Ailemizi Dinimizi Devletimizi Darbecilerden Korumak için; Laiklik ve kemalizm âcil tasfiye edilmel AdaletPlatformu: Laiklik kamalizm tasfiye edilmeli, Türkiye İslam Cumhuriyeti Devletin Dini İslam Olmalı, Fulbright Kalkmadikca; 15Temmuz NATO/FETÖ AB/D Darbeleri/işgalleri Durdurulamaz!
Türkiye’deki 100 yıllık askeri vesayet ve kesintisiz darbe sürecinin kılıfı ve referansı, temeli laiklik ve sekülerizm olan batı öykünmecisi ve mankurt karakterli Kemalizm sebataizm ideolojisi olup, bu referanslar ortadan kaldırılmadığı sürece sivil ve askeri darbe süreci daima beslenecek ve kendine mazeret oluşturacaktır. Tıpkı 15 Temmuz darbecilerinin takiyyeten de olsa Kemalist ve laik söylemleri mazeret göstermeleri ve pek çok laikçi Kemalist subayın darbe teşebbüsüne iştiraki gibi.
Bu nedenle laiklik ve Kamalizm anayasadan çıkarılmalı, devletin resmi ideolojisi olmamalıdır. Kabbalaci sebataist pakrudin masonların dayattığı laiklik ve kamalizm dini Resmi ideoloji ve açılımı olan tüm mevzuat sadece anayasadan değil, tüm kanun, kararname vs. mevzuat, ders içeriklerinden çıkarılmalıdır. Bunun devamı olarak resmi ideolojiye ait resim, heykel ve semboller tüm kamusal alanlardan kaldırılmalı, bunlara ve Anıtkabir’e tazime yönelik tüm resmi törenler tamamen iptal edilmelidir.
Siyasi partiler ve memurlara yönelik kanunlarda gerekli değişiklikler yapılarak, yemin metninden Kemalizm dini ve laiklik vurgusu çıkarılmalı, Kemalizm dâhil tüm ideolojilerin özgürce parti politika ve ideolojilerini savunabilecekleri düzenlemeler getirilmelidir.
Yine Kemalizm doğmasının korunmasının en önemli aracı olan Atatürkü Koruma Kanunu 5816 sayılı çağdışı yasa kaldırılarak, kimse bu doğmayı kutsamaya zorlanmamalı, M.Kemal’de tarihteki diğer devlet adamları gibi serbestçe eleştirilebilmelidir.
Laiklik Ve Kemalizm Ders Kitaplarından ve Müfredattan Çıkarılmalıdır
Anayasal değişiklik hızlı yapılamasa bile, kanun, kararname, heykel ve semboller ile törenlerin acilen değiştirilmesi mümkün ve elzemdir. Zira şu anda iktidarın elindeki yetkiler bunları yapmaya yeterli olduğu gibi, mevcut devrim atmosferi soğuduktan sonra bu alanda da adım atmak zor olacaktır ve her geçen gün atmosfer namüsait hale gelebilecektir. Eğer bu kanuni ve sembolik değişiklikler yapılırsa, anayasadaki ifadeler resmiyette kaldırılamasa bile mantıksız şapka dayatması kanunu gibi kadük kalacağından, değiştirilmese bile çok önemi kalmayacaktır.
Değiştirilmesi kanun gerektirmeyen ders içerikleri, ders kitapları ve okullardaki her türlü büst, görsel ve törenler konusu hemen halledilmeli.
Halen her mezhep, ideoloji vs.nin kendini rahatça ifade edebildiği ve yaşayabildiği bu memlekette, bu memleketin gerçek sahibi olan ve rüşdünü 15 Temmuz devrimiyle ispat eden muhafazakar – müteddeyyin halk kesimi de bu haklara aynen sahip olmalıdır ki, 15 Temmuz devrimini gerçekleştiren halkımızın 100 yıldır içinde beslediği ve büyüttüğü en öncelikli ve önemli talebi budur. Nasıl ki kominizim iflas etmiş olmasına rağmen bu memlekette hala komünistler ve Komünist Parti varsa, Kemalistler de Kemalist Parti kurabilir, ama kimse Kemalizm’e zorlanmamalıdır artık.
Allah'a kulluk özgürlrştirir. Halkımız Kula Kulluğa Zorlanmaktan Tamamen Kurtarılmalı
Erdoğan’ında sık sık ifade ettiği gibi, halkımız Fetöye, yani kula kul olmamak için bu darbeye karşı koymuştur ve hamd olsun olmamıştır da. Lakin halkımızın mankurt Kemalist elit ve idarecilerce, 100 yıldır Mustafa Kemal’e kul haline getirilmeye çalışıldığı, bu kulluk halkımızın muhafazakar kesimince içselleştirilmemesine rağmen, çeşitli törenler, yeminler, anayasa ve yasalar, mahkemeler vs. yönüyle zoraki olarak gerçekleştirilmeye çalışıldığı açık bir vakıadır.
Tamam Fetöye kulluk kötü ve olmadık ama, hala 333 vekilden 158 atanmış vekilin oylarıyla 1923'de resmi reisicumhur olan M.Kemal’e ve sembollerine kulluk anlamına gelen sembol ve törenlere ne demeli? Tekke türbeler kapatıldı ama en büyük türbe Anıtkabir’e giderek tazimde bulunmak,15Temmuz halk devriminin ruhuyla ve mantık ile bağdaşmayan bir durumdu. Bu tür ritüeller bundan sonrada devam edecek, bazılarınca ümmetin tek ümidi
ve tabi önderi olarak tavsif edilen Erdoğan dahi bu tür ritüellere katılacaksa, o zaman Fetöyü kulluktan kurtulduk demenin ne manası kalmaktadır?
Öncelikle tüm cumhurun ve reisinin idrak etmesi gereken bir gerçek var ortada, halkımız sadece Allah’a kul olmak istiyor, ne Fetöye, ne M.Kemal’e ve nede başka bir faniye değil!
Cephede Kazanılan Bir Savaşı Masada Bir Kez Daha Kaybetmemeli
Kemalizmin Tüm Sembolleri Günlük Hayattan Tamamen Çıkarılmalıdır
Muhafazakar halk kesimi diğer kesimi kendi inancına ve yaşantısına zorlamak istemiyor. Bu konuda öncelikli adım olarak Anıtkabir müze haline getirilmeli, gerekirse yönetimi Kemalistlerden oluşan bir vakfa verilmeli, isteyen ve arzu edenler dilediği kadar oraya gidip ziyaretini, tazimini vs. yapabilmeli; lakin bu tür ritüeller resmi zevata ve halka kesinlikle dayatılmamalı, bir devlet protokolü olmaktan çıkarılmalıdır.
Bilahare M.Kemal’e ait kamusal alanlarda ve resmi dairelerde bulunan bütün heykel, büst, resim vs. kaldırılmalı ve bunların huzurunda tören yapılması uygulamasından vaz geçilmelidir. İsteyen laik yada Kemalist olabilir, evinde ve işyerinde bu görsel ve büstlerden bulundurabilir, istediği gibi tören yapıp tazimde bulunabilir, laikliği ve Kemalizmi istediği gibi savunabilir, ama bunları kimseye dayatamaz!
Bayrak Ve İstiklal Marşı Kemalizmin Sembolü Olmaktan Çıkarılmalı. Anayasa ve yasalar İstiklal Marşı ruhuna uygun olmalı. İki
Her devletin ve halkın kendisini temsil eden bayrağı ve marşı olması normal bir durumdur. Lakin bunların kutsanması ve bir idelojinin sembolü sayılması İslami kaidelere göre kabul edilemez. Bizim bayrağa ve İstiklal Marşına değil, bunların İslam düşmanı Kemalist rejimin sembolü kılınmasına ve kutsallaştırılmasına itirazımız vardır.
Bu nedenle bayrak ve İstiklal Marşındaki 1920’de Türküyle - Kürdüyle tüm halkın kurucu iradesinin benimsediği İslami ve ümmetçi irade, içerik ve semboller ön plana çıkartılarak, halkın, vatanın, devletin ve ümmetin İslami kimliğinin ve birliğinin sembolü olarak, sadece resmi devlet törenleri ile değil, halkın bizzat kendisinin sahiplenmesi sağlanmalı ve tüm İslam ümmetinin ortak değeri haline getirilmesi için çaba gösterilmelidir.
İstiklal Marşı Tüm Halkımıza Ve Ümmete Ait Olmalı
Ordu Mensupları Mustafa Kemalin Değil, Halkın Askerleri Olmalı
Bu amaçla bayrak ve İstiklal Marşı törenlerinin CHP Cumhuriyet Halk Partisinin ilk resmi genel başkanı M.Kemal heykelleri önünde ve bir ibadeti andıran saygı duruşu eşliğinde yapılması uygulaması acilen ve mutlaka iptal edilmeli, İstiklal Marşı halkın gönüllü olarak, saygı duruşu gibi ibadet unsuru taşıyan bir ritüel halinde olmaksızın, kendi arzusuyla söylediği ve dinlediği bir marş haline getirilmelidir.
Bugün 15 Temmuz ülkemiz NATO FETÖ marifetiyle işgal edilmeye çalışıldı.isgalci Yunan düşmanını denize döktük ama Yunan/Latin alfabesini zorunlu alfabe yaptık adına da Türk Alfabesi yalanını uydurduk... İşgalcilerin dili İngilizceyi fransizcayi zorunlu ders yaptık... Fulbright eğitim sisteminden mankurtlaşmaktan kurtulmak için Ahlak, İslam Dini ve Yaşayan Kuran Resülullah hayatı dersleri zorunlu olmalı istemeyen veliler dilekce vermeli istemeyenlere de sadece Ahlak Dersi zorunlu olmalı.
Türkiye İslam Devleti olarak Osmanlı'nın devamıdır. Türkiye İslam Cumhuriyeti kurulduğunda yeni bir kanun olmadığına göre 1876 kanunlarına 1921 ve 1924 anayasasındaki gibi hatta cumhuriyetin ilaninin 100.yilinda devletin dini islam yeni anayasa da da yer almalı. Laiklik dayatmasıyla islam düşmanlığından ve kemalizm dayatmalarından vazgeçilmeli.
15Temmuz 2022
Âdem Çevik
Adalet Platformu Başkanı, Türkiye Aile Birliği Sözcüsü ve
TİHEK Türkiye İnsan Hakları Kurumu istişare kurulu üyesi
https://twitter.com/AdaletPlatformu/status/1546208349691183106?t=K3qzy0PfSs_ux9ZnOu2RQg&s=19
https://t.me/basinaciklamasi t.me/milliirade t.me/SectikleriniDenetle
'Şiddeti besleyen içki kumar Yasaklansın'

İstanbulSözleşmesi 8.Yıl
BASINa Açık
1AĞustos🕰13
Güngören Akıncılar 33

#AileniKoru SAPIKLIĞA DUR DE!
#ToplumsalCinsiyet #TCE/#GENDER #CEDAW 6284 #DSÖ/@WHO MASKELİ EŞCİNSELLEŞTİRMEye DurDe
https://is.gd/u9LWXz
iS.gd/YDDBrr
Ailemizi Devletimizi Korumak için; TCE/GENDER Toplumsal Cinsiyet maskeli Ailesiz Cinsiyetsiz Ahlaksız Toplum Operasyonu dayatmaları ve 6284 Yasası iptal edilmesi
Türkiye Aile Meclisi sözcüsü Adem Çevik, İstanbul sözleşmesinin 8.Yıldönümü Cumhurbaşkanlığınin çekilme kararı ile ilgili olarak basına aşağıdaki açıklamayı yaptı.
Cumhurbaşkanlığının İstanbul Sözleşmesinden geri çekilme kararı ile ilgili itiraza ilişkin kararını açıklayan Danıştay 10. Dairesi, İstanbul Sözleşmesi'nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanlığı kararının iptal istemini 2'ye karşı 3 oyla reddetmiştir.. Danıştay bu kararı ile, İstanbul Sözleşmesi'nin feshini onaylamış olduğundan İSTSÖZ dayatması TCE, 6284 dayanaksız oldu
Bu durumda;
1-Yasamanın derhal 8.3.2012 tarih ve 6284 sayılı yasa’nın bir an evvel baştan aşağı değiştirilmesi gerekir. Zira bu yasa Yasanın 1. Maddesi a bendinde de ifade edildiği gibi, “özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır.” Bu durumda yasanın varlık ve meşruiyeti dayanağını kaybetmiştir. Konunun siyasi polemik konusu yapılmaması için TBMM’nin bu konuyu bir an evvel ele alarak neticelendirilmesi gerekir.
1.1-Yeni yasa, kesinlikle, toplumun inanç, tarih ve geleneklerine uygun bir şekilde ve cinsiyetçi feminizm bakış açısının dışında ele alınmalıdır. Yasa dilinde kavram TCE/TCA GENDER ETCEP ve GREVİO kurumların kavramların ciddi bir şekilde gözden geçirilmesi, biyolojik cinsiyeti yok sayan toplumsal ciddiyet iddiaları, KAOS/GL LGBT+’ı dezavantajlı topluluk kabul ederek onlara pozitif ayırımcılık uygulanması, ömür boyu nafaka, genç evlilik, velayet kadının şahidliği gibi yakınma sebebi olan konularla, BİREY, GENDER gibi konularda, tanımlamalarda daha dikkatli olunması gerektiğini tekrar hatırlatmak istiyoruz.
2-Yürütmenin bu anlamda “6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanuna ilişkin Uygulama Yönetmeliği”nin de bir an evvel yeni çıkacak yasaya göre yeniden düzenlenmesi gerekir. O zamana kadar da varlık ve meşruiyetine ilişkin dayanağın ortadan kalkması sebebi ile, bu yönetmeliğe ilişkin bütün uygulama ve bu yönetmeliğe dayalı, genelge, yönerge, tamimlerin dondurulması gerekir.
2.1-İlgili yönetmeliğin 1.bölümü “Dayanak” ara başlığı altında 2. Maddesinde şöyle denilmektedir: “Bu Yönetmelik, 8/3/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun 22 nci maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.” Yönetmeliğin dayanağı yasa, yasanın dayanağı sözleşmedir. Sözleşmeden çekildiğimize göre bu yasa ve bu yönetmelik de meşruiyetini kaybetmiştir. Kadük olan tahrifatlı sözleşme için anayasa mahkemesine ve savcılığa da 86647 sayı ile suç duyurusu yapmıştık
2.2-Yürütme bir an önce bu konuda izlenecek yol ve yönteme ilişkin bir takvim açıklaması gerekir.
2.3-“Sözleşmeden çekildik ama, yasa ve yönetmelikte bütün hükümler mevcuttur” gibi açıklamalara meydan vermeden, kapsamlı yeni bir düzenleme yapılmalıdır. Yeni düzenleme “Ankara kriterleri olarak” toplumda hayal kırıklığına yol açacak hükümler içermemelidir. Eski uygulamaların tekrarı mahiyetinde yeni düzenlemeler toplumda bu kez daha şiddetli infiallere sebeb olabilir.
2.4-Toplum gelinen noktada CEDAW ve LANZORE iklim DSÖ sözleşmelerinden kaynaklanan benzer düzenlemeler konusunda tedirginliğini korumaktadır. Bu düzenlemeleri yarın AİHM, AB ve BM gibi Uluslararası divanlarda ülkemiz aleyhine bir takım baskılar için gerekçe olarak kullanılabileceği unutulmamalıdır. Sorunun kökten çözümü için, bu anlamda CEDAW ve LANZORETE ve bu sözleşmelerin ek protokolleri de dahil tamamını kapsayacak bir şekilde 6284 sayılı yasa eğer seçimden önce kaldırılmayacaksa, bu konunun da 2023 seçimleri ile birlikte referanduma götürülmesini talep ediyoruz.
3-Yargı’nın ise yasa ve yönetmeliğin müstenidatı olan sözleşmeden çekilmemiz dolayısı ile, bu yasa ve yönetmeliğe dayalı tüm yargı işlemlerinin bu durumda, TBMM’den çıkacak yeni yasaya kadar dondurulması, Yeni yasanın çıkmasını “Bekleme konusu” yapması gerekir.
Bu
konu tek başına aile içi şiddetle açıklanamaz. Bu bahane ile sözleşmeye destek veren siyasi partileri, örgütleri ve STK’ları kınıyor, milletimizin bu konudaki ferasetine güveniyoruz.
-Bugünkü Aile Bakanlığı ve Bürokrasisi ve Merkezi hükümet ve yerel yönetimlerde görev yapan personelin eğitim aldığı üniversite mezunları, bu süreçte hep İstanbul sözleşmesine göre yapılandırıldı, yerleştirildi ve eğitildi. Bu sebeble bu kadroların en kısa sürede yenilenmesi gerekir. Bakanlık ve bilim ve politika kurullarından, müşavirliklerinden, dış ülke temsilciliklerinden ve bürokrasinden başlayarak gözden geçirilmesi, yenilenmesi gerekir. Aksi halde bu kararın gerçek hayatta bir karşılığı olmayacak, yakınmalar devam edecektir.
Devletimizi Şiddeti besleyen içki kumar Riba fuhşu teşhirciliği yasaklamaya davet ediyoruz
Ailemizi/Neslimizi Dinimizi/Devletimizi korumak için; İstanbul Sözleşmesinin felsefi temelini oluşturan CEDAW Sözleşmesi'nden de çekilelim. KAOS/GL Eşcinsel sapıklık faaliyetleri yaparak soykırım suçu işleyen terör casusluk faaliyetlerinde bulunanlar Eşcinselliği meşrulaştıranlar başta DSÖ/WHO olmak üzere temelli Kapatılsın mal varlıkları da Genetigiyle oynanan Aile Medeniyetimizi Diriltmek için kullanılsın.
18 Haziran 2023 Yüzyıl Seçimleri Son Kale #önceAile taraftarları ile Aileyi yoketme taraftarları arasında olacak Seçime giren girmeyen oy kullanan kullanmayan tüm sağduyu sahiplerini VAROLUŞ SAVAŞIMIZI KAZANMAK İCİN #önceAile TARAFTARI OLMAYA ÇAĞIRIYORUZ!
Ailemizi/Neslimizi/Nefsimizi Dilimizi/Dinimizi/Devletimizi korumak için; #önceAhlak ve #önceAile seferberliğimiz insani imani vatanı vazifemiz milli güvenlik meselesidir; Saygılarımızla 1 Ağustos 2022
Âdem Çevik, Dünya Aile Birliği Türkiye Aile Meclisi Sözcüsü
AileHaklari.org Https://t.me/DunyaAileBirligi https://t.me/basinaciklamasi @AdaletPlatformu
https://twitter.com/TurkAileOcagi/status/1553523378375610372?t=U884_cFobT1blQGNPOjE7Q&s=19
Şiddeti besleyen içki kumar FUHŞ Yasaklansın İstanbul Sözleşmesi 8.Yıl
BASINaAçık
1AĞustos🕰13
Güngören Akıncılar 33

#AileniKoru SAPIKLIĞA DURDE
#ToplumsalCinsiyet #GENDER #CEDAW 6284 #DSÖ MASKELİ EŞCİNSELLEŞTİRME Fitnesine DurDe
is.gd/u9LWXz
!
iS.gd/YDDBrr
önceAHLAK Nesli için; Okullarda Ahlak, Kur'an, Siyer, Din Dersleri Mecburi Olmalı. Din ve fen ilimlerini birlikte okumak başarı getirir.
Türkiye Aile Meclisi Genel Başkan Yardımcısı Ali Erkan Kavaklı: Ahlaklı Nesil için; Tüm Okullarda Ahlak, Kur'an, Siyer v Din Dersleri Mecburi Olmalı. Din ve fen ilimlerini birlikte okumak başarı getirir.
Okullardaki seçmeli Kur’an, siyer, temel dini bilgiler dersleri mecburi ders olmalı, bu derslerden TYT ve AYT’de Türkçe ve matematik gibi 40 soru sorulmalı. Gençlerimizi daha çalışkan, daha bilgili ve ahlaklı yetiştirmek için gayret etmeliyiz.
Din ve fen ilimlerini birlikte okumak başarı getirir
İslam ilim dinidir, kitapla başladı, kitap ilim hazinesi.
İslam’a göre ilimlerin iki kaynağı vardır:
1.Kutsal kitaplar
2.Kâinat kitabı
Kur’an’ı okumak emir ve ibadettir. Kur’an, aynı zamanda kâinat kitabının da okunmasını emreder. İki kitabın sahibi de Allah’tır.
İmam hatip liselerinde hem dinî ilimler hem fen bilimleri birlikte okutuluyor. Üniversite sınavlarında imam hatiplilerin gösterdiği başarı dinî ilimlerle fen bilimlerini birlikte okumanın başarıyı artırdığı tezini doğruladı.
Din Eğitim Genel Müdürü Mehmet Nezir Gül’ün verdiği bilgiler dinî eğitimi alanların fen bilimlerinde daha başarılı olacağı tezini ispat ediyor.
Bu yıl üniversite giriş sınavlarında ilk 100 kişiden 57’si imam hatip mezunu.
İlk bin kişiden 436’sı imam hatipli.
İmam hatip liseleri başarı çıtasını her sene artırıyorlar:
2020’de her bin kişiden 279’u, 2021’de 387’si imam hatip mezunu idi.
İslam’dan önce Arap toplumu cahil, vahşi, devlet düzeni nedir bilmeyen deve çobanları ve tüccarlardan ibaretti.
İslam okuma seferberliği başlattı, ilim çağı başlattı, okumayı ilim ve ibadet saydı. Okumak ve ilim öğrenmek tıpkı namaz, oruç gibi ibadettir. Kısa sürede cahil insanlar bilgili hâle geldi, bedeviler, dünyanın en medeni devletlerini kurdular.
İslam medeniyetinin temelinde kitap ve “Ben sadece öğretmen olarak gönderildim.” buyuran bir peygamber var.
Kur’an, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu buyurarak ilim öğrenenlerin üstün olduğunu ifade eder, öğrenmeyi teşvik eder.
Yine Aziz Nebi (sav):
“Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.” buyurur. (Tirmizî, İlim, 19)
“Âlimin ibadet edene (âbid) karşı 70 derece üstünlüğü vardır. Her iki derece arasındaki mesafe, yerle gök arasındaki mesafe gibidir.” (Tirmizî, İlim, 19/2686)
“Kıyamet günü, âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanıyla tartılır. Âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından üstün gelir.” (Peygamberimizin Eğitim Metotları, 2/229)
“İlim öğrenmek, her Müslümana farzdır.” (Peygamberimizin Sünnetinde Terbiye, s.119)
133 kitaba imza atmış bir düşünür olan Bediüzzaman Said Nursi, din ve fen bilimlerinin birlikte okutulmasının öğrencinin gayretini artıracağını ifade eder:
“Aklın nuru medeniyetin fenleridir. Vicdanı ışığı dini ilimlerdir. İkisinin birleşmesinden hakikat ortaya çıkar. Sadece fen ilimlerini okumak hile ve şüpheye yol açar. Sadece din ilimleri okumaktan taassup doğar. İkisinin birlikte okunmasıyla öğrencinin gayreti artar.”
Evliya Çelebi, her şeyin ilmi cehlinden yeğdir, der.
İmam hatip liselerinde düz liselerde olmayan dersler var. Bu okullardaki öğrenci, düz liseli öğrencilerin öğrenmediği bilgileri öğrenir. Bu bilgiler zihin gelişimini destekler, öğrencinin zekâsını artırır.
Beyin bilgi ile gelişir. Allah insan beynini öğrenme programlı yaratmıştır.

Bedenimiz besinlerle beynimiz bilgiyle beslenir.
Allah beyni yaratmış ve kitap göndererek onun beslenmesini emretmiş. Bu sebeple okuyan, araştıran, öğrenen, öğrendikleri üzerine kafa yoran, tefekkür eden beynini daha verimli kullanır, zekâsın geliştirir ve sorunları daha kolay çözer.
Ayrıca İslamiyet helal ve haramlar belirler, insana faydalı şeyler yapmayı, zararlı şeylerden uzaklaşmayı emreder.
Bilginler, zamanı daha verimli kullanır; yalan, hırsızlık, adam öldürme, zina, faiz, kumar, içki gibi kötülüklerden uzak dururlar. Kendilerini kötü şeylerden ve kötülüklerden korurlar.
İmam hatiplilerin başarısının pedagojik, bilimsel ve ahlakî temelleri var. Bu başarı tesadüfi değildir.
28 Şubat sürecinde bu okullara düşmanl
ık edenler, bilinçli düşmanlık ettiler, imam hatiplerin ortaokul kısmını kapattılar; liseden mezun olanlara katsayı zulmü getirdiler. İmam hatiplilerin ve dindarların hem maddi alanlarda hem de manevi yönden başarılı olmalarından korktular. Korktukları başlarına geldi. İmam hatipli cumhurbaşkanı döneminde yaptıklarının hesabını mahkemelerde verdiler, darbeciler mahkûm oldu.
Ateist ve Batı kültürünün taşeronları her zaman dine ve dindarlara bu yüzden düşmandırlar.
Tarih göstermiştir ki Müslümanlar ne zaman Kur’an’a sarılmış ve onun emirlerine uymuşlarsa yükselmişler, ilim ve teknolojide ileri gitmişler, dünyaya sultan olmuşlardır. Ne zaman Kur’an’ın emri olan ilim öğrenmeyi ve çalışmayı bir tarafa bırakıp zevk ve sefaya, eğlenceye dalmışlarsa geri kalmışlardır.
Kur’an ilim öğrenmeyi, yükselmeyi, üstün Müslüman olmayı, düşmanları geçmeyi emreder.
Üstün Müslüman olmamız dinimizin emirlerine sımsıkı sarılmamıza bağlı, Batı taklitçiliğine değil.
Okullardaki seçmeli Kur’an, siyer, temel dini bilgiler dersleri mecburi ders olmalı, bu derslerden TYT ve AYT’de Türkçe ve matematik gibi 40 soru sorulmalı. Gençlerimizi daha çalışkan, daha bilgili ve ahlaklı yetiştirmek için gayret etmeliyiz.
AileHaklari.org
Huzurlu Aile ve Toplum için; İnancımızla fitratımızla çatışmayan yerli yasalar yapilmalı
Türkiye Aile Meclisi Genel BaşkanVekili Prof. Dr. Sefa Saygılı: Huzurlu Aile ve Toplum için; İnancımızla fitratımızla çatışmayan yerli milli hukuka uygun yasalar yapilmalı
Cezaevleri dolup taşarken, ‘af’ çare midir?
Avrupa’nın en büyük adliyesi olan İstanbul Adliyesi ve dünyanın en büyüğü olan İstanbul Anadolu Adliyesi övünülerek açılmıştı. Devasa büyüklükteki adliyeler yeterli gelmediğinden şimdi ek hizmet binaları açılmaya başlanmıştır. Aynı şekilde yeni cezaevleri yapılmaya ve törenle açılmaya devam etmektedir.
Şehrin en büyük binalarının, adliye ve hapishane binaları olması orada suçların yaygınlaştığını gösterir. Suç şehrinde yaşamak ise mümkün değildir. Canınız, malınız emniyette değildir. Maalesef ülkemizde gerek kötü yasalar ve uygulamaları gerekse ahlaki çöküntü suçları artırmaktadır. Neredeyse şehirlerimizin en görkemli yapıları adliye sarayları ve hapishane binaları olmuştur.
Türkiye’de 384 cezaevi bulunmaktadır. Cezaevlerinin toplam kapasitesi 275.860 kişidir. Halen cezaevlerinde bulunan hükümlü ve tutuklu sayısı ise 03.7.2022 tarihi itibariyle 322.129 kişidir. Bu sayıya pandemi ve diğer sebeplerle denetimli serbestlik kapsamında salıverilen 172.899 hükümlü ile adli para cezasını ödeyemeyip kamuya yararlı işlerde çalışan 23.225 kişi dahil değildir. Aynı nüfusa sahip Almanya’da toplam hükümlü/tutuklu sayısı sadece 59.056 kişi iken ülkemizdeki vahim durum, ceza hukukunun ve uygulamasının ciddi sorunlar taşıdığını göstermektedir.
Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 2005 tarihinde Türkiye’de hükümlü/tutuklu sayısı 50.000 civarında iken 2022’de hükümlü/tutuklu, denetimli serbestlik uygulanan toplam kişi sayısının 495.000 kişiye ulaşması halkımızın suça meylettiğini göstermez. Sorun, yeni ceza kanunu ve uygulamasından kaynaklanmaktadır. Suç ve ceza siyasetinde amaçlanan; ıslah, caydırıcılık ve tekrar topluma kazandırma hususlarında başarı sağlanamamıştır.
Cezaların dengesiz ve orantısız artırılması, öfke ve kin duygularını körükleyerek kişileri suç makinesine çevirmektedir. Asıl olan uzlaşma ortamının sağlanmasıdır. Kişileri muhbir vatandaş haline getirmek, sürekli delilsiz/belgesiz şikâyete özendirmek toplum barışını bozacağı gibi suçların artmasına da sebebiyet verecektir. Ceza yasasında suçta ve cezada kanunilik ilkesi esnek tutulmuştur. Özellikle hakaret, tehdit ve yaralama suçlarında, suçların unsurları ve tanımı geniş yorumlanarak neredeyse her davranış suç kapsamına alınabilmektedir.
Aile içi suçların nitelikli suç kapsamına alınması sebebiyle şikâyetten vazgeçme mümkün olamamaktadır. Tartışan kardeşler, eşler duruşma salonlarında şikâyetçi olmadıklarını söyleseler de kamu davası gereğince ceza mahkûmiyetleri verilmektedir. Birisinin kolundan tutmak/çekmek yaralama suçu kabul edilmektedir (TCK m.86). Şişko, kel, komünist demek hakaret suçu kabul edilmektedir (TCK m.125 gerekçesi). Hatta kişinin sahibi olduğu bağında, bağ çubuğunu kesmesi veya zarar vermesi halinde suçun nitelikli hali olan 6 yıla kadar ceza verilebilmektedir (TCK m152/c.). Fuhuş yapmayı ve kumar oynamayı suç olarak tanımlamayan kanun düzenleyiciler belirsiz/orantısız suç ve cezalar ihdas etmişlerdir.
Halen cezaevinde olan hükümlü/tutuklu ve denetimli serbestlik kapsamında olanların sayısı yaklaşık 500.000 kişiye ulaşmıştır. Ancak daha vahimi, yargı kararlarının kesinleşmesini veya infazını bekleyenlerin sayısı ise yaklaşık bir milyon civarında oluşudur. Ülkemizde derdest 25.000.000 civarında icra dosyası ve 10.000.000’a yaklaşan dava dosyası bulunmaktadır. Yargılamaların gecikmesi ise başlı başına başka bir sorun oluşturmaktadır. Halkımız, adil ve doğru yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne on binlerce bireysel başvuruda bulunmuştur.
Türkiye İstatistik Kurumu verileri, son 10 yılda suç patlamasının yaşandığını göstermektedir. Hırsızlık 7 kat, cinayet 6 kat, cinsel suçlar 10 kat, uyuşturucu 11 kat, yağma 11 kat, trafik suçları 15 kat artış göstermiştir. Cezaevine giren insan sayısı da 3,8 kat artmıştır. Bu veriler toplumu
n bozulduğunu gözler önüne sermektedir.
2009 yılında cinayet suçu sayısı 1.514 iken bu sayı 6 kat artarak 9 bin 574’e, yaralamada ise 4,5 kat artarak 34 bin 987’ye çıkmıştır. Aralıklarla çıkarılan infaz affının veya genel affın, bu yasaların ve uygulama hatalarının karşısında çare ve çözüm olması mümkün değildir.
Toplumlar, yasalara göre davranırlar. Suçların önlenmesi ve suçluların ıslahı adil ve doğru yasalarla mümkündür. Adil ve doğru yasalar olmadan adaletli yargılamadan da bahsedilemez.
Temel kanunlarımız olan Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nun bilge hukuk mimarları tarafından yeniden düzenlenmesi ile aile ve toplum huzur ve sükûna erer. Doğal hukuk kapsamında, inanç değerlerimize uygun, insanımızın kültür ve gelenekleri ile çatışmayan milli ve yerli yasalar yapılarak sağlıklı insan ve toplum hedefine ulaşılabilir.
Prof. Dr. Sefa Saygılı
Türkiye Aile Meclisi Genel Başkanvekili
AileHaklari.org t.me/AileMeclisi https://t.me/BASINaciklamasi ailehaklari@gmail.com