savunuldu: “Arap harfleri” Türkçenin yazılmasına uygun değildi; yeni alfabeyse bu kusurlardan âri ve millîydi. Millîlik kılıfı altında Latin alfabesi göklere çıkartılıyor, yüz yıllardır kullandığımız Araplar, Farslar ve diğer Müslümanların müşterek alfabesi ise “Arap alfabesi” şeklinde öteleniyordu. Eğer bir alfabenin millî olmasının ölçüsü Türkler tarafından kullanılmasıysa İslâmî yazı da bu durumda bize aitti.
Millî edebiyatın en büyük isimlerinden 1920’de genç yaşta vefat eden hikâyecimiz Ömer Seyfeddin’in bir eserinden örnek verelim: Mahcupluk İmtihanı komedisinde yazar, Bîcan Efendi’ye Türkçeden başka dil bilip bilmediği sorusunu sorduruyor. “Kuş dili” cevabının ardından “Yazısı da var mı?” sorusunu ekliyor. Cevabı ise şöyledir: “Türkçe harflerle de yazılır, Latin harfleri ile de.”
Zamanın ünlü gazetecilerinden Falih Rıfkı (Atay) Latin alfabesi komisyonunda bulunmuştu. Meşhur eseri Çankaya’da bu komisyondaki rolünden bahsetmektedir! Dil Devrimi döneminde gazeteci ve milletvekili olarak Çankaya sofrasının müdavimlerindendi. Ömrünün son devresinde Dil Devrimi’yle ilgili kanaatini değiştiren Atay, 18 Mayıs 1935’tarihli Hilal-i Ahmer gazetesinde şöyle yazıyor: “Bundan sonra torunlarınızın anlayacağı bir dille yazacaksınız”.
Falih Rıfkı’nın bu iddialı ifadesini kâğıda geçirdiği günlerde gazeteler süel, kamutay, erkin, erkinlik, danak, durluk, kaytaklık gibi kelimelerle doluydu. Bugün bu kelimeleri değil Falih Rıfkı’nın torunları, üniversitelerin Türkoloji hocaları dahi anlamakta güçlük çekiyorlar. O zamanın gözde kelimelerinin çoğu unutuldu, bazılarının ise anlamlan farklılaştı. O yüzden o günlerde yazılanların tam olarak anlaşılması mümkün değil!
Kültürün tarihîliği, Cumhuriyetçileri kültürel alana müdahaleden alıkoymadı. Dilin tarihîliği de, toplumun malı olması da umursanmadı.
Düşünmek için dile muhtacız. Eğer dil geçmişten devralınan bir yapı olmasaydı, bizden öncekilerin yaptıklarından habersiz hayata sıfırdan başlamak zorunda kalacaktık. İnsan hafızadır. Onu kaybettiğinde sadece bedendir. Bir milletin hafızası dilidir, onun kaybı kitleleri ruhundan yoksun hâle getirir. Kelimelerin değişmesi düşüncemizi etkilemekle kalmaz, toplum hayatını da etkiler.
[alert color=”red”]TIP TERMİNOLOJİSİ, Türkçe yerine Latince!
Türkiye’de Dil Devriminin en hızlı dönemlerinde “Latince kurs” modası vardı. Kursların hedefi “arı Türkçe” “Öztürkçe” olarak gösteriliyordu fakat ne hikmetse Latince dersleri veriliyordu. Türkiye’de modern tıp öğretimi 19. yüzyılda II. Mahmud zamanında başladı (1827). Zamanın padişahı Fransızca başlayan bu öğretimin kısa zaman sonra Türkçeleşeceğini söylemişti. 1850’lerden itibaren Türkçe öğretime geçilmeye başlandı ve 1870’te bu süreç tamamlandı. 19. yüzyılın sonunda Latince terimlerin tümünü karşılayacak Osmanlıca tıp terminolojisi ortaya konulmuştu. Şam’da dahi Türkçe öğretim yapan Tıbbiye açılmıştı. Dil Devrimi sırasında Tıp Fakültesi’nde terminoloji sessizce Latinceye çevrildi![/alert]
Cinnet hali
Öncesi olmayan bir dil ciddi iletişim problemlerine yol açar. Dille inşa edilen edebiyatı, İlmî ve fikrî faaliyetleri imkânsız hâle getirir. Türkiye bunu belli ölçülerde yaşadı. Dilin zorla değiştirilmesi edebiyatın ve ilmin gelişmesini sınırladı. Bugün, 20. yüzyılın başında yazmaya başlamış veya yetişmiş büyük ediplerimizin ölçüsünde güçlü yazarlarımızın olmayışını ancak böyle açıklayabiliriz. Dili baştan yaratmak gerçek ifadesiyle bir cinnet hâlidir.
Hatırlamayı sağlayan, idraki belirleyen dil, geçmişteki tecrübelerin korunmasına yardımcı olur. Kesintiye uğramamış bir dil düşünmeyi objektifleştirir. Dildeki cebrî değişiklikler düşüncemizi belli nispetlerde nesnellikten uzaklaştırır.
Dili, kültürü, değerleri, medeniyet unsurları yok edilen bir millet neden gerekli tepkiyi gösteremedi? Bunun birçok sebebi var. En önemlisi yıkıcılığın “milliyetçi” ve hayırhâh bir ifadeye dayandırılmasıdır.
19. yüzyılda esa
Millî değerlere düşman bir milliyetçilik olur mu?
Dil Devrimi operasyonu kaba bir milliyetçi ifadeyle ortaya konuldu ve savunuldu: “Arap harfleri” Türkçenin yazılmasına uygun değildi; yeni alfabeyse bu kusurlardan âri ve millîydi. Millîlik kılıfı altında Latin alfabesi göklere çıkartılıyor, yüz yıllardır kullandığımız Araplar, Farslar ve diğer Müslümanların müşterek alfabesi ise “Arap alfabesi” şeklinde öteleniyordu. Eğer bir alfabenin millî olmasının ölçüsü Türkler tarafından kullanılmasıysa İslâmî yazı da bu durumda bize aitti.
Millî edebiyatın en büyük isimlerinden 1920’de genç yaşta vefat eden hikâyecimiz Ömer Seyfeddin’in bir eserinden örnek verelim: Mahcupluk İmtihanı komedisinde yazar, Bîcan Efendi’ye Türkçeden başka dil bilip bilmediği sorusunu sorduruyor. “Kuş dili” cevabının ardından “Yazısı da var mı?” sorusunu ekliyor. Cevabı ise şöyledir: “Türkçe harflerle de yazılır, Latin harfleri ile de.”
Zamanın ünlü gazetecilerinden Falih Rıfkı (Atay) Latin alfabesi komisyonunda bulunmuştu. Meşhur eseri Çankaya’da bu komisyondaki rolünden bahsetmektedir! Dil Devrimi döneminde gazeteci ve milletvekili olarak Çankaya sofrasının müdavimlerindendi. Ömrünün son devresinde Dil Devrimi’yle ilgili kanaatini değiştiren Atay, 18 Mayıs 1935’tarihli Hilal-i Ahmer gazetesinde şöyle yazıyor: “Bundan sonra torunlarınızın anlayacağı bir dille yazacaksınız”.
Falih Rıfkı’nın bu iddialı ifadesini kâğıda geçirdiği günlerde gazeteler süel, kamutay, erkin, erkinlik, danak, durluk, kaytaklık gibi kelimelerle doluydu. Bugün bu kelimeleri değil Falih Rıfkı’nın torunları, üniversitelerin Türkoloji hocaları dahi anlamakta güçlük çekiyorlar. O zamanın gözde kelimelerinin çoğu unutuldu, bazılarının ise anlamlan farklılaştı. O yüzden o günlerde yazılanların tam olarak anlaşılması mümkün değil!
Kültürün tarihîliği, Cumhuriyetçileri kültürel alana müdahaleden alıkoymadı. Dilin tarihîliği de, toplumun malı olması da umursanmadı.
Düşünmek için dile muhtacız. Eğer dil geçmişten devralınan bir yapı olmasaydı, bizden öncekilerin yaptıklarından habersiz hayata sıfırdan başlamak zorunda kalacaktık. İnsan hafızadır. Onu kaybettiğinde sadece bedendir. Bir milletin hafızası dilidir, onun kaybı kitleleri ruhundan yoksun hâle getirir. Kelimelerin değişmesi düşüncemizi etkilemekle kalmaz, toplum hayatını da etkiler.
[alert color=”red”]TIP TERMİNOLOJİSİ, Türkçe yerine Latince!
Türkiye’de Dil Devriminin en hızlı dönemlerinde “Latince kurs” modası vardı. Kursların hedefi “arı Türkçe” “Öztürkçe” olarak gösteriliyordu fakat ne hikmetse Latince dersleri veriliyordu. Türkiye’de modern tıp öğretimi 19. yüzyılda II. Mahmud zamanında başladı (1827). Zamanın padişahı Fransızca başlayan bu öğretimin kısa zaman sonra Türkçeleşeceğini söylemişti. 1850’lerden itibaren Türkçe öğretime geçilmeye başlandı ve 1870’te bu süreç tamamlandı. 19. yüzyılın sonunda Latince terimlerin tümünü karşılayacak Osmanlıca tıp terminolojisi ortaya konulmuştu. Şam’da dahi Türkçe öğretim yapan Tıbbiye açılmıştı. Dil Devrimi sırasında Tıp Fakültesi’nde terminoloji sessizce Latinceye çevrildi![/alert]
Cinnet hali
Öncesi olmayan bir dil ciddi iletişim problemlerine yol açar. Dille inşa edilen edebiyatı, İlmî ve fikrî faaliyetleri imkânsız hâle getirir. Türkiye bunu belli ölçülerde yaşadı. Dilin zorla değiştirilmesi edebiyatın ve ilmin gelişmesini sınırladı. Bugün, 20. yüzyılın başında yazmaya başlamış veya yetişmiş büyük ediplerimizin ölçüsünde güçlü yazarlarımızın olmayışını ancak böyle açıklayabiliriz. Dili baştan yaratmak gerçek ifadesiyle bir cinnet hâlidir.
Hatırlamayı sağlayan, idraki belirleyen dil, geçmişteki tecrübelerin korunmasına yardımcı olur. Kesintiye uğramamış bir dil düşünmeyi objektifleştirir. Dildeki cebrî değişiklikler düşüncemizi belli nispetlerde nesnellikten uzaklaştırır.
Dili, kültürü, değerleri, medeniyet unsurları yok edilen bir millet neden gerekli tepkiyi gösteremedi? Bunun birçok sebebi var. En önemlisi yıkıcılığın “milliyetçi” ve hayırhâh bir ifadeye dayandırılmasıdır.
19. yüzyılda esa
sında “Müslüman” olarak tanımlanan halklar Balkan ve Kafkasya coğrafyalarından büyük ölçüde sürüldüler. Kültür, inanç, düşünce ve hayat tarzlarıyla birlikte yaşadıkları topraklardan koptular. Müslüman unsurların bu topraklardan temizlenmesi, sırf nüfusla sınırlı kalmadı. Müslümanları ve Müslümanlığı (Osmanlılığı, Türklüğü de denilebilir) hatırlatan her unsur itinayla temizlendi. Bu acı son derece intikamcı, milliyetçi duyguların şiddete dönüşerek dışa vurmasıydı.
Maruz kaldığımız bu sert milliyetçi darbe şuur altımızda çok derin izler bıraktı. Onların dilinden konuşarak, onlar gibi hareket ederek onlara karşı gösteremediğimiz milliyetçi tepki daha sonra içe doğru işleyen, kendini tahrip eden bir toplum mühendisliğine dönüştü.
Dil Devrimi geniş kitlelere bir “Türkçeleşme” veya “öztürkçeleşme” faaliyeti olarak sunuldu. Hâlbuki bu uygulamalar kısa vadede Türkçenin fakirleşmesine, uzun vadede ise yabancı dillerin hâkimiyetine zemin hazırladı.
Yazıyla uğraşmak ister istemez Türkiye’de uygulanan dil siyasetinin sonuçlarıyla karşı karşıya kalmayı gerektirir. Bu hususta her tercih yazarın ifadesinin tesirini, eserinin gücünü, toplum içindeki etkisini tayin eder.
Binlerce yıl içinde teşekkül eden dilimiz 30-40 yıllık müdahale, düzenleme ve baskılarla doğal mecrasından çıkarılmaya çalışıldı. Bu hususta tam manasıyla muvaffak olunmuş mudur? Mutlak bir muvaffakiyet söz konusu değil elbette. Fakat etkisi ne seviyede olursa olsun bu müdahaleler bizi dil, iletişim ve kültürle ilgili ciddî sıkıntılara sokmuştur.
Tercüme mi, tarif mi?
Öztürkçenin sefaletini anlamak için tercümelere bakmak yeterlidir, Mevcut kelimeler yabancı metinleri tercüme etmeye yetmediğinden tarif yoluna gidiliyor, Türkçe bu tercümanların elinde adeta ‘tarifi’ bir dil hâline getirildi. Tercüme yapılırken bir anlamı karşılayan kelime veya bir kaç kelimelik terkipler yetersiz gelince, tarif ve açıklama mahiyetindeki cümlelere ihtiyaç duyuldu. Bunu sadece tercüme işinin müptedileri değil, çok sayıda kitabı ve tercümesi olan ustaları da yaptılar. Sonuçta kitabın asimin yansı kadar hacmi genişlemiş metinler çıktı ortaya.
Dil başka bir dille anlaşılır, tasvir edilir. Bir dilin ifadeleri dengi olan başka bir dilin ifade gücüyle aktarılabilirse ortaya iyi bir tercüme çıkmış olur. Bugün bazı tercümeler Türkçeyle değil “Öztürkçe” denilen kifayetsiz dille yapılmaya çalışılıyor, “öztürkçe” İngilizcenin ifade imkânlarını karşılayacak güce, niteliğe, derinliğe sahip değildir ki bu tercümelerde açıkça görülmektedir.
Türkçe-İngilizce sözlükler 19. yüzyılın sonundan beri mütemadiyen kelime kadrosu küçültülerek hazırlanmaktadır. J.W. Redhouse’ın 1890’da basılan sözlüğü Kitab-ı Meani-i Lehçe (A Turkish and English Lexicon) bugüne kadar yayınlanan Türkçeden İngilizceye sözlüklerin en genişi ve kapsamlısıdır. 1938’de hazırlanmaya başlanan ve 1950’de basılan Redhouse Sözlüğü 60 yıl sonra çıkmış olmasına rağmen ilki kadar geniş değildi. Bu sözlük 40 yıl kadar sürekli basıldı ve sonra yayıncılar Türkiye’deki duruma bakarak yeni bir sözlük hazırlatmayı gerekli gördüler.
Çağdaş
İngilizce-Türkçe Redhouse Sözlüğü 1990’larda hazırlandı ve neşredildi. Bu eser 20. asırda yaşayan Türklerin kullandığı sözlüklerin ne kadar daraldığını açıkça göstermektedir. Müessese bu daralmayı da aşın bulmuş olmalı ki, 2000 yılında Türkçe-İngilizce Redhouse Sözlüğü’nü yayınladı. Önsözde yapılan açıklamada şu bilgiler verilmektedir: “… Çağdaş Türkçe İngilizce Redhouse Sözlüğü’nün yeni baskısıdır, ilk baskıdaki yanlışları düzeltmenin yanı sıra sözlüğe yeni maddeler ekledik ve var olan maddelerin çoğunu genişlettik ya da yeniden yazdık. Bazı maddeleri örneklerle zenginleştirdik.”
İngilizcenin kelime hâzinesi bakımından ilk Redhouse Sözlüğü’nün yayınlandığı 1890’dan bugüne nasıl bir gelişme kaydettiği bütün dünyanın malûmudur. Peki, Türkçe geçen zamanda diliminde neden tersine bir değişime uğramış ve kelime kapasitesi daralmıştır? Bu sorunun cevabını Türkçe konuşan ve yazan herkes düşünmek zorundadır. Eğer dilimizin gelişimi tabiî seyrine bırakılsaydı Redhouse sözlüklerindeki Türkçe kelime sayısı İngilizceden
Maruz kaldığımız bu sert milliyetçi darbe şuur altımızda çok derin izler bıraktı. Onların dilinden konuşarak, onlar gibi hareket ederek onlara karşı gösteremediğimiz milliyetçi tepki daha sonra içe doğru işleyen, kendini tahrip eden bir toplum mühendisliğine dönüştü.
Dil Devrimi geniş kitlelere bir “Türkçeleşme” veya “öztürkçeleşme” faaliyeti olarak sunuldu. Hâlbuki bu uygulamalar kısa vadede Türkçenin fakirleşmesine, uzun vadede ise yabancı dillerin hâkimiyetine zemin hazırladı.
Yazıyla uğraşmak ister istemez Türkiye’de uygulanan dil siyasetinin sonuçlarıyla karşı karşıya kalmayı gerektirir. Bu hususta her tercih yazarın ifadesinin tesirini, eserinin gücünü, toplum içindeki etkisini tayin eder.
Binlerce yıl içinde teşekkül eden dilimiz 30-40 yıllık müdahale, düzenleme ve baskılarla doğal mecrasından çıkarılmaya çalışıldı. Bu hususta tam manasıyla muvaffak olunmuş mudur? Mutlak bir muvaffakiyet söz konusu değil elbette. Fakat etkisi ne seviyede olursa olsun bu müdahaleler bizi dil, iletişim ve kültürle ilgili ciddî sıkıntılara sokmuştur.
Tercüme mi, tarif mi?
Öztürkçenin sefaletini anlamak için tercümelere bakmak yeterlidir, Mevcut kelimeler yabancı metinleri tercüme etmeye yetmediğinden tarif yoluna gidiliyor, Türkçe bu tercümanların elinde adeta ‘tarifi’ bir dil hâline getirildi. Tercüme yapılırken bir anlamı karşılayan kelime veya bir kaç kelimelik terkipler yetersiz gelince, tarif ve açıklama mahiyetindeki cümlelere ihtiyaç duyuldu. Bunu sadece tercüme işinin müptedileri değil, çok sayıda kitabı ve tercümesi olan ustaları da yaptılar. Sonuçta kitabın asimin yansı kadar hacmi genişlemiş metinler çıktı ortaya.
Dil başka bir dille anlaşılır, tasvir edilir. Bir dilin ifadeleri dengi olan başka bir dilin ifade gücüyle aktarılabilirse ortaya iyi bir tercüme çıkmış olur. Bugün bazı tercümeler Türkçeyle değil “Öztürkçe” denilen kifayetsiz dille yapılmaya çalışılıyor, “öztürkçe” İngilizcenin ifade imkânlarını karşılayacak güce, niteliğe, derinliğe sahip değildir ki bu tercümelerde açıkça görülmektedir.
Türkçe-İngilizce sözlükler 19. yüzyılın sonundan beri mütemadiyen kelime kadrosu küçültülerek hazırlanmaktadır. J.W. Redhouse’ın 1890’da basılan sözlüğü Kitab-ı Meani-i Lehçe (A Turkish and English Lexicon) bugüne kadar yayınlanan Türkçeden İngilizceye sözlüklerin en genişi ve kapsamlısıdır. 1938’de hazırlanmaya başlanan ve 1950’de basılan Redhouse Sözlüğü 60 yıl sonra çıkmış olmasına rağmen ilki kadar geniş değildi. Bu sözlük 40 yıl kadar sürekli basıldı ve sonra yayıncılar Türkiye’deki duruma bakarak yeni bir sözlük hazırlatmayı gerekli gördüler.
Çağdaş
İngilizce-Türkçe Redhouse Sözlüğü 1990’larda hazırlandı ve neşredildi. Bu eser 20. asırda yaşayan Türklerin kullandığı sözlüklerin ne kadar daraldığını açıkça göstermektedir. Müessese bu daralmayı da aşın bulmuş olmalı ki, 2000 yılında Türkçe-İngilizce Redhouse Sözlüğü’nü yayınladı. Önsözde yapılan açıklamada şu bilgiler verilmektedir: “… Çağdaş Türkçe İngilizce Redhouse Sözlüğü’nün yeni baskısıdır, ilk baskıdaki yanlışları düzeltmenin yanı sıra sözlüğe yeni maddeler ekledik ve var olan maddelerin çoğunu genişlettik ya da yeniden yazdık. Bazı maddeleri örneklerle zenginleştirdik.”
İngilizcenin kelime hâzinesi bakımından ilk Redhouse Sözlüğü’nün yayınlandığı 1890’dan bugüne nasıl bir gelişme kaydettiği bütün dünyanın malûmudur. Peki, Türkçe geçen zamanda diliminde neden tersine bir değişime uğramış ve kelime kapasitesi daralmıştır? Bu sorunun cevabını Türkçe konuşan ve yazan herkes düşünmek zorundadır. Eğer dilimizin gelişimi tabiî seyrine bırakılsaydı Redhouse sözlüklerindeki Türkçe kelime sayısı İngilizceden
aşağı kalmayacaktı. Bu daralma tercüme kitap okuma zevkimizi yok ettiği gibi okuyucuları da Türkçenin ifade güzelliklerinden mahrum bıraktı.
1940’lardan sonraki seyir
Yol açtığı problemler değerlendirildiğinde Dil Devrimi aracılığıyla devletin, açıkça kendi toplumunun millî değerlerine meydan okuduğunu görüyoruz. Gelinen noktada elimizde etnik temizliğe maruz bırakılan kelimeler, ihtiyaçtan bir süre yaşamasına izin verilenler ve sentetik olarak yapılmış, kabul görme veya yaygınlaşma şansı olmayan Türkçe “sözcük”ler mevcut.
Türkçenin binlerce yıllık müktesebatı etnik temizlik saplantısına kurban edildi. Millî hafızamızı şekillendiren zevk-i selim, hiss-i selim, hayata ve dünyaya karşı geliştirdiğimiz va-rolma tarzımızla birlikte, bunlar kadar önemli olan, kritik anlarda ayakta kalmamızı sağlayan mukavemet üretici değerlerimiz de Dil Devrimi tarzındaki müdahalelerle dönüştürülmek istendi.
Sonradan icat edilen sentetik Türkçe, zihnî işleyişimizi sekteye uğratarak düşünme yeteneğimizi, akıl yürütme gücümüzü zayıflattı. Sonuçta derinliksiz, ifade imkânları fevkalade kısıtlı bir dile mahkûm edildik.
Dil Devrimi’ni müdafaa edenlerin bugün dahi en önemli problemi anlamı ıskalamalarıdır. Bir kelimenin yerine yenisini koymak, eski kelimenin bütün anlam ve derinliğinin aktarılması sonucunu vermez. Kelime tasfiyesiyle -her birine doğru karşılık verilse bile- tam manasıyla olumlu bir sonuç elde edilmesi beklenemez. Çünkü kelimenin manada derinlik ve genişlik kazanması uzun süreli kullanımla mümkündür. Yeni kelimeye bunların olduğu gibi aktarılması ise imkânsızdır.
Acaba 20. yüzyılda milletin dini değiştirilemeyeceği için mi dili değiştirilmek yoluna gidildi? Yine yaşadığımız asırda hiçbir toplumun dili böyle bir ameliyeden geçirilmedi. Üstelik bu uygulama sırasında sadece kelime tasfiyesiyle yetinilmemiş, sözdizimine/ sentaksa müdahale etmek dahi ciddi olarak düşünülmüştü. Türkçenin sentaksının değiştirilmesi fikrinden daha sonra vazgeçildi fakat Nurullah Ataç gibi bazı aşırılar “devrik tümce” sloganıyla Türkçenin sözdizimini bozma yönünde gayretlerini sürdürdüler.
Türkçe ilk yazılı metinlerinden beri birçok dilden kelime almış, fakat cümle yapısını günümüze kadar korumuştur. Eğer sentaks da değiştirilseydi dil devrimi kemâle ulaşmış olacaktı!
“Etnik temizlik” mantığıyla yürütülen Dil Devriminin Rumeli, Kafkasya ve Doğu Anadolu’da yaşadığımız ve ma’şerî (ortak) şuurumuzun derinliklerine işleyen katliamlar, sürgünler ve göçlerden herhangi bir farkı var mıydı? Dil Devriminin sonuçlarına ve lisanımızın mevcut ahvaline baktığımızda hissettiğimiz hüzün ve ıstırap, tarihimize damgasını vuran bu kanlı katliamların uyandırdığı acılara eşdeğerde olmalıdır.
Evlad-ı fâtihandan bir Rumeli çocuğu olan ve doğduğu yerlere hasretini samimiyetle eserine yansıtan Yahya Kemal ünlü “Açık Deniz” şiirinde şunları söyler:
Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular
Mahzun hudutların ötesinde akan sular,
Onun sarih olarak ne demek istediği ortada. Fakat bu beyti Türkçe açısından da yorumlayabiliriz.
Türkçe artık mahzun hudutların ötesinde mazimizi, birikimimizi taşıyan gür bir nehir olarak akmaktadır. Lakin o gür nehirde artık Türkçe yazan ve konuşanlar kulaç atamazlar. Çünkü bugünün Türkleri bu gür nehrin çekildiği alanlarda kalan kokuşmuş küçük su birikintileriyle meşguldür.
Dilde etnik temizlik!
Türkçenin kıyımdan geçirildiği 1930’lardan sonra 1945’te Dil Kurumu ilk Türkçe Sözlüğü’nü yayınladı. Bu sözlük Türkçenin kelime kadrosunun nasıl bir etnik temizliğe maruz bırakıldığının açık bir örneğidir. Kendinden önceki umumî Türkçe sözlüklerin en fakiridir ve Cumhuriyet devrinin İlk nesillerinin nasıl dar bir kelime dağarcığına mecbur edildiğini gösterir. Dünyanın hiçbir dilinin lügati böyle geçici bir süre kullanılan teklif nev’inden uydurma kelimelerle doldurulmamıştır.
Umumî bir sözlük o dilin ifade imkânlarını en geniş şekilde ortaya koyacak bir söz varlığına dayanmalıdır. Hâlbuki bizim sözlüklerimizde tercih edilen ifade imkânlarının genişliği değil, sadece seçilmiş dar bir kelime kadrosuyla ifadeye izin verilmesidir.
Bu uygulamalara bakarak bugü
1940’lardan sonraki seyir
Yol açtığı problemler değerlendirildiğinde Dil Devrimi aracılığıyla devletin, açıkça kendi toplumunun millî değerlerine meydan okuduğunu görüyoruz. Gelinen noktada elimizde etnik temizliğe maruz bırakılan kelimeler, ihtiyaçtan bir süre yaşamasına izin verilenler ve sentetik olarak yapılmış, kabul görme veya yaygınlaşma şansı olmayan Türkçe “sözcük”ler mevcut.
Türkçenin binlerce yıllık müktesebatı etnik temizlik saplantısına kurban edildi. Millî hafızamızı şekillendiren zevk-i selim, hiss-i selim, hayata ve dünyaya karşı geliştirdiğimiz va-rolma tarzımızla birlikte, bunlar kadar önemli olan, kritik anlarda ayakta kalmamızı sağlayan mukavemet üretici değerlerimiz de Dil Devrimi tarzındaki müdahalelerle dönüştürülmek istendi.
Sonradan icat edilen sentetik Türkçe, zihnî işleyişimizi sekteye uğratarak düşünme yeteneğimizi, akıl yürütme gücümüzü zayıflattı. Sonuçta derinliksiz, ifade imkânları fevkalade kısıtlı bir dile mahkûm edildik.
Dil Devrimi’ni müdafaa edenlerin bugün dahi en önemli problemi anlamı ıskalamalarıdır. Bir kelimenin yerine yenisini koymak, eski kelimenin bütün anlam ve derinliğinin aktarılması sonucunu vermez. Kelime tasfiyesiyle -her birine doğru karşılık verilse bile- tam manasıyla olumlu bir sonuç elde edilmesi beklenemez. Çünkü kelimenin manada derinlik ve genişlik kazanması uzun süreli kullanımla mümkündür. Yeni kelimeye bunların olduğu gibi aktarılması ise imkânsızdır.
Acaba 20. yüzyılda milletin dini değiştirilemeyeceği için mi dili değiştirilmek yoluna gidildi? Yine yaşadığımız asırda hiçbir toplumun dili böyle bir ameliyeden geçirilmedi. Üstelik bu uygulama sırasında sadece kelime tasfiyesiyle yetinilmemiş, sözdizimine/ sentaksa müdahale etmek dahi ciddi olarak düşünülmüştü. Türkçenin sentaksının değiştirilmesi fikrinden daha sonra vazgeçildi fakat Nurullah Ataç gibi bazı aşırılar “devrik tümce” sloganıyla Türkçenin sözdizimini bozma yönünde gayretlerini sürdürdüler.
Türkçe ilk yazılı metinlerinden beri birçok dilden kelime almış, fakat cümle yapısını günümüze kadar korumuştur. Eğer sentaks da değiştirilseydi dil devrimi kemâle ulaşmış olacaktı!
“Etnik temizlik” mantığıyla yürütülen Dil Devriminin Rumeli, Kafkasya ve Doğu Anadolu’da yaşadığımız ve ma’şerî (ortak) şuurumuzun derinliklerine işleyen katliamlar, sürgünler ve göçlerden herhangi bir farkı var mıydı? Dil Devriminin sonuçlarına ve lisanımızın mevcut ahvaline baktığımızda hissettiğimiz hüzün ve ıstırap, tarihimize damgasını vuran bu kanlı katliamların uyandırdığı acılara eşdeğerde olmalıdır.
Evlad-ı fâtihandan bir Rumeli çocuğu olan ve doğduğu yerlere hasretini samimiyetle eserine yansıtan Yahya Kemal ünlü “Açık Deniz” şiirinde şunları söyler:
Hicretlerin bakıyyesi hicranlı duygular
Mahzun hudutların ötesinde akan sular,
Onun sarih olarak ne demek istediği ortada. Fakat bu beyti Türkçe açısından da yorumlayabiliriz.
Türkçe artık mahzun hudutların ötesinde mazimizi, birikimimizi taşıyan gür bir nehir olarak akmaktadır. Lakin o gür nehirde artık Türkçe yazan ve konuşanlar kulaç atamazlar. Çünkü bugünün Türkleri bu gür nehrin çekildiği alanlarda kalan kokuşmuş küçük su birikintileriyle meşguldür.
Dilde etnik temizlik!
Türkçenin kıyımdan geçirildiği 1930’lardan sonra 1945’te Dil Kurumu ilk Türkçe Sözlüğü’nü yayınladı. Bu sözlük Türkçenin kelime kadrosunun nasıl bir etnik temizliğe maruz bırakıldığının açık bir örneğidir. Kendinden önceki umumî Türkçe sözlüklerin en fakiridir ve Cumhuriyet devrinin İlk nesillerinin nasıl dar bir kelime dağarcığına mecbur edildiğini gösterir. Dünyanın hiçbir dilinin lügati böyle geçici bir süre kullanılan teklif nev’inden uydurma kelimelerle doldurulmamıştır.
Umumî bir sözlük o dilin ifade imkânlarını en geniş şekilde ortaya koyacak bir söz varlığına dayanmalıdır. Hâlbuki bizim sözlüklerimizde tercih edilen ifade imkânlarının genişliği değil, sadece seçilmiş dar bir kelime kadrosuyla ifadeye izin verilmesidir.
Bu uygulamalara bakarak bugü
n daha net bir şekilde, sosyal ve kültürel alana müdahalenin Türkiye’yi içinden çıkılması zor buhranlara sürüklediğini söyleyebiliriz. Sözlüğümüz sınırlanırken zihnî faaliyetlerimiz, bilme ve düşünme kapasitemiz de daraltılmıştır.
Son iki yüzyıllık tarihimizde önce fizikî varlığımız yok edildi, sonra dilimizin ve kültürel unsurlarımızı yok edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kaldık. Dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak iddiası, yıkıcı uygulamalarla yabancı dillerin istilasına dönüştü. Dil Devrimi (veya inkılâbı) olarak ifade edilen kavramın dünya dillerinde karşılığı bile yoktur. Dil Devrimi mesela İngilizceye her defasında “dil ıslahı/reformu” (language reform) olarak çevrilmekte ve tüm dünyaya böyle takdim edilmektedir.
Dil Devrimi uygulamalarındaki aşırılıklardan zamanla uzaklaşıldı. 1935 yılından itibaren itidal yoluna dönüldü. Bununla beraber aşırılığı ve yıkıcılığı benimseyenlerin tahripleri devam etti. Nitekim daha 15 küsur yıl önce görev yapan Millî Eğitim Bakanlarından biri dilimizin bin yıllık kelimelerini yasakladı. Türkçeyi ve Türk Edebiyatı’nın bin yılını yok sayacak bir müfredat operasyonuna girişti. Eğer o zatın planladıkları hayata geçirilebilseydi, tüm öğretim kademeleri İngilizcenin hakimiyetine bırakılacaktı.
Günümüzde devlet bir taraftan kaypak bir Öztürkçeyi esas alırken öte taraftan da Latince ağırlıklı, Batı dillerinden aktarma kelimelerden oluşan geniş bir sözlük oluşturuyor. Çok yakın zamanda devleti anlayabilmek ve 10 binlerce sayfalık resmî metinleri çözümleyebilmek için Latince, Fransızca veya İngilizce bilmek mecburiyetinde kalacağız.
Anlambilim (semantik) Türkiye’de yürütülen zorlayıcı dil politikalarının neredeyse tamamen dışarıda tuttuğu bir alandır. Dili ve kelimeleri rastgele değiştirerek yeniden kurmak isteyenler, kelimelerin tarih içinde kazandığı anlamlan, cümle içindeki ağırlıklarını, ifade derinliklerini, hassasiyet belirten yönlerini ve bağlantılarını asla dikkate almazlar. Esasında anlamı sürekli ıskalarlar. Böylece anlaşılmak kaygısı çekmeden üst perdeden emredici bir anlatma yolunu seçerler. Böyle hareket edenlere karşı en doğru yaklaşım manayı dilin merkezine yerleştirmektir. DerinTarih
D.Mehmet Doğan,Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı,
Türkiye Aile Birliği Yüksek İstişare Kurulu Üyesi
https://basinaciklamasi.t.me
Son iki yüzyıllık tarihimizde önce fizikî varlığımız yok edildi, sonra dilimizin ve kültürel unsurlarımızı yok edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kaldık. Dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak iddiası, yıkıcı uygulamalarla yabancı dillerin istilasına dönüştü. Dil Devrimi (veya inkılâbı) olarak ifade edilen kavramın dünya dillerinde karşılığı bile yoktur. Dil Devrimi mesela İngilizceye her defasında “dil ıslahı/reformu” (language reform) olarak çevrilmekte ve tüm dünyaya böyle takdim edilmektedir.
Dil Devrimi uygulamalarındaki aşırılıklardan zamanla uzaklaşıldı. 1935 yılından itibaren itidal yoluna dönüldü. Bununla beraber aşırılığı ve yıkıcılığı benimseyenlerin tahripleri devam etti. Nitekim daha 15 küsur yıl önce görev yapan Millî Eğitim Bakanlarından biri dilimizin bin yıllık kelimelerini yasakladı. Türkçeyi ve Türk Edebiyatı’nın bin yılını yok sayacak bir müfredat operasyonuna girişti. Eğer o zatın planladıkları hayata geçirilebilseydi, tüm öğretim kademeleri İngilizcenin hakimiyetine bırakılacaktı.
Günümüzde devlet bir taraftan kaypak bir Öztürkçeyi esas alırken öte taraftan da Latince ağırlıklı, Batı dillerinden aktarma kelimelerden oluşan geniş bir sözlük oluşturuyor. Çok yakın zamanda devleti anlayabilmek ve 10 binlerce sayfalık resmî metinleri çözümleyebilmek için Latince, Fransızca veya İngilizce bilmek mecburiyetinde kalacağız.
Anlambilim (semantik) Türkiye’de yürütülen zorlayıcı dil politikalarının neredeyse tamamen dışarıda tuttuğu bir alandır. Dili ve kelimeleri rastgele değiştirerek yeniden kurmak isteyenler, kelimelerin tarih içinde kazandığı anlamlan, cümle içindeki ağırlıklarını, ifade derinliklerini, hassasiyet belirten yönlerini ve bağlantılarını asla dikkate almazlar. Esasında anlamı sürekli ıskalarlar. Böylece anlaşılmak kaygısı çekmeden üst perdeden emredici bir anlatma yolunu seçerler. Böyle hareket edenlere karşı en doğru yaklaşım manayı dilin merkezine yerleştirmektir. DerinTarih
D.Mehmet Doğan,Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı,
Türkiye Aile Birliği Yüksek İstişare Kurulu Üyesi
https://basinaciklamasi.t.me
Telegram
@BASINAciklamasi
#AileyiKoru Teröre Cinayete Darbeye ÇARE: KISAS!
Siyonizm Masonluk KAOS/GLPT FUHŞ içki kumar riba YASAKLANSIN! #önceAHLAK #önceHAK #önceADALET #önceinsan @HakBirr @milliirade @KULHAKLARI @AileHaklari @insanhaklari @TurkiyeSTKBirligi @SectikleriniDenetle !
Siyonizm Masonluk KAOS/GLPT FUHŞ içki kumar riba YASAKLANSIN! #önceAHLAK #önceHAK #önceADALET #önceinsan @HakBirr @milliirade @KULHAKLARI @AileHaklari @insanhaklari @TurkiyeSTKBirligi @SectikleriniDenetle !