🇵🇸 Gazze İçin Kampüsler Ayağa, Yaşasın Küresel İntifada

📅 30Nisan Salı

📍Batman Üniversitesi İslami İlimler fakültesi
🕐 11

📍Adana Çukurova Üniverst Rektörlük
🕐12

📍Bursa Uludağ Üniversitesi Rektörlük
🕐14

📍Hacettepe Üniversitesi Yemekhane
🕐17

@ozgurderuni
@OZGURDER

Ozgurder.org
https://OZGURDER.t.me
HakSozHaber.net
'Fitne Yeryüzünde kalmayıncaya kadar #Cihad et Cihad Terkederek kendini ateşe atma' Bakara191/196
Nisa74/79 Enfal73/28
@Tevbe24/14/12
Şehitlerin izindeyiz @HakBirr

EyüpSultan FatihSultan #vefa't

3Mayıs13 Fatih
4Mayıs5:71 Eyüp
4Mayıs07 Beykoz

CEDAW
https://www.akasyam.com/yazi/cedaw-sozlesmesi-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor-9200.html
Haber Taslağı.docx
32.4 KB
Tüm Word, Excel, PowerPoint ve PDF gerekleriniz için tek bir uygulama. Microsoft 365 uygulamasını edinin: https://aka.ms/GetM365
Deizm koca bir yalan mı?

Türkiye’de dindarlık artıyor mu, azalıyor mu? Gençlerin İslam’la ve dini kurumlarla ilişkisi nedir? Aslında ülkemizde olumlu ya da olumsuz en çok konuşulan ve ilgi gören konunun din ve dinle ilişkili pratikler olması dahi İslam’ın hayatımızda ne kadar merkezi bir yer işgal ettiğinin kanıtı. Oysa uzun bir süredir adeta bir proje gibi bazı internet hocaları ve özellikle kendilerini “ehl-i sünnet”in kalesi gibi gören din adamları ülkemizde “deizmin yaygınlaştığı” şeklinde felaket tellallığı yapıyor.

Onlara göre gençler hızla dinden uzaklaşıyor. Bu durumun en büyük sorumlusu ise hükümet ve Diyanet. Çözüm? Elbette “kendilerine” kulak verilmesi.

Gerçek şu ki, gençler bilgiye ulaşımın yaygınlaştığı günümüz dünyasında artık hurafelerle yoğrulmuş, dini kendi tekelinde gören bu kişilerden uzaklaşıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın GENAR’a yaptırdığı araştırma aslında bu gerçeği ayan beyan ortaya koyuyor. 18 yaş üzeri 2.500 kişi ve geniş bir coğrafi örneklem üzerinde yapılan çalışmaya göre iddianın aksine ülkemizde kendisini dindar olarak tanımlayanların oranı yüzde 51. Çok dindar olarak görenlerin oranı ise yüzde 9,6.

Araştırmada dindar değilim diyenler yüzde 8 iken hiç dindar değilim diyenlerin oranı ise yüzde 7. Yani Türkiye’de insanların yüzde 85’inin hayatında din az ya da çok ama “belirleyici” durumda. Hiçbir dine inanmayan ya da “din beni ilgilendirmiyor” diyenlerin toplam oranı ise sadece yüzde 5. Yine araştırmaya göre insanların yüzde 44’ü ibadetlerini yerine getirmeye çalıştığını yüzde 88’i ise İslam’a aidiyetinin tam olduğunu ve az ya da çok ibadet etmeye gayret ettiğini ifade ediyor.

Öyleyse gençler arasında deizmin yani “bir yaratıcının olduğunu kabul etmek ancak herhangi bir dine inanmamak” şeklindeki yaklaşımın arttığı iddiası nereden çıkıyor? Aslında cevap çok açık: Türkiye, Cumhuriyet tarihinde hiç olmadığı kadar dindarlaşmış durumda. Belki bu zaman dilimini son üç yüz yıla kadar genişletmek dahi mümkün. Fakat gençler küçük meseleleri büyüten, sürekli cinsellik, kadın ve haramlar üzerinde konuşan, güven vermeyen din adamlarından uzaklaşıyorlar. Üzerinde konuşulan bu konular her ne kadar popüler olsa da, kişiyi dinin asıl maksadından uzaklaştıran ve gerçek gündemlerden kopartan meseleler. Özellikle gençler bu durumun farkında.

“Dini bilginizi hangi kaynaktan elde ediyorsunuz?” sorusuna verilen cevaplar da bu gerçeği ortaya koyuyor. Buna göre insanımızın yüzde 24’ü referans olarak “dini kaynak eserleri” aldığını söylerken, yüzde 17’si internette araştırma yaptığını, yüzde 15’i aile büyüklerine sorduğunu, yüzde 14’ü ise cami imamlarını referans aldığını ifade ediyor. Yani gençler okuyor, araştırıyor ve sorguluyor.

15 Temmuz darbe girişimini ülkenin en yaygın “dini cemaati” olarak bilinen bir örgütün gerçekleştirmiş olması, bazı cemaatlerin seçimlerde “ilkeler” yerine “çıkarlarını” önceleyen tutumlar sergilemesi vatandaşın cemaatlere karşı mesafe koymasını sağladı. Buna karşılık devlete ve devletin dini kurumlarına karşı güven arttı. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı tüm eksikliklerine rağmen çok daha sahih bir dini düşünceyi temsil ediyor. Yaygın Kur’an eğitimiyle pek çok “merdiven altı din bezirgânı” yapının alanını daraltıyor. Sürekli olarak hem sol muhalefetin hem de bu sözde dini yapıların hedeflerine Diyanet’i koymalarının sebebi bu.

Gençlerin “akın akın deist oldukları” iddiası koca bir yalan. Gündemde kalabilmek için ekranlarda sürekli kavga edip, dini ticari bir meta haline getirenlerden akın akın kaçtıkları ise gerçek.

https://x.com/muratozer_ist/status/1787863310869643773?s=48&t=BBYW674Pn3Tu1Wd9LfhL5Q

✒️bit.ly/4dvr0Bp
🎧bit.ly/4dsJm68

Akşam Gazetesi, 7 Mayıs 2024, Salı

Murat Özer
İMKÂNDER Genel Başkanı
Türkiye Aile Meclisi
Yüksek istişare kurulu üyesi

Ahlaksız Ailesiz Cinsiyetsiz toplum operasyonlarına Dur!De!

fb.com/groups/ailehaklari/
Instagram.com/AileHaklari
M.me/AileFederasyon
Youtube.com/AileMeclisi
antiGENDERhareketi.t.me
TurkiyeOkulAileBirligi.t.me

SectikleriniDenetle.t.me

ADALETplatformu.t.me
FB.com/AdaletPlatformu
milliirade.t.me

AileyiKoru
nethaberler.com/a
Dili dini devleti Aileyi Koru! #DilBayramı! #13Mayıs1277 #DiLSOYKIRIMI!

http://yenifetih.com/haber/turkiye-aile-birligi-yik-uyesi-tybv-baskani-mutefekkir-d-mehmet-doganin-dil-devrimi-1kasim-tahlili-397

Siyonizmin işgalcilerin dayattığı dil Soykırımı yapan ezanı yasaklayan Allah'a savaş açan, devletin dini islamı kaldırıp yerine Laisizm kamalizm dinini ihdas eden Sabateistlerin masonların resim heykelleri yasaklammalı...

https://www.tyb.org.tr/mobi/d-mehmet-dogan-cumhuriyetin-100-yilinda-ideolojik-ikonlardan-kurtulmak-62682h.htm

Ailem

https://www.yeniakit.com.tr/haber/aile-meclisi-harekete-gecti-toplumu-cinsiyetsizlestirmek-isteyen-ve-escinselligi-mesrulastiran-dso-turkiyeden-defol-1568616.html

14Mayıs14 #Ailem üsküdar imv

https://www.akasyam.com/mobil/cedaw-sozlesmesi-aileyi-41-yildir-ifsat-ediyor-185391/

#AileGünü
15MAYIS

nethaberler.com/adem-cevik-aileyi-ve-devleti-korumak-icin/

akasyam.com/mobil/ailemizi-ve-devletimizi-korumak-icin-sapiklik-batakligi-kurutulsun-184405/

#DSÖDEFOL!
17MAYIS🕰17 @WHO

18mayıs1954 AİHS

https://ilkha.com/gundem/turkiye-aile-meclisi-turkiye-deki-sozlesmeler-aileyi-ifsat-ediyor-140395

Rt
https://x.com/AdaletPlatformu/status/1790051960122384520?t=ZUn0IV4RgnzBKPnuLrA7Iw&s=35

......
Dil Devrimi değil dil Soykırımı!
Haber makale mümkün...

https://basinaciklamasi.t.me

Türkiye Aile Birliği YİK Üyesi TYBV Başkanı mütefekkir D. Mehmet Doğan: Dil Devrimi değil
Dil Soykırımı!

Bugün Dil Bayramı...
Dünya dilleri içinde Türkçe, 20. yüzyılda başka hiçbir dilin maruz kalmadığı bir kıyıma kırıma ve soykırıma uğradı.

Bin yıllık, kendisiyle yüzbinlerce kitap yazılmış alfabesi yasaklandı. Osmanlı bürokrasisinde Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar Uygur alfabesiyle yazan bitikçiler olduğu söylenir. 1929 yılından itibaren Türkiye bürokrasisi kendi yazısını unuttu, Latin harfleri ile ifade-i merama mecbur kaldı. “Eski” alfabe ile yazılmış kitaplar dolaşımdan çıkarıldı, kütüphaneler kullanılmaz hâle geldi.

20. yüzyıl devrimler çağıydı. Fakat Türkçe hariç hiçbir dil böylesine tam teşekküllü bir “devrim”e maruz bırakılmadı.

Türkçe konuşan dünyada alfabe değişikliği sadece Türkiye’de yapılmadı. Türk dilli Sovyet topluluklarında da değiştirildi. Hem de iki defa! Önce Latin alfabesine geçirildiler, sonra Kiril. Ne gariptir ki, her birinin Kiril’i farklıydı.

Sovyet sistemi çökünce Türkîler bin yıllık alfabelerine dönmeyi düşünmedi/düşünemedi. Sovyetlerin din karşıtlığı baştan bu alfabeyi “gerici” ilan etmişti. Sovyetler çökmüştü ama yeni “müstakil” devletlerin eski yöneticileri iktidardaydı. Latin alfabesine geçenler oldu, geçmeye çalışanlar da. Kirille yoluna devam edenler de var…

Dil Devrimi olmasaydı harf inkılabı operasyonu yarım kalabilirdi. Kitap katliamı geçmişe yönelikti, kelime katliamı ise geleceğe… Harfleri değiştirerek zihnimizden geçmişi sildik, geleceğimizi ise kelimeleri yasaklayarak tahdit ettik. Edebiyatımıza, düşüncemize, muhayyilemize sınır çektik.

Sözlüğümüzdeki binlerce kelime tard edildi. Şemseddin Sami’nin 20. yüzyılın başında yayınlanan Kamus-ı Türkî’sinde takriben 30 bin kelime vardı. Bu bir el sözlüğüydü. Dil Kurumu’nun ilk genel Türkçe Sözlük’ünde ise kelime sayısı 15 bin! Cumhuriyet döneminin ilk resmî sözlüğü ancak bir mektep lügati mesabesindeydi.

Başka bir ölçü verelim: Vilyam Redhouse Efendi’nin Kitab-ı Meani-i Lehçe’ sinde (A Turkish and English Lexicon) 90 bin madde başı kelime vardı, metin içinde ise 30 bin. Yayın yılı 1890 ve Türkçe Sözlük’ten 55 sene önce… “İlerleme” diye buna denir! Redhouse Efendi önsözde ayrıca elinde daha fazla malzeme bulunmasına rağmen yayıncının acelesi yüzünden tamamı-nı değerlendiremediğini de kaydeder.

20. yüzyılda Türkçe dünya dili olmaya yürüyordu. Batı ile erken temas, Batı dillerinden yapılan tercümeler ve modem ilimlerin öğretimi Türkçeyi bazı hususlarda Arapça ve Farsçanın önüne geçirmişti. 19. yüzyılın sonunda Batı’nın fen ve sosyal bilimlerinde kullanılan terimlere karşılık Osmanlıcaları üretildi. Batı’da kök dil addedilen İncil’in yazımında kullanılan Latince esas alınırken, Osmanlılar ise Kur’an’ın dili Arapçayı esas a
ldılar. Bu bir medeniyet tercihiydi ve bu kelimeler artık klasik Arapçaya ait değildi.
Millî değerlere düşman bir milliyetçilik olur mu?
Dil Devrimi operasyonu kaba bir milliyetçi ifadeyle ortaya konuldu ve savunuldu: “Arap harfleri” Türkçenin yazılmasına uygun değildi; yeni alfabeyse bu kusurlardan âri ve millîydi. Millîlik kılıfı altında Latin alfabesi göklere çıkartılıyor, yüz yıllardır kullandığımız Araplar, Farslar ve diğer Müslümanların müşterek alfabesi ise “Arap alfabesi” şeklinde öteleniyordu. Eğer bir alfabenin millî olmasının ölçüsü Türkler tarafından kullanılmasıysa İslâmî yazı da bu durumda bize aitti.
Millî edebiyatın en büyük isimlerinden 1920’de genç yaşta vefat eden hikâyecimiz Ömer Seyfeddin’in bir eserinden örnek verelim: Mahcupluk İmtihanı komedisinde yazar, Bîcan Efendi’ye Türkçeden başka dil bilip bilmediği sorusunu sorduruyor. “Kuş dili” cevabının ardından “Yazısı da var mı?” sorusunu ekliyor. Cevabı ise şöyledir: “Türkçe harflerle de yazılır, Latin harfleri ile de.”
Zamanın ünlü gazetecilerinden Falih Rıfkı (Atay) Latin alfabesi komisyonunda bulunmuştu. Meşhur eseri Çankaya’da bu komisyondaki rolünden bahsetmektedir! Dil Devrimi döneminde gazeteci ve milletvekili olarak Çankaya sofrasının müdavimlerindendi. Ömrünün son devresinde Dil Devrimi’yle ilgili kanaatini değiştiren Atay, 18 Mayıs 1935’tarihli Hilal-i Ahmer gazetesinde şöyle yazıyor: “Bundan sonra torunlarınızın anlayacağı bir dille yazacaksınız”.
Falih Rıfkı’nın bu iddialı ifadesini kâğıda geçirdiği günlerde gazeteler süel, kamutay, erkin, erkinlik, danak, durluk, kaytaklık gibi kelimelerle doluydu. Bugün bu kelimeleri değil Falih Rıfkı’nın torunları, üniversitelerin Türkoloji hocaları dahi anlamakta güçlük çekiyorlar. O zamanın gözde kelimelerinin çoğu unutuldu, bazılarının ise anlamlan farklılaştı. O yüzden o günlerde yazılanların tam olarak anlaşılması mümkün değil!
Kültürün tarihîliği, Cumhuriyetçileri kültürel alana müdahaleden alıkoymadı. Dilin tarihîliği de, toplumun malı olması da umursanmadı.

Düşünmek için dile muhtacız. Eğer dil geçmişten devralınan bir yapı olmasaydı, bizden öncekilerin yaptıklarından habersiz hayata sıfırdan başlamak zorunda kalacaktık. İnsan hafızadır. Onu kaybettiğinde sadece bedendir. Bir milletin hafızası dilidir, onun kaybı kitleleri ruhundan yoksun hâle getirir. Kelimelerin değişmesi düşüncemizi etkilemekle kalmaz, toplum hayatını da etkiler.
[alert color=”red”]TIP TERMİNOLOJİSİ, Türkçe yerine Latince!
Türkiye’de Dil Devriminin en hızlı dönemlerinde “Latince kurs” modası vardı. Kursların hedefi “arı Türkçe” “Öztürkçe” olarak gösteriliyordu fakat ne hikmetse Latince dersleri veriliyordu. Türkiye’de modern tıp öğretimi 19. yüzyılda II. Mahmud zamanında başladı (1827). Zamanın padişahı Fransızca başlayan bu öğretimin kısa zaman sonra Türkçeleşeceğini söylemişti. 1850’lerden itibaren Türkçe öğretime geçilmeye başlandı ve 1870’te bu süreç tamamlandı. 19. yüzyılın sonunda Latince terimlerin tümünü karşılayacak Osmanlıca tıp terminolojisi ortaya konulmuştu. Şam’da dahi Türkçe öğretim yapan Tıbbiye açılmıştı. Dil Devrimi sırasında Tıp Fakültesi’nde terminoloji sessizce Latinceye çevrildi![/alert]
Cinnet hali
Öncesi olmayan bir dil ciddi iletişim problemlerine yol açar. Dille inşa edilen edebiyatı, İlmî ve fikrî faaliyetleri imkânsız hâle getirir. Türkiye bunu belli ölçülerde yaşadı. Dilin zorla değiştirilmesi edebiyatın ve ilmin gelişmesini sınırladı. Bugün, 20. yüzyılın başında yazmaya başlamış veya yetişmiş büyük ediplerimizin ölçüsünde güçlü yazarlarımızın olmayışını ancak böyle açıklayabiliriz. Dili baştan yaratmak gerçek ifadesiyle bir cinnet hâlidir.

Hatırlamayı sağlayan, idraki belirleyen dil, geçmişteki tecrübelerin korunmasına yardımcı olur. Kesintiye uğramamış bir dil düşünmeyi objektifleştirir. Dildeki cebrî değişiklikler düşüncemizi belli nispetlerde nesnellikten uzaklaştırır.

Dili, kültürü, değerleri, medeniyet unsurları yok edilen bir millet neden gerekli tepkiyi gösteremedi? Bunun birçok sebebi var. En önemlisi yıkıcılığın “milliyetçi” ve hayırhâh bir ifadeye dayandırılmasıdır.

19. yüzyılda esa