ÜŞMANLIĞI
Din nefret söylemi denilen şeyi örgütler. Şeytan diye bir yaratık vardır ve insanlar arasında onların dostları vardır.
Din’deki İns tanımına göre, İnsan 7 kişilikten oluşur: Ruh, akıl, can, nefs ve bunların çevresinde varolan, insan aklına, nefsine, bedenine hulul edebilen Melek, cin ve şeytan.
Din Şeytanı ve Şeytanlaşan insanı ve Şeytanın ve ona uyan insanların yaptıkları işleri lanetler.
Lanetli, ahlaksızlık olarak tanımlanan söz ve fiiller vardır ve olacaktır. Nasıl gece ile gündüz birlikte varsa kutsal ve lanet de birlikte vardır ve varolacaktır. Her işin başında Euzübillahimineşşeytanirracim, Bismillahirrrahmanirrahiym derken aslında iman edenler bu kurala uyarlar. İnanan insanların Allah ve resulü tarafında haram olduğu ya da kerih olduğu belirtilen şeylerden uzak durma ve bunları dayatanlara karşı adına Cihad denilen direnme ve karşı koyma görevleri vardır.
Bu tehdidin içeriden ya da dışarıdan gelmesi fazla bir anlam ifade etmez. Bu tehdit yerli de olsa, yabancı da olsa karşı çıkılacaktır. Öte yandan bir topluluğa olan düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe de sevketmeyecektir. Karşı koyarken de suç ve ceza dengeli olacaktır. Beraati zimme esastır. İnsanlar kendileri sorumlu olmadıkları bir işten dolayı cezalandırılamaz. İnsanlar doğdukları ana babayı, doğdukları toprağı ve zamanı kendileri seçmediler. Biyolojik olarak , yaratılıştan gelen Kadın ya da erkek olmaları da kendi iradeleri ile değil. Biz dinde kardeş, tende bir eşiz. Hepimiz Hz. Ademin çocuklarıyız. İnancımıza göre de Adalet mülkün temelidir.
Genel anlamda HOŞGÖRÜ aslında bir illizyondur. İnsanın hoş göreceği, görmeyeceği şeyler de vardır. HOŞ olan bir şeyi HOŞ görürüz, ama Hoş olmayan şeyi de Hoş görmeyiz. Emin olmadığımız bir konuda ise HÜSNÜ ZAN ederiz, SUİ ZAN değil. Yani görünen gerçeklik, Galib zan’a göre kanaat oluştururuz. Satanist Pedefolikleri niçin Hoş göreyim, Buğz ederim, öfkelenirim. Darbecileri, diktatörleri, soyguncuları, Mafya babalarını neden, nasıl hoş görebilirim. “ yaratandan dolayı yaratılanı” mantığıyla sapıklıkları şeytanları ve dostlarını kesinlikle hoş göremeyiz.. Bu haksızlıklar karşısında susarsam dilsiz Şeytan olurum. Şahidlik/ŞEHİTLİK görevimi, emri bil maruf, nehyi anil münker görevini yapmamış olurum.
Evet, fevri davranmama konusunda, öfke konusunda, sabırlı olmamız gerekir. KÂR koymada aşırıya gitmememiz gerekir, kazanmaya çalışmamız esas olmalıdır. Ama HOŞGÖRÜ yalanının arkasına saklanarak PASİFİST bir anlayışla toplum mühendisliğine soyunanların da oyununa gelmememiz gerekir.
Bu çerçevede İSLAMa ve MÜSLÜMANlara yönelik İRTİCA ve MÜRTECİ yaftaları, dinde kutsal olarak tanımlanan değerlere yönelik, alaya alıcı, aşağılayıcı, yasaklayıcı bir takım söz ve davranışlar karşısında batının ve onların içimizdeki uzantılarının İSLAMOFOBİK söz ve davranışlarını da burada not etmek istiyoruz. Bu saldırılar doğrudan olduğu gibi, dolaylı olarak da olabilmektedir. İstanbul sözleşmesi, CEDAW, DEDAW, DEVAW, İKLİM ya da Lanzarote gibi düzenlemeler, ya da nüfus cüzdanındaki GENDER tanımı, Global Reset’çilerin, Biyolojik cinsiyet, biyolojik insan nesli ya da Tanrıyı tedavülden kaldırmak iddiaları gibi DİNE DİNDARLARA AİLEYE AÇILMIŞ BİR SAVAŞTIR. BU SAVAŞIN BÂTIL TARAFINDA OLANLAR CEDAW DAYATMASIYLA CİNSİYET AYRIMCILIĞI YAPILMAKTADIR. FEMİNİST TERÖR ÖRGÜTLER YASAKLANMALI, MALLAR HAZİNEYE
ENGELLİ OLMAK
Her insan potansiyel engellidir. Engelli insanların bir kısmı bir diğer yönleri ile çok zeki , avantajlı insanlardır. Değilseler bile, o özellikleri ile çok farklı bir rol ve misyon üslenebilirler.
Hitler, Faşistler Yahudilerle birlikte Çingeneleri, Komunistleri ve Engellileri de öldürmüştüler.. Bu konuda yeterli tarihi bilgiye sahip değiliz ve siyasi akıl engelli konusunu hep bir vijdan sorunu olarak gördü, hedef olarak kendi kendilerine yeterli olmaları ve kamuya fazla yük getirmemeleri açısından değerlendirildi.
Aslında her yaşlı, organ yetersizliği sebebi ile engellidir. Geriatri konusunu da aynı kategoride değerlendirmek gerek.
Bizim yasa yapma, mevzuat oluşturma mantığımız, bugün kendi medeniyet anlayışımıza uygun de
ğil. İyilik tanımlanmaz, ucu açıktır. Sınır yoktur. Kötü tanımlanır, onun olmaması ve cezalandırılması beklenir. Bizde Helal tanımlanmaz. MUBAHAT sizteminde haram tanımlanır ve haram olmayan herşey Mübahata girer.
Mesela bizde asgari ücret tanımlanmaz, “havaic-i asliye”nin temini esas alınır. O da kişi ya da geçindirmekle yükümlü oldukları açısından değerlendirilir ve bu maliyet tek başına işverene yüklenmez. Bu anlamda, diğer bir çok konuda olduğu gibi engelliler konusunda da def-i mazarat’ı önleyen, efradına cami, ağyarına mani düzenlemer yapılması, kesinlikle sürece cemaat ve STK ların, yerel yönetim ve meslek örgütlerinin etkin katılımın sağlanması şarttır.
Çünkü bu konu aynı zamanda dini bir sorumluluk, ibadettir. Bu bir bereket ve iki cihanda da ilahi ikram vesilesidir. Burada sadece engelli ya da ihtiyaç sahibinin ihtiyacının giderilmesi değil, islami, insani, ahlaki bir sorumluluğun ifası noktasında yardım edenin irfanını yükseltmeyi esas alan bir durum sözkonusudur. Yardım eden, en az yardım alan kadar ahlaki ve manevi bir kazanç ve ruhaniyet kazanır. Bütün bunların kamuya ihale edilmesi, ihtiyaç sahibinin ihtiyacını karşılarken, işin manevi boyutunu zaafa uğratır.
Konunun bu açıdan Dini ve ahlaki açıdan ele alınması ve bu sürece kişi ve kurumların aktif katılımının sağlanması gerekir. Elbette işin vijdan boyutu da vardır, erdem boyutu da. Maslahata ilişkin boyutu da. Yardım edilenin de ülke kalkınmasına ve başka muhtaçlara yardım konusunda katılımının sağlanması onlar içinde ahlaki ve psikolojik tatmin sağlayacaktır. İçtimai ve/veya ferdi fayda yanında, işin ibadet vemanevi faydası ayrıca örgütlenmesi gerekir. Engelli yakınları SGK'lı olmalı

DİN, İNANÇ TEMELİNDE AYIRIMCILIK
Dini ve ahlak temelli çözümleme çabaları varolan sorunları daha da büyütmektedir. Dini bir müessese olan Hakemlikle dar çevrede çözülecek sorunlar, toplumsal hale getirilmesi sonucu “batılın tasviri, aleniyeti saf zihinleri idlal” etmekte, “şüyuu vukuundan beter hadiselere dönüşerek, “niza” halindeki bir ihtilaf taraflararası husumete dönüşmektedir. İSLAM Hukuku yerine Roma hukuku ve dili uygulamaları ile sulh adalet aramak beyhude
Din düzenleyici ve sorun çözücü bir yapıdan BİREY’sel planda vijdanlara, toplumsal planda mabetlere hapsedilerek, ritüel, seramoni ve ikonalara indirgenmeye çalışılmaktadır. Bu anlamda Sekülerleşme, dinin ve ahlakın ekonomik, sosyal, siyasal alandan tecrit edilerek, kültürel nitelikli bir toplumsal aidiyet aracı gibi görülmeye ve gösterilmeye çalışılması din temelindeki negatif ayırımcılık tehditlerinin başında gelmektedir.
İDEOLOJİLERİN DİNLEŞMESİ yanında Dinin de ideolojileşmesi de ayrı bir sorundur. “Din nedir” sorusunun cevabı bu tartışmalar ışığında mübhem hale gelmiştir. “Dinlerarası diyalog” girişimi de bu öze yabancılaşmanın bir değişik türü olarak hala gündemdedir. Her din ya da inanç sistemi ayrıştıcı ve birleştiricidir bu onun yapısından, karakterinden kaynaklanır.
Öte yandan Tek din İslam’dır. Hz. Ademden, bu güne bütün İlahi dinlerin ortak adı İslamdır. Onun son peygamberi de Hz. Muhammed’dir. Diğer “din” diye tanımlanan inanç sistemleri, beşeri müdahelelerle tarih içinde, tahrifler, ekleme ve çıkartmalarla şekillenmiştir. Bugün dinimiz olan islam, bütün insanlık için esenlik ve güvenlik teminatı olarak “5 temel emniyet”i tek taraflı olarak teahhüd etmektedir. “Tebliğ ve cihad” bu esenliğin ilanı ve korunması temelindedir ve meşru müdafa temellidir. Ancak bu kavramlar başkaları tarafından tehdit olarak görülmekte, gösterilmeye çalışılmakta, kötü örnekler örgütlenmektedir. Böylece soğuk savaş sonrası “tehlikenin rengi kırmızıdan yeşile” dönüştürülerek, hayali bir düşman arayışına girilmektedir.
Bu çerçevede yeni sentetik dinler üretilmektedir ve bunlar bir kültürel zenginlik, aidiyet ve yaşam tarzı olarak lanse edilmektedir. Yeni dönemde Laiklik Katolik dünyada meşruiyetini İncil'den alan bir kurum olması gerekirken sanki bütün dinler için evrensel bir “norm” haline getirilmeye çalışılmaktadır. Mesela Protestanlar için Laiklik değil Sekülarizm geçerlidir. Ortodokslar için Bizantinizm geçerlidir. La
ikçiler için ise Laiklik adeta dine karşı bir dindir.
“Din, mezhep, tarikat, din ya da din dışı nedir, nasıl cemaat olunur, Hilafet, Dini vergiler, eğitim, farzı kifaye konular, Riba konusu ve ekümenizm gibi konularda ne İlahiyat ve ne de Diyanetin konusu değildir, adeta tabu olarak görülmekte ve üstü örtülmektedir. Yakın geçmişe kadar başörtüsü, kurban derisi bile sorundu.
Herkes inandığı gibi yaşayacaktır. “Onların dini onlara, bizim dinimiz bize”. Dindarların kendi cemaatleri içindeki iç sorunlarının çözümünde kendi dinlerinin usul ve esasları birinci derecede geçerli olmalıdır. İnsanların devletlerine sadakatı, dinlerine olan sadakatların teminatı olduğu ölçüdedir. Kutsal olan devlet değil, Hak’dır. Devletin, anayasa ve yasaların varlık ve meşruiyeti, diğer şartlarla birlikte insanlarının dini hayatları ve hürriyetleri ile ilgilidir. Bunu engellemeye , sınırlandırmaya, alay konusu yapmak sureti ile varlık ve meşruyetlerine yönelik, açık ve yakın tehlike oluşturan her söz ve eylem ayrımcılık engellenmelidir.

SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
GENEL OLARAK / SORUN
1-“TRANS HUMANİZM” PROJESİ ÇERÇEVESİNDE ÖRGÜTLENMEYE ÇALIŞILAN CİNSİYETSİZ AİLESİZ AHLAKSIZ TOPLUM, İNSANI NESNE OLARAK TANIMLAYAN “NESNELERARASI İLETİŞİM” VE “NEURALİNK” PROJELERİ İLE İNSAN, BİTKİ VE HAYVAN NESLİNİN DNASINI DÖNÜŞTÜRMEYİ HEDEFLEYEN “KİMERİK CANLI” ÜRETME PROJESİNİN DURDURULMASI,
2-FITRİ, YARATILIŞLA İLGİLİ “BİYOLOJİK CİNSİYET” TANIMI YERİNE, KİŞİ, ŞAHIS, FERD YERİNE İKAME EDİLMEYE ÇALIŞILAN “BİREY” ÜZERİNDEN DİN, AHLAK VE GELENEKTEN BAĞIMSIZ, DEĞİŞKEN VE AKIŞKAN BİR “TOPLUMSAL CİNSİYETİ” İFADE EDEN “GENDER” TANIMININ KİMLİK KARTI VE PASAPORTLARDAN ÇIKARTILMASI VE BU ANLAMDA “BİREY” TANIMININ YASA METİNLERİNDEN ÇIKARTILMASI EŞCİNSEL SAPIK LGBTİQP FUHUŞ LOBİSİNE AYRIMCILIĞA SON
3-SOSYAL MEDİA GİDEREK PROVAKASYONA AÇIK BİR HALE GELMEKTEDİR. BLACK WEB MAFİA VE SUÇ ÖRGÜTLERİNİN ORTAK MEKANI OLMUŞ DURUMDA. AYRICA GLOBAL SERMAYE GRUBLARI, GLOBAL ÖLÇEKTE KENDİ DEĞERLERİNİ VE AHLAKİ, POLİTİK, İDEOLOJİK, İKTİSADİ TERCİHLERİNİ HER ALANDA TOPLUMA DAYATMAKTADIR. BUNUN ÖNLENMESİ GEREKİR. FUHUŞ ZİNA TEŞHİRCİLİK İÇKİ KUMAR GİBİ ŞİDDETE CİNAYETE İTEN SEBEBLER KALDIRILMALI 6284.MD.ISLAHI
4-METAVERSE, DİN, AHLAK, CİNSEL KİMLİKTEN VE GELENEKTEN BAĞIMSIZ BİR DÜNYA VADETMEKTEDİR. İNSANIN BEYNİ OKUNMAKTA, BEYNİNE YÜKLEME YAPILABİLMEKTE, VE BEYNİNDEKİ İSTENMEYEN FİKİR VE BİLGİLER SİLİNEBİLMEKTEDİR. İNSAN GERÇEK DÜNYADA KENDİNİ KLONLAYABİLİRKEN, BU DÜNYADA HERKES KENDİNİ YA DA HAYALİ KİŞİLİKLERİ, GEÇMİŞTE YAŞAYAN KİŞİLERİ AVATAR ŞEKLİNDE CANLANDIRABİLECEKTİR. PERFORMANS PUANI YETERLİ İSE, KLONLAMA TEKNOLOJİSİ İLE KİMERİK OLARAK ÖLÜLER GERÇEK DÜNYADA CANLANDIRILABİLECEKTİR.
DOLAYISI İLE BİYOLOJİK İNSAN İÇİN TARİHİN SONUNA İŞARET EDİLMEKTEDİR. EĞİTİM YOK ÇÜNKÜ DÜŞÜNEREK YAPAY ZEKA ÜZERİNDEN HERTÜRLÜ BİLGİYE ULAŞABİLECEKSİNİZ. ÇALIŞMAYA GEREK YOK ÇÜNKÜ AVATARLAR, HUMANOİDLER, KLONOİDLER VE AZ SAYIDA SİBORGLER YETERLİ OLACAK. İNSANA GEREK KALMIYOR. METAVERSE DÜNYASINDA AVATARLAR DÜZEYİNDE CİNAYET, FUHUŞ, UYUŞTURUCU, KUMAR SERBEST. ÇÜNKÜ BU DÜNYA OYUN VE EĞLENCE GİBİ, YERYÜZÜNDE BİR CENNET, BEYİN VE GEN KOPYALANACAĞI İÇİN DE EBEDİ BİR HAYAT SÖZKONUSU, BU PROJEYE GÖRE. EVDEN HAYVAN ATILIRSA 750 TL CEZA İNSAN ATLIRSA CEZASIZ. KURANAHLAKI AİLE SEFERBERLİĞİ ŞART
5-BÜTÜN BU TARTIŞMALAR ESKİ NORMAL DÜNYAYA AİT, YENİ NORMAL DÜNYADA BÜTÜN BU SORUNLAR YAPAY ZEKA TARAFINDAN TESBİT EDİLİP, ÇÖZÜMLERİ ÜRETİLİP, YENİ İNSAN BUNA GÖRE DİZAYN EDİLEREK SINIRLANDIRILACAĞI İÇİN , TEORİYE GÖRE SORUN YAŞANMAYACAK!? BELKİ ÖNCE ŞEYTANİ PLANIN ENGELLENMESİ GEREKMEKTEDİR. EŞİTLİK FEMİNİZM TCE MASKELİ KADIN/ERKEK DÜŞMANLIĞI AYRIMCILIK KÖRÜKLENİYOR. ŞİARIMIZ ÖNCE ADALET OLMALI.

A-MOBİNG / BASTIRMA, CAYDIRMA, YILDIRMA
1-MOBİNG TEMELDE BİR AHLAK SORUNUDUR, DİNİ, ETNİK, İDEOLOJİK, POLİTİK, VİJDANİ, FELSEFİ KANAAT FARKLILIKLARINA DAYALI OLARAK DA ORTAYA ÇIKABİLİR. HATTA FUTBOL TAKIMI AYRILIĞI, HEMŞEHRİLİK İLİŞKİLERİ ÇERÇEVESİNDE BİR KİŞİ YA DA TOPLULUĞUNUN, BİR KİŞİ YA DA BAŞKA BİR TOPLULUĞA YÖNELİK OLUMSUZ TAVRI OLARAK DA DIŞA VURABİLİR. DİNİ TOPLULUKLAR İÇİNDE AYRICA MEZHEP, TARİKAT, DERGAH, MEŞREP FARKLIL
IKLARINA DAYALI DA OLABİLİR. CAHİLLER ARASINDA DA AKADEMİSYENLER ARASINDA DA, FAKİRLER ARASINDA DA ZENGİNLER ARASINDA DA OLABİLMEKTEDİR.
2-Bunlar, Dedikodu, gıybet, iftira, söylenti, azarlama, susturma, grup küsmesi ile boykot/aforoz etme, tecrit, izole etme, angarya, engelleme, işleri bozma / sabote etme, alay etme, lakap takma, yok sayılma, yakışıksız teklifler, ailesi ve geçmişi ile ilgili söylentiler, aşağılayıcı şakalar, işi ve çalışma düzeni ile ilgili alaya alıcı, küçümseyici ifadeler, tehdit, hertürlü taciz, kaba ve kötü söz, moral bozucu davranışlar, ilgisi dışındaki işler verilmesi, ilgisi ve bilgisi dışındaki işlerle ilgili sorgulanması, sürekli dosya ya da iş değişikliği, çözülemeyen işlerin kendisine yönlendirilmesi, tamamlanmasına yaklaşılan işlerin elinden alınması, işten çıkartma tehdidi ve sicili ile oynamak, sürekli suçlama ve eleştirme, ideolojik, politik, dini, mezhebi, etnik kimliği ve düşünceleri konusunda sorgulanması, işten ayrılmaya zorlama, işini yapmasına engel olma bu anlamda yaygın bir şekilde olagelmektedir.
3-Ciddi bir din ve ahlak maarifi ile, cami, okul, media ve STK’ların aktif sorumluluk üslenmesi ile bu ahlaki zaafın ciddi anlamda anlaşılabilir seviyeye çekilmesi mümkündür.
MOBİNG ŞİKAYETLERİ CİMER’E YA DA ÜST KURUMLARA İLETİLDİĞİNDE, MOBİNG UYGALAYANA BU DOSYA İLETİLMEKTE VE DAHA VAHİM SONUÇLARI OLAN MÜDAHELELERE KAPI ARALANMAKTADIR. BERAAT ETSE BİLE SİCİL SEBEBİYLE ÖMÜR BOYU MOBİNG UYGULANMAKTA.. EYS EBEVEYN YABANCILAŞTIRMA SUÇ OLMALI. ÇARE:6684 YASA
MOBİNG KONUSU, GENEL ŞİKAYETLERDEN AYRI OLARAK, OMBUDSMANLIK KDK TARAFINDAN TEK MERKEZDEN YÖNETİLMELİDİR. ÇOK BAŞLILIK, DAĞINIKLIK VE YANLIŞ UYGULAMALAR ÖNLENMELİDİR.
5-MAARİF konusu öncelikli bir konu olarak ele alınmalıdır ve bu konu tek başına okul üzerinden sağlanamaz. AİLE, STK, Yerel yönetim, merkez hükümet, Mabet ve sosyal çevre de bu konuda sorumludur. Çalışma alanlarında risk grublarının tesbit edilerek konumlandırmanın ona göre yapılması ve risk ortamlarında siber kontrol sistemlerinin kurgulanması gerekebilir. Mimari anlamda mekan tasarımlarının da buna göre yapılması gerekir. Ev ofis, cam ofis uygulamaları da önemlidir. Hepsinden önemli, din, ahlak, aile içinde gelenek ve maarif ile birlikte media hayati öneme sahip bir konudur.
5-MEDİA VE SOSYAL MEDİA bu konuda sorun çözücü değil, adeta sorunun kaynağı şeklinde ortaya çıkmaktadır. Sosyal Media ve siber alandaki yenilikler bu tehdidi daha da artırıcı niteliktedir. Toplumun beslenme alışkanlıkları, moda akımlar, çevresel faktörler, moda akımlar ve yaşam tarzındaki yenilikler, media üzerinden bunları servis edilmesi bu riski daha da artırmaktadır.



B-NEFRET SÖYLEMİ VE YABANCI DÜŞMANLIĞI
1-İSLAMOFOBYA, YABANCI VE GÖÇMEN DÜŞMANLIĞI, GÖÇMEN, İLTİCA, YABANCILARA YATIRIM KARŞILIĞI VATANDAŞLIK VERİLMESİ, MUHTEMEL YENİ GÖÇ DALGALARI KONUSUNDA TEDBİR ALINMALIDIR
2-HOŞGÖRÜ DEĞİL TAHAMMÜL YÜKÜMLÜLÜĞÜ KONUSUNDA , HOŞ GÖRMESEK DE BAŞKALARINA YÖNELİK TEHLİKE OLUŞTURMAMASI DURUMUNDA FARKLILIKLARA RAĞMEN BARIŞ İÇİNDE BİR ARADA YAŞAMA İRADESİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ GEREKMEKTEDİR
3-YABANCI TANIMI ARTIK, MEDİA, MODA AKIMLAR VE İNTERNET ÜZERİNDEN ADETA ANLAMSIZLAŞMAKTADIR. TOPLUMLARIN ALAMETİ FARİKALARINI KAYBETMELERİ SÖZKONUSUDUR. ONUN İÇİN, DİNİ, ETNİK, İDEOLOJİK, POLİTİK, FELSEFİ VE VİJDANİ KANAAT FARKLILIKLARINA DAYALI YABANCI, ÖTEKİ OLMALI AMA BU DÜŞMANLIK ŞEKLİNDE ORTAYA ÇIKMAMALIDIR. ÖTEKİ VE YABANCI OLMAMASI, “NE SAĞCI, NE SOLCU, FUTBOLCU, EYYAMCI” KİMLİKSİZ VE KİŞİLİKSİZ BİR TOPLUMA DAVETİYEDİR.
4-BÜTÜN DİNLERDE “İNKARCI”, “FASIK”, “DÜŞMAN” TANIMI VARDIR. ŞEYTAN EN BÜYÜK DÜŞMANIMIZDIR BİZ MÜSLÜMANLAR İÇİN VE O DÜŞMAN AYNI ZAMANDA İÇİMİZDEDİR. ANCAK BİR KİŞİ YA DA TOPLULUĞA OLAN DÜŞMANLIĞIMIZIN BİZİ ONLAR HAKKINDA HAKSIZLIĞA, ADALETSİZLİĞE SEVKETMEMESİ GEREKİR.
5-GÖÇMEN, SIĞINMACI, MÜLTECİ STATÜSÜNDEKİ KİŞİLER İÇİN “YEŞİL KART” UYGULAMASINA GEÇİLMELİ. BU KİŞİLER, ABCDE GİBİ, “DUL, YETİM, ENGELLİ, YAŞLI, HASTA, EVLİ-BEKAR, İŞYERİ SAHİBİ, ÇALIŞAN” VE TÜRKİYEDEKİ VE YURT DIŞINDAKİ AKRABALIK İLİŞKİLERİ, İKAMET ETTİKLERİ VE ÇALIŞTIKLARI YERLER, ÜCRETLENDİRME, UYUM PROGRAMLARI GİBİ ALANLARDA C
İDDİ BİR ORYANTASYONA TABİ TUTULMALARI GEREKİR. BUNLARIN BEYİN ENVANTERİ, SAĞLIK DURUMLARI, BECERİLERİ, HOBİLERİ, FOBİLERİ, RİSKLERİ, EĞİLİMLERİ, EĞİTİMLERİ, GELECEK HAYALLERİ NOT EDİLEREK, BUNLAR İÇİN “SOSYAL SİYASET PLANLAMASI” YAPILMALIDIR. BUNLARIN BAŞKA ÜLKELERDEKİ YAKINLARI, ORAYA GİDİP-GİTMEME İSTEKLERİ NOT EDİLMELİ BİR “SOSYO-PSİKOLOJİK REHABiLİTASYON PROGRAMI” UYGULANMALIDIR. DİL SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNE YARDIMCI OLUNMALI, KENDİ İÇLERİNDE OTOKONTROL MEKANİZMASI OLUŞTURULMALIDIR. KRİMİNAL RİSK VE YÖNELİMLERİ, ALKOL, UYUŞTURUCU ŞİDDET VE FUHUŞ EĞİLİMLERİ, DİNİ HASSASİYETLERİ, ÖRGÜTSEL İLİŞKİLERİ , ÖRGÜTSEL İDEOLOJİK ANGAJMANLARI AYRICA NOT EDİLMELİDİR. BU KONUDA AYRICA STK, YEREL YÖNETİMLER VE MUHTARLIKLARLA İŞBİRLİĞİ YAPILMALI, YEREL STKLAR VE DİNİ KURUMLARLA İLİŞKİ VE TEMAS ZEMİNİ OLUŞTURULMALIDIR.
YEŞİL KART UYGULAMASININ, BİR IK VERİTABANINA DÖNÜŞTÜRÜLMESİ SURETİ İLE, TÜRKİYENİN GERİ DÖNÜŞ GARANTİSİ İLE BU KİŞİLER, DEĞİŞİK ÜLKELERDE İNSANİ YARDIM ÖRGÜTLERİ ÜRETİM MERKEZLERİNDE, TÜRKİYENİN O ÜLKELERDEKİ ÜRETİM MERKEZLERİNDE YA DA YURT İÇİNDE VE YURT DIŞINDA, YERLİ VE YABANCI, BAŞKACA ÖZEL YA DA TÜZEL KİŞİLİKLERİN ÜRETİM MERKEZLERİNDE SÜREKLİ VE GEÇİCİ İSTİHDAM İMKANLARI VE BUNLARIN SOSYAL HAKLARI GÜVENCE ALTINA ALINARAK BU KİŞİLERİN GELİR DÜZEYLERİNİ YÜKSELTİCİ, İÇERİDEKİ NUFUS YOĞUNLUĞUNU AZALTICI TEDBİRLER ALINMALIDIR. BU ÇERÇEVEDE KONTROLÜMÜZ ALTINDAKİ TOPRAKLARDA TARIM, HAYVANCILIK VE EL İŞÇİLİĞİ GEREKTİREN ALANLARDA BU YÖNTEMLE EMEK YOĞUN İSTİHDAM MERKEZLERİ OLUŞTURULABİLİR. İÇERİDE DE EV EKONOMİSİ ÇERÇEVESİNDE YETİŞKİN HERKESİN ÜLKE EKONOMİSİNE VE KİŞİSEL İKTİSADİ FAALİYETLERİ İÇİN EĞİTİM VE ZEMİN OLUŞTURMA ÇALIŞMALARI YAPILMALIDIR
TOPLUMSAL OLAYLARDA İSTİSMAR EDİLMELERİNİ ÖNLEMEK İÇİN, CEPTELEFONU ÜZERİNDEN ÖZEL BİR APP. VE PROGRAM ÜZERİNDEN, KİŞİLERİN SES, PARMAK İZİ VE YÜZ TARAMA PROGRAMI İLE, KRİMİNAL RİSK KATSAYISI DÜŞÜK KİŞİLERİN SİBER TAKİBİNİN YAPILMASI VE SERBEST DOLAŞIMLARINA COĞRAFİ SINIRLAMA GETİRİLMESİ VE BELLİ BÖLGELERDE ARTAN YOĞUNLAŞMA YA DA ANİ YOĞUNLAŞMA KONULARININ GÜVENLİK UYARISINA DÖNÜŞTÜRÜLECEK BİR SİBER DENETİM VE GÜVENLİK UYGULAMASI İLE KONTROL SAĞLANMASI MÜMKÜN OLABİLİR.
MESLEK ÖRGÜTLERİ, BU KİŞİLERİN İŞYERİ YA DA ÇALIŞTIKLARI MEKANLARDA TOPLUMSAL UYUM PROGRAMI ÇERÇEVESİNDE, PSİKOSOSYAL MAARİF PROGRAMLARI DA ÖRGÜTLENEBİLİR.
TRT, BU GÖÇMENLERE YÖNELİK KLASİK VE IP TEMELLİ NİSH MEDİA YAYINLARI ÖRGÜTLEYEBİLİR. BU PROGRAMLARA KATILACAK KENDİLERİNDEN KİŞİLER ÜZERİNDEN ROL MODELLER VE KENDİ SORUNLARINI KENDİLERİNİN TARTIŞACAKLARI PROGRAMLAR ÜRETİLEBİLİR.
Siyaset gündeminde göçmenler üzerinden yapılan tartışmalar, siyasi gerilim, bu açıdan kaygı verici gelişmelerin ilk örnekleri olarak tehlikenin büyüklüğüne işaret etmektedir.

C-ENGELLİ OLMAK
1-ENGELLİYE SÜREKLİ ENGELLİĞİNİ HATIRLATMAK DOĞRU DEĞİL
2-HER ENGELLİ EŞİT DEĞİLDİR, ÇOCUK DA, YAŞLI DA, HASTA DA, HAMİLE KADIN DA ENGELLİ DURUMUNA DÜŞEBİLİR
3-ENGELLİLERDE BAŞKALARINA YARDIM EDEBİLİR, HER ENGELLİ ACİZ YA DA ÇARESİZ DEĞİLDİR
4-ENGELLİLERLE İLGİLENME KAMU DESTEĞİNDE GÖNÜLLÜLER TARAFINDAN YAPILMASI DAHA İNSANİ VE AHLAKİDİR.
5-EĞİTİM, İSTİHDAM, SAĞLIK, BEŞERİ İLİŞKİLER VE AYIRIMCILIK, ERİŞEBİLİRLİK
Bu konuda yasama, yürütme, yargı, yerel yönetim, akademi, sivil toplum, iş dünyası ile birlikte Media ve STK’lar, Cami, Mabed, Okul daha etkin bir işbirliği içinde olmaları gerekir. Ayrıca bu çalışmaların, ilgili kişi ve kuruluşlar arasında senkronize bir şekilde, optimize ve oriente edilmelidir.

D-DİN, İNANÇ TEMELİNDE AYIRIMCILIK
1-BÜTÜN DİNLER EVRENSELDİR. BÜTÜN DÜNYADA MÜSLÜMAN CEMAATIN EVRENSEL TEMSİLCİLİĞİ DE YOKTUR VE BİR ÇOK ÜLKEDE İSE CEMAAT TEMSİLCİLİĞİ SİYASİ OTORİTENİN ELİNDEDİR. ÜLKEMİZDE HACI-HOCA DEMEK YASAK OLMASINA RAĞMEN HOCALAR DEVLET KADROSUNDA MEMURDUR VE DEVLET İNSANLARI HACI YAPMAK İÇİN ORGANİZASYON YAPMAKTA VE YÖNETMELİK YAYINLAMAKTADIR. DİB, HEM ORGANİZE YAPMAKTA, HEM DE DİĞER RAKİP KURULUŞLARI DENETLEMEKTE, T.C. YURTTAŞLARI DÜNYANIN EN YÜKSEK HAC VE UMRE BEDELİNİ ÖDEMEKTEDİR. VE BU KONUDA TEKEL VARDIR.
2-ÜLKEMİZDE DİNİ MERKEZLERİN EĞİTİM KONUSUNDA MÜFREDATIN HAZIRLANMASINDA DOĞRUDAN BİR KATKISI YOKTUR. KEMALİZM
LAİSİZM DOĞMATİK RİTÜELLERİ ÇOCUKLARIMIZA DAYATILMASI AYRIMCILIK İNSANHAKLARI İHLALİ
3-ÜLKEMİZDE DİNİ DERNEK VE VAKIFLARIN, ANASAYAL STATÜDE ÖZERK BİR DİYANET KURUMUNA AKREDİTE EDİLMESİ GEREKİR. BU ŞEKİLDE BİR OTOKONTROL MEKANİZMASI OLUŞTURULMUŞ OLACAKTIR. KATI “LAİKÇİ” LAİKLİK UYGULAMALARI, KIYAFET YASAĞI GİBİ, SİYASETİN DİN’E DOĞRUDAN VE DOLAYLI MÜDAHELESİ CİDDİ BİR SORUN OLUŞTURMAKTADIR. 5816 KALDIRILMALI VE KEMALİZM FULBRİGHT DAYATMASI EĞİTİM SİSTEMİ İSLAMİLEŞTİRİLMELİ
4-DİNİ VERGİLER (ZEKAT VB) KAMU YARARINA BİR TASARRUF OLDUĞU İÇİN MATRAHTAN DÜŞÜLMESİ, MUHASEBELEŞTİRİLEBİLMESİ VE BUNLARIN VE DİĞER DİNİ HİZMETLERİN FİNANSAL OLARAK RİBADANFAİZDEN ARINDIRILABİLMESİ İÇİN KENDİ FİNANSAL ALTYAPILARINA İZİN VERİLMESİ GEREKİR. İŞBANK DİYANETE DEVİR EDİLMELİ
5-MEDİA, SOSYAL MEDİA DIŞINDA SANAT VE BASIN, DÜŞÜNCE VE İFADE HÜRRİYETİ BAHANESİ İLE DİNİ DEĞERLERE SALDIRI ANLAMINA GELEN, İSLAMOFOBİK KIŞKIRTICI SÖZ VE FAALİYETLERE İZİN VERİLMEMESİ GEREKİR. AYNI ŞEKİLDE DİNDE REFORM, DİNİ DEJENERE ETME, TAHRİF FAALİYETLER, DİNSİZLİK VE DİNİN ÖZÜNE DOKUNAN GİRİŞİMLER ENGELLENMELİDİR. 1928'DE KALDIRILAN “DEVLETİN DİNİ İSLAM” ANAYASADA OLSUN Kİ İSLAMA BASKI OLAMASIN

GENEL OLARAK, ÇÖZÜM İLE İLGİLİ BİR DEĞERLENDİRME NOT’U:
1-BÜTÜN BU KONULARDA BİR REFERANS KÜTÜPHANESİ OLUŞTURULMALI, HERTÜRLÜ BİLGİ, BELGE, MEVZUAT, İSTATİSTİKİ VERİLER, AÇIK KAYNAK OLARAK KULLANIMA AÇILMALIDIR
2-MEVSİMSEL OLARAK TOPLANACAK VE DÖNEMSEL OLARAK VERİLERİ DEĞERLENDİRECEK, “YÖN-EYLEM PLANLARI” YAPACAK BİR” İZLEME, DEĞERLENDİRME VE DERECELENDİRME” BİRİMİ VE STK LARDAN, KAMU KURUM VE KURULUŞLARINDAN, YARGIDAN, AKADEMİSYENLERDEN OLUŞAN İLGİLİ BİR “DANIŞMA MECLİSİ” OLUŞTURULABİLİR. BU KURUL TARAFINDAN 6 AYDA BİR “İHTİMAL MALİYET VE RİSK ANALİZİ YAPILABİLİR.
3-YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI, MEDİA, SANAT CAMİASI, STK, AKADEMİ, İŞ DÜNYASI VE YEREL YÖNETİMLERLE TEMAS GRUBLARI OLUŞTURULARAK, İSTİŞARE VE ŞURA ÇALIŞMALARI YAPILABİLİR.
4-ÜNİVERSİTELERİN KONU İLE İLGİLİ DAHA FAZLA AKADEMİK ÇALIŞMA YAPMASI SAĞLANABİLİR.
5-“DEF-İ MAZARRAT” KAPSAMINDA “CELB-İ MENAFİ”DEN ÖNCE, ZARAR VEREN, SORUNU BÜYÜTEN ŞARTLAR VE ETKİ MEKANİZAMALARININ DURDURULMASI, CAYDIRILMASI ÖNCELİKLİ GÖREV OLMALIDIR.

SON BİR KAÇ SÖZ
Akıllı ev otonom sistemler, Humanoidler, Avatarlar dünyasında İNSANa yer yok. İNSANSIZLAŞTIRMA politikası İnsansız hava araçları, kara ve deniz araçları ile kapımızda. Onlar insanın yerini alırken insanlar ne yapacak? Daha doğrusu bu insanları ne yapacağız. Avatar öğretmenler daha başarılı, bu okulları ve öğretmenleri ne yapacağız. İnsansız otomobiller tamam da, şoförleri ne yapacağız. Hakimlere, savcılara, avukatlara da gerek yok, 10 dakikada yargılama, sanığın gelmesine de gerek yok, beynini okuyacağız, olduğu yerde onu uyutacağız, cezaevine de gerek yok. Tüpte uyutabiliriz, ya da beynini siler, yeniden tanımlar, biyonik robot olarak kullanırız. DOKTORA, HEMŞİREYE DE GEREK YOK. Tarlada çalışana da, fabrikada çalışana da. İNSANA GEREK YOK. Bu “çöp insanları”, “Haydut ülke halklarını” bir şekilde beyin kopyalarını, gen kopyalarını alıp Metaversin yapay sanal cennetinde bir vadiye yerleştirip bedenlerini kompoza çevirmek gerek.
Doğru olan bu mu? Ama kapımıza dayananlar bizden bunu istiyorlar!
Akıllı Şehirler, Akıllı evler, Starlinkler ve 5-6G uygulamaları sonucu dünya Laser ve RF silahları ile tümden açık hedef haline gelmiştir. Hatta Neuralink’lerle insan beyni Hacklenebilecektir. Bio Hackerler ya da siber savaş ajanları bugün bu ağlar üzerinden her noktayi ve her kişiyi açık hedef olarak görebilir. Belki herşeyi bir kenara bırakıp, önce bu tehdidi bertaraf etmenin yollarını arayabiliriz. Bu yöntemle global bir tehdit örgütlenmiş ve bir işgal gerçekleşmiştir. Kapımızda Siber özgürlük ve cennet olarak bize sunulmak istenen siber cehennem ve siber diktatörlüktür.
Eğer biyolojik insanın sonuna gelinmişse ve birileri Tanrıyı tedavülden kaldırmak için kolları sıvamış, İNSAN artık, din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetinden bağımsız, akışkan ve değişken bir cinsiyetle tanımlanıyor ve ona GENDER deniyorsa, Erkekler ötekileştirilip Kadınlar “kutsal inek” “LİTAİ” Tanrıça/putu g
örülüyorsa burada Türkiye Barolar Birliği Salonunda bu başlıklarla konuşmanın ne anlamı var? Cevabını bulmamız gereken öncelikli soru ve sorun bu olsa gerek!
DAĞITIM GEREĞİ:
TİHEK KURUMU YÖNETİM KURULU ÜYELERİ VE YETKİLİLERİNE TİHEK AYRIMCILIKLA MÜCADELE İSTİŞARE KOMİSYONU ÜYELERİNE
TBMM BAŞKANI VE MECLİSTEKİ TÜM PARTİLERE VE GRUB BAŞKANLARINA SEÇİME KATILACAK PARTİLERİN BAŞKANLARINA
DİYANET İŞLERİ BAŞKANI, DİYK, CEMAAT/KANAAT ÖNDERLERİ VE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI
TÜRKİYE BELEDİYELER BİRLİĞİ BAŞKANLIĞI VE DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ ODALAR
AK PARTİ GENEL BAŞKANLIK, GENEL SEKRETERLİK, KADIN KOLLARI, GENÇLİK BAŞKANLIĞI
CUMHURBAŞKANLIĞI VE CB DİJİTAL DÖNÜŞÜM OFİSİ BAŞKANLIĞI
AİLE, MİLLİ EĞİTİM, ADALET, İÇİŞLERİ, DIŞİŞLERİ, KÜLTÜR, SAĞLIK, GIDA TARIM, SANAYİ, ULAŞTIRMA, SAVUNMA VE GENÇLİK BAKANLIKLARI
ANAYASA MAHKEMESİ, YARGITAY, YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI, HSK BAŞKANLIĞI, DANIŞTAY BAŞKANLIĞI, YÖK BAŞKANLIĞI, REKTÖRLÜKLER , ÜNİVERSİTELERİN İLGİLİ BİRİMLERİ
MEDYA ULUSLARARASI ULUSAL BÖLGESEL VE MAHALLİ YAZILI GÖRSEL SESLİ BASIN ORGANLARI

TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU TİHEK
“AYRIMCILIKLA MÜCADELE” İSTİŞARE KOMİSYONU TOPLANTISI 13 MAYIS 2022 ANKARA
15/21Mayıs AİLE HAFTASI - 10/16 ENGELLİLER HAFTASI - 17Mayıs EŞCİNSEL SAPIKLIKLA MÜCADELE HAFTASI:
Eşcinselliği hastalık olmaktan çıkarıp “Toplumsal Cinsiyet” Eşitliği/Adaleti TC TCE GENDER Maskesiyle teşvik eden WHO/DSÖ ve Sapık/hain/casus tüm kuruluşların “pozitif ayrımcılık” yapılarak terör örgütü ilan edilmemesi, kapatılmaması, mal varlıklarına el konulmaması ve 4 maymunluk dilsiz şeytanlık insanlığa karşı SOYKIRIM SUÇU! Anayasa:41.madde : Ailenin ve Gençliğin Korunması Hakkı faaliyetleri için TİHEK'e dua teşekkürler
ANKARA / TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ LİTAİ KONUKEVİ
ADALET Platformu ve TÜRKİYE AİLE MECLİSİ Adına ADEM ÇEVİK @AdemCevik
Türkiye istanbul Güngören Merter Mete Sk. 4/34
Tearüf Bilgileri: 02124365966 05322033274 05327036115 05322467411
ailehaklari@gmail.com ademgerede@yandex.com @adaletplatformu www.ailehaklari.org www.t.me/insanhaklari www.t.me/SectikleriniDenetle
Dünya Aile Birliği, Türkiye Aile Birliği, Türkiye Aile Meclisi AİLEM, Türkiye STK Birliği, Türkiye Aile Ocağı, Aileyi Koruma Platformu, Aile Kurumu AK, önceAİLE,AdaletPlatformu ASP, Dünya Çocuk Hakları Derneği GELECEK, Türkistan Birliği Derneği, FİTEM, İYİLİK Uluslararası İnsan Hakları Derneği,
EYT Evlilikte Yaşa Takılanlar Platformu, GençEvlilik Platformu, EYS Ebeveyn Yabancılaştırma Sendromu Platformu, 6284Platform,SEDE,AileHakları
Türkiye Aile Meclisi Genel Başkanvekili Prof. Dr. Sefa Saygılı: İstanbul Sözleşmesi’ne Karşı Durmak, Vatan Nöbetidir!
Batılı emperyalistler Çanakkale’ye gemileriyle, toplarıyla/tüfekleriyle saldırdılar, İstanbul’u ve Anadolu’yu işgal ettiler, yakıp yıktılar. Yüz binlerce insanımızı şehit verdik, ancak emellerine ulaşamadılar. Lawrence ile çöl kraliçesi Gertrude Bell ile Fosforlu İmam Yahya ile saldırdılar, yine de yok edemediler. Bu topraklar çiğnetilmedi.
Aynı şer odakları tarafından bu defa yeni senaryolar vizyona konularak, şu bizimkiler dediğimiz bizden görünümlü/kisveli oyuncular eliyle dinimize, milletimize, ailemize ve insanımıza bu defa İstanbul Sözleşmesi ile saldırmaktadırlar.
Dünya düzeni neyin, nerede ve kimin/kimlerin eliyle yapılacağını iyi hesap ediyor. Sözleşmenin ismi olarak mukaddes şehrimiz İstanbul’un seçilmesi tesadüf değildir. Yüce Peygamberimizin (s.a.v.) fetih müjdesi ile şereflenmiş belde olan İstanbul’da imzalanması ve adının İSTANBUL SÖZLEŞMESİ konulması fethin intikamı olarak değerlendirilmelidir.
İstanbul Sözleşmesi, 3.dalga feminist ideolojinin manifestosudur. İstanbul Sözleşmesi “kültür, töre, din, gelenek ve namus” değerlerinin kökünün kazınması için hazırlanmıştır. İçimizdeki feministler ve LGBTİ sevicileri halen İstanbul Sözleşmesi’ni ve uzantı yasası 6284 Sayılı Kanun’u anlamıyor veya anlamak istemiyorlar. “Kadın hakları” ve/veya “ Kadına şiddeti önleyen sözleşme” olduğunu zannediyorlar. Hâlbuki sözleşmenin amacı ve asıl hedefi, LGBTİ bireylerini meşrulaştırmak ve onlara sınırsız cinsel özgürlük sağlamaktır.

İstanbul Sözleşmesi; başta kadınların ve LGBTİQ+ bireylerinin cinsel özgürlüklerini sağlayan ve toplumsal cinsiyet eşitliği ile eşcinselliği teminat altına alan, kadın hakları ve kadına karşı şiddet gerekçelerinin ambalaj olarak kullanılarak taraf ülkelerin sözleşmeye aykırı kültür, töre, din, gelenek ve namus kavramlarının kökünün kazınmasını emreden hükümler içermektedir.
Özellikle son 20 yılda yeni devrim yasaları yürürlüğe konulmuştur:
yılında yürürlüğe giren Yeni Medeni Kanun,
2005 yılında yürürlüğe giren Yeni Ceza Kanunu,
2010 yılında referandum ile kabul edilen (10. madde) pozitif ayrımcılık,
Yargıda “kadının beyanı esastır” kabulü ve uygulaması,

yılında imzalanan İSTANBUL SÖZLEŞMESİ,

2012 yılında 6284 sayılı yasanın kabulü ve yürürlüğü.
Tüm bu yasa çalışmaları İstanbul Sözleşmesi’ne giden yolları döşemiştir. Yeni Ceza Kanun’u, İstanbul Sözleşmesi’nin alt yapısını oluşturmaktadır. Karşılaştırmalı bir örnek vermek gerekirse; 765 Sayılı Eski Ceza Kanunu’nda cinsel suçlarda korunan hukuki yarar; toplumun ahlak değerleri ve aile iken 5237 Sayılı Yeni Ceza Kanunu’nda ise korunan hukuki yarar; kişi/kimsenin (LGBTİ+ bireylerinin) cinsel dokunulmazlığı ve özgürlüğüdür.
Feminist ideolojinin dayatması sonucu imzalanan İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Kanun, Medeni Kanun, Ceza kanunu ve uygulama sonuçları aileyi ve insanımızı tahrip etmiştir. Şiddet ve cinayetler artmıştır. Dağılan ailelerin ve desteksiz kalan çocukların feryatları vicdanları sızlatmaktadır. Evlilik sayısında ciddi oranda düşüşler, boşanmalarda ise yüksek artışlar görülmektedir. Evlilik yaşı ortalama olarak kadınlarda 27, erkeklerde 30 yaş seviyesine yükselmiştir. Nüfus artışı hızında ciddi azalma meydana gelmiştir.
İstanbul Sözleşmesi, 19.03.2021 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı’mızın kararı ile fesih edilmiştir. İstanbul Sözleşmesi’nin Cumhurbaşkanının yetki ve iradesiyle feshi karşısında, başta HDP ve CHP ile feminist/ LGBTİ+ örgütleri koro halinde protestolara başlamışlardır. Yurt dışında ise Avrupa Konseyi ile Atlantik ötesinde Biden’dan kınama mesajları yayınlanmıştır. Kapitalist sermaye grupları da bu koroya katılmakta gecikmemişlerdir. Bu manzara, taleplerimizin ve fesih kararının ne denli doğru olduğunu göstermektedir.
İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin iptali için Danıştay’da açılan davada sol örgütlerin, baroların ve maalesef içimizdeki feminist ve LGTBİ sevicilerin gövde gösterilerine tanık olduk. Yargının adil ve doğru bir karar vereceğ
ini umuyoruz. Aksi halde toplumumuz, ailemiz ve insanımız telafisi mümkün olmayan çöküntüye uğrayacaktır.
Toplumumuzu ve insanımızı ifsat eden İstanbul Sözleşmesi’yle mücadele, var olmak/yok olmak mücadelesidir. BEKA SORUNUMUZDUR!
14 Mayıs 2022
Prof. Dr. Sefa Saygılı
Türkiye Aile Meclisi Genel Başkanvekili
BasinAciklamasi sayı:2022/41 AileHaklari.org TurkiyeAileBirligi.org
6284 aile kurumunu çökertiyor
Türkiye Aile Birliği Genel Başkan Yardımcısı Yunus Emre Altuntaş: 6284 aile kurumunu çökertiyor
Başımıza ne geldiyse gözü kapalı şekilde Avrupa’dan kopya ettiğimiz kanunlar sebebiyle geldi. 1839’da yayınlanan Tanzimat Fermanı bunun başlangıcı kabul edilir. İlginçtir ki bu fermanın getirdiği yeniliklere en çok da azınlıklar tepki göstermiştir. Osmanlı’da her vatandaşın eşit hak ve yükümlülüklere sahip olacağını vaat eden bu ferman ile azınlıklara da askerlik zorunluluğu getirilmişti. Oysa Osmanlı’nın uyguladığı Şeri hukuka göre tüm Gayri Müslim azınlıklar ehl-i zimme statüsünde kabul edilmiş, devletin koruması altında sürekli oturma iznine sahip olmuş ve sadece cüzi bir cizye vermekle sorumlu tutulmuştu. Osmanlı’daki azınlıkların bağımsızlık sevdasına kapılması da bu süreçten sonra hızlanmıştır.
Avusturya Başbakanı Metternich 1840’da Osmanlı’ya şunları tavsiye ediyordu: “Bana göre, Osmanlıyı bu hale düşüren sebeplerin başında Avrupalılaşma zihniyeti gelir. Bunun temelinde, tam bir cehalet ve akıl almaz hayalperestlikten başka bir dayanağı olmayan ve ısrarla savunulan Avrupa kopyası reformlar yapma hevesi yatar. Avrupa medeniyetinden sizin kanun ve nizamlarınıza uymayan kanunları almayın. Avrupa uygarlığından, sizin kurumlarınızla uyuşmayan sistemler almayın. Zira Batılı kurumlar, imparatorluğunuzun temelini meydana getiren ilkelerden farklı ilkelere dayanmaktadır. Avrupa’nın şartları başkadır, Türkiye’nin başka... Avrupa’nın temel kanunları Doğu’nun örf ve âdetlerine taban tabana zıttır. İthal malı ıslahattan kaçının. Bu gibi ıslahat Müslüman memleketlerini ancak felakete sürükler.” (Engelhardt: 2017)
2012 yılında yayınlanan 6284 sayılı kanun(Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) bunun acı örneklerinden biridir. Nitekim Kanunun 1. maddesinde referans verildiği üzere, kanundaki esaslar büyük ölçüde İstanbul Sözleşmesi'ne göre oluşturulmuştur. İstanbul Sözleşmesi ya da tam adıyla “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ve tamamen Hristiyan Batı değerlerine göre tasarlanan bir sözleşmedir. Dolayısıyla bu sözleşme %99’u Müslüman olan Türk toplumunun değerleriyle uyuşmamaktadır.
“Kadın Cinayeti” kavramı günümüzdeki anlamıyla ilk kez 1976’da feminist yazar Diana E. H. Russell tarafından kullanılmıştır. Aynı yazar bu kavramın siyasallaşmasının da mimarıdır. Yani “Kadın Cinayeti” kavramını ortaya atanlar kendilerini “lezbiyen-feminist” olarak tanımlayan ve kadını ailenin bir üyesi olarak görmeyi reddeden, hatta aile kurumuna karşı mücadele eden isimlerdir. Türkiye’nin “İstanbul Sözleşmesine” katılmasında ısrarlı olanlar da koyu iktidar karşıtlığı ile bilinen feminist, LGBT-İ gruplarıdır.
Bir de istatistiklere bakalım. Bu kanunu ve sözleşmeyi savunan “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”nun verilerine göre 2012 yılında 200 civarında olan kadın cinayeti sayısı 2021 yılında ikiye katlanarak 400 bandını aşmıştır. İçişleri Bakanlığının TBMM’de açıkladığı verilere göre 2012’de kadın cinayeti sayısı 128 iken 2021 yılında bu sayı 380’e çıkmıştır. Yine 2012 yılında 160 olan evden uzaklaştırma kararı sayısı 2021 yılına gelindiğinde “Eve yeteri kadar bakmıyor”, “Bana sesini yükseltti”, “Evdeki ışığı kapatmadı” gibi oldukça basit nedenlerle 130 bine ulaşmıştır. Yani 130 bin ailedeki çocuklar aylarca hatta bazen yıllarca babalarından mahrum bırakılmaktadır. Bu da 6284 sayılı kanunun kötü niyetli kişilerce nasıl suiistimal edildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Benzer şekilde 2012 yılında 120 bin olan boşanma sayısı 2021 yılında 180 bine çıkmıştır. TÜİK verilerine göre son bir yıl içindeki boşanma olaylarından 165 bin 937 çocuk doğrudan etkilenmiştir.
Tüm bu rakamlar gösteriyor ki İstanbul Sözleşmesi sebebiyle çıkarılan 6284 sayılı kanun ülkemizdeki kadın cinayetlerini durdurmak bir yana hızlı bir şekilde artmasına sebep olmuş bunun yanı sıra yüzbinlerce ailenin dağılmasına yol açmıştır. Bu manzara Türk ailesi adına tam bir çöküşü haber vermektedir. Kaldı ki “Kadın Cina
yeti” tanımı hukuki değildir. Cinayetin kadına veya erkeğe göre tanımlanması tam bir garabettir. Cumhurbaşkanımızın aldığı kararla İstanbul Sözleşmesinden çıkmış olmamız bu sözleşmenin yargıdaki uzantısı sayılan ve halen yürürlükte olan 6284 sayılı kanun kaldırılmadan bir şey ifade etmiyor. Mevcut iktidarı 20 yıldır destekleyen muhafazakâr kesimin çağrısı bu sözleşmeyle beraber 6284 sayılı kanunun da kaldırılması yönündedir. Çünkü bu sözleşmeyi/kanunu savunan oluşumların kim oldukları ortadadır ve ülkemizin bekası için tıpkı Gezi kalkışmasında olduğu gibi bu azgın grupların kışkırtmalarına geçit verilmemelidir. Milletimizin dini değerlerine, örf ve adetlerine uygun yeni bir düzenleme yapılarak; dini eğitim daha yaygın ve nitelikli hale sokularak toplumun temelini oluşturan aile kurumunun çökmesi engellenmelidir. Çünkü cinayetlerin asıl sebebi dini ve milli değerlerimizin yeterince öğretilememesidir. Bizi biz yapan elimizdeki tek değer aile kalmıştır. Bu da yıkılırsa elimizde hiçbir şey kalmayacaktır.
Aile Günü Aile Haftası
15 Mayıs 2022/ sayı: 44
Yunus Emre Altuntaş
Türkiye Aile Birliği Genel Başkan Yardımcısı

....
T.me/basinaciklamasi AileHaklari.org TurkiyeAileBirligi.org