@BASINAciklamasi
190 subscribers
419 photos
1 video
444 files
3.23K links
#AileyiKoru Teröre Cinayete Darbeye ÇARE: KISAS!
Siyonizm Masonluk KAOS/GLPT FUHŞ içki kumar riba YASAKLANSIN! #önceAHLAK #önceHAK #önceADALET #önceinsan @HakBirr @milliirade @KULHAKLARI @AileHaklari @insanhaklari @TurkiyeSTKBirligi @SectikleriniDenetle !
Download Telegram
Channel name was changed to «BASIN AÇIKLAMASI Basın Toplantısına DAVET #TMK 20.Yıl #önceAile BASIN TOPLANTISI 8Aralık çarşamba🕰10 ANKARA/Sıhhiye İlkizSk28/6»
Türkiye Aile Meclisi: 743 sayılı kanunun kaldırılmasıyla şiddet ve boşanmalar arttı https://ilkha.com/guncel/turkiye-aile-meclisi-743-sayili-kanunun-kaldirilmasiyla-siddet-ve-bosanmalar-artti-179887 @tcbestepe @ailemeclisinet @6284platformu @ilkeHaberAjansi Türkiye Aile Meclisi: 743 sayılı kanunun kaldırılmasıyla şiddet ve boşanmalar arttı

​Türkiye Aile Meclisi ve çok sayıda Sivil Toplum Kuruluşu, 8 Aralık 2021 tarihi itibariyle 743 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun yürürlükten kaldırılışının 20'nci yıldönümü münasebetiyle yazılı bir açıklama yaptı.
Açıklamayı yapan Türkiye Aile Meclisi Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Şemsettin Kırış, "17 Şubat 1926 tarihinde çıkartılıp 8 Aralık 2001 tarihinde yürürlükten kaldırılan 743 sayılı Türk Medeni Kanunu, Türk ailesini 75 yıllık bir süre içerisinde iki binli yıllara kadar taşıyabilmiştir. Bu kanun zamanın şartlarına göre yenilendi tezi bilimsel verilerle desteklenmiş bir savunma değildir. Bu kanunun yürürlükten kaldırılması sonrasında aile yapısı kurulma ve sürdürülebilme yönünden darbe almıştır. Bu kanun, uluslararası CEDAW sözleşmesine uymayan yanları olduğu için kaldırılmıştır. Boşanma oranlarındaki ciddi artış, evlenme yaşı ortalamasının yükselmesi, doğurganlık oranındaki keskin düşüş, yalnız yaşayanların artması, şiddet ve cinayet olaylarındaki artışların tamamı bu kanunun kaldırılmasıyla tırmanışa geçmiştir." dedi.

743 sayılı kanunun kaldırılmasıyla aile reisliği erkekten alındı

743 sayılı kanunun uluslararası sözleşmelere uymayan yanları ile ilgili de bilgi veren Kırış, "Eski medeni kanuna göre ailenin bir reisi vardı. 'Koca, birliğin reisidir' denilerek ailenin reisliği erkeğe verilmişti. Yeni medeni kanunda 'beraberce yönetirler' kaydı getirilmiştir. Aile reisliğinin tek bir tarafa verilmediği için birlikte yönetirler ifadesi pratik hayatta nasıl bir yansıma bulmuştur. 'Beraberce yönetirler' kaydını daha iyi anlamak için bazı örneklerden yola çıkarak sesli bir düşünme yapalım. Beraberce yönetirler demek, mesela okullarda müdürler olmayacak, öğretmen, öğrenci ve veliler okulu beraberce yetecekler demek gibidir. Resmi dairelerde müdürler olmayacak, memurlar beraberce yönetecekler demek gibidir. Mahallede muhtar olmayacak, mahalle sakinleri birlikte yönetecekler demek gibidir. Yeni medeni kanun 'beraberce yönetirler' demek suretiyle partnerlik hukukunu kabul etmiş, aileyi sahipsiz bırakmıştır. Yeni medeni kanun hazırlayıcıları 'Türkiye'deki aile yapısını 75 yıl erkek yönetti, bundan sonra da bir 75 yıl da kadın yönetecek' deseydi aile bu kadar sahipsiz kalmazdı. Ailenin şöyle ya da böyle bir sahibi olurdu. “Beraberce yönetirler” demenin pratikteki sonucunu ifade etmek için 'hiç yönetemezler' demek daha uygundur. Yıkılan yuvalardaki göz korkutucu artış, ailenin yönetilemediğini göstermeye kâfi bir delil değil midir?" diye konuştu.

TÜİK verilerine göre cinayet ve saldırı sonucu ölen erkeklerin sayısı kadınlara göre 4 kat daha fazla

TÜİK verilerine göre yaşanan şiddet ve cinayetlerin üzerinde düşünmek gerektiğini belirten Kırış, "TÜİK'in ölüm ve ölüm nedeni istatistikleri bizlere tüm cinayetler hakkında bilgi sunmaktadır. TÜİK, öldüreni değil öldürüleni dikkate alan bir veri havuzu oluşturmuştur. Ölüm nedeni istatistiklerinde ölüm nedenlerinin cinsiyete göre dağılımı tablosu var. Bu tabloda cinayet, saldırı olarak isimlendirilmiş bir ölüm nedeni ifade edilmiştir. 2016 yılında cinayet ve saldırı ile ölen bin 436 kişinin bin 180'i erkek, 256'sı kadın olarak tespit edilmiştir. 2017 yılı kayıtları 2018'de ilan edilirken bir revizyona tabi tutulmuştur. Revize edilmiş verilere göre 2017 yılında cinayet ve saldırı ile ölen bin 453 kişinin bin 180'i erkek, 273'ü kadındır. Revize edilmiş verilere göre 2018 yılında cinayet ve saldırı ile ölen bin 139 kişinin 942'si erkek, 197'si kadındır. 2019 yılında cinayet ve saldırı ile ölen 810 kişinin 629'u erkek, 181'i kadın olarak tespit edilmiştir. Verilere hangi açıdan bakarsanız bakın cinayet ve saldırı sonucu ölen erkeklerin sayısı kadınlara göre 4 kat daha fazladır.
TERÖRİST DSÖ SAPKINLIĞI EŞCİNSELLİĞİ TEŞVİKİ İNSANLIK SUÇU, SESSİZLİK SUÇ ORTAKLIĞI!
#önceAile Birliği Hareketi harekete geçti: Toplumu cinsiyetsizleştirmek isteyen ve eşcinselliği meşrulaştıran Terörist Sapkın DSÖ, Türkiye'den defol!
Türkiye Aile Birliği ve Nefes Platformu; Dünya Sağlık Örgütü'nün eşcinsel sapkınlığı meşrulaştırmaya çalışan hamlelerine karşı Aileyi Nesli ve Devleti korumak için Taksim Galatasaray Lisesi önünde 12/12/12, 12Aralik Saat:12'de İstiklal Caddesinde istiklalimiz, istikrarımız ve istikbalimiz için Sapkınlığın hâmisi terörist DSÖ TÜRKİYE'DEN DEFOL ÇAĞRI ile basın açıklaması ve yürüyüş yapılacak.
#önceAile Birliği Dünya Sağlık Örgütü Anlaşması'nın 72. Yıldönümü dolayısıyla (9Aralık 1949 tarih 5062 sayılı yasa) harekete geçti: Toplumu cinsiyetsizleştirmek isteyen ve eşcinselliği meşrulaştıran DSÖ, Türkiye'den defol! İSTİKLAL YÜRÜYÜŞÜ'nde #önceCan #önceAile #OksijensizliğeHayır #DSÖdayatmalarınaHayır diyecek
DSÖ'nün 72. Yılında DSÖ'ye karşı yayınlanan bildiride dikkat çeken açıklamalar yer alırken, radikal kararların alınması gerektiği çağrılarında bulunuldu.

https://m.facebook.com/groups/ailehaklari/permalink/1218274045361454/

İşte yayınlanan metnin tamamı:
Dünya Siyonizm Örgütlerinin ROCKAFELLER emrindeki ilaç kartellerinin beslemesi DSÖ Terör Örgütü, GlobalReset lobisi, CoVID’den sonra TransHumanizm ve “Nesnelerarası İletişim” komplosu ile NeuraLink senaryosuna destek vererek, Eşcinselliği hastalık olarak tanımlamaktan vazgeçti ve yerli işbirlikçileri #ToplumsalCinsiyetAdaleti/Eşitliği ile ifsada soykırıma devam
kaldırılan İstanbul Sözleşmesi'nin ToplumsalCinsiyet maskeli eşcinsellik teşvikli dayatmaları halen yürürlükte öncülüğü de TBB Türkiye Belediyeler Birliği ve başkanı Fatma Şahin yapıyor. CEDAW/DEDAW ile legalize edilen “Toplumsal Cinsiyet”i tanıma kararı aldı. Bu kararı ile DSÖ LGBT’yi meşrulaştırırken, “Toplumsal cinsiyet”i adaleti/eşitliği maskesiyle meşrulaştırma kararı ile “Biyolojik Cinsiyet”i reddetmiş oluyor. Din, ahlak ve gelenekten bağımsız bir şekilde BİREY’i “GENDER” olarak tanıyan DSÖ, kadının kadınla, erkeğin erkekle beraberliğini Özgür bireylerin gönüllü birlikteliği olarak ailenin yerine ikame etmek isteyen pedefolik ve ensest sapkınların yanında yer alırken “Öjenik hareket” ve “yeni Maltusçu lobi”nin dünya nüfusunu kontrol altına alarak azaltmak isteyen çevrelerin safında yer almış oluyor. Bu dine, ahlaka, aileye, insanlığa karşı açılmış bir savaştır. Bu bir tererözm ve soykırım faaliyedir aynı zamanda Bu bir insanlık suçudur. DSÖ/WHO ÖRGÜTÜ 17 Mayıs 1990'da aldığı karar ile eşcinsel sapkınlığı hastalıklar listesinden çıkararak alenen sapkinlarinbtesvikcisi hâmisi olmuştur hatta 4 yıl önce aldığı karar ile transseksüel sapkınlığında hâmisi korumalığını tesvikciligine başladı. Bu bir darbedir darbeye karşı 4 maymunu oynamak Beyinsizliktir ...
DSÖ aile yanında, AKRABALIK, KOMŞULUK bağlarını da kopartmaktadır. CoVID’le birlikte zaten ekonomi ve eğitim bitirilmiş toplum FONDAŞ Medyanın algı operasyonu terörüyle ölüm korkusu ile yargısız bir infazla ev hapsine mahkum edilmişti. DSÖ bugün Global çetenin ve onların tetikçiliğini üslenen sermaye grublarının oyuncağı olmuştur. Sahip oldukları ekonomik güçle Sermaye, siyaset, bürokrasi, akademi, STK ve Mediayı fonlamaktadırlar.
DSÖ'nün de sponsoru olan ilaç firması ilaçlarla insanları eşcinsel yaptığı için tazminata mahkum oldu
DSÖ sponsorlarından GlaxoSmithKline dopamin ilacı eşcinsel ve bağımlılık yaptığı için 200bin Euro tazminata mahkum olmuştur... Japon yetkililer ilaçlarındaki 3200’e yakın yan etkiyi bildirmediği için DSÖ sponsoru Novartis’e soruşturma açmıştır. Onsekiz yaşından küçüklere anti-depresan ilaçları reklam ile teşvik ettiği için GSK ilaç şirketi 3milyar dolar tazminata mahkum edildi. DSÖ sponsorlarından BİLL GATES nelerin peşinde olduğu dünyanın malumu
DSÖ daha önce SARS, MERS, Kuş ve Domuz Gribinde olduğu gibi ihanetlerine devam etmektedir. PCR’nin bir yalan olduğu artık ortaya çıktı. Maske bir korku politikasının aracı olarak kullanıldı. Dünyada daha az oksijen alarak daha sağlıklı olan tek bir canlı türü yoktur. DSÖ ilaç sektörünün pazarlama şirketi gibi faaliyet göstermektedir. IMF nasıl hedef ülkelerin ekonomisini yoketmeye çalışan bir “Finansal Tetikçi örgüt” ise DSÖ de insan sağlığını hedef alan birsuç örgütüdür. DSÖ terör örgütünü beslemek mankurtlaşmaktır tecavüzcüsüne aşıklıktır.
DSÖ'nün dayattığı AŞI'yı olmayanlara karşı yapılan bürokratik oligarşi ve medya düşmanlığı Türk ceza kanununa göre suçtur. TCK 216 halkı kin/düşmanlığa tahrik, İFTİRA TCK267, hakaret TCK125, nefret TCK 122, suçların basın yoluyla işlenmesi TCK 218, düşünce hürriyetini engelleme TCK 115, birden fazla kişiye karşı işlenen suçlar TCK 43, insanlık suçu 77, casusluk suçu TCK328, suç örgütü kurmak yönetmek TCK 220, Tehdit 215, ÖLdürmek TCK81 vb. gibi
Bağımsız savcıları vazifeye davet ediyoruz!
Bu anlamda IMF raporlarını bilim adına bize dayatan birileri gibi bugün de DSÖ talimatlarını topluma dayatan Bill’in adamları (!?) bu ülkede korku pompalayarak 11 hafta cuma yasağı uyguladılar. Allah'ın kanunlarına uymayanlar DSÖ terör örgütü emrine uydular. .. Aynı günlerde Sınırın öte tarafında Suriyede Türkiye’nin kontrolündeki bölgede maske, mesafe, ilaç, aşı ve hastalık da yoktu, hem de sosyal, çevresel, ekonomik şartlar çok olumsuz olmasına rağmen. Hukuksuz, kanunsuz bir şekilde “ibadet hürriyeti”, “seyahat hürriyeti”, “nefes alma hürriyeti”, hatta “yaşama hürriyeti”mize kasdedildi. Bu suçtur ve bu suçu işleyenler günü geldiğinde “sandık”ta ve aynı şekilde yasama, yargı ve yürütme nezdinde ve din gününde, her insan gibi, yaptıklarının ve yapmaları gerekeni yapmamalarının hesabını vereceklerdir. Hukuksuz kanunsuz yönetmelikler ile yasalar by-pass edilerek milletin iradesi TBMM devre dışı bırakıldı. Milletin ve TBMM nin iradesi ile DSÖ nün ipoteği altında sürdürülmekte olan bu “küresel savaş”a elbirliği ile “dur” demeliyiz. Türkiye'de bugün 124 siyasi parti var! Bu yanlışlara karşı duran bir muhalefetin olmaması düşündürücüdür. Yoksa Aktif edilmeye başlanan StarLink ve 5G’lerle Neuralink ve TransHumaniz’m yöntemleri ile “telegram” MK ULTRA yöntemi ile zihinlerimiz ve yöneticilerimiz kontrol mü ediliyor? Yoksa FON’LANMAYAN kimse kalmadı mı?
Biz aslında DSÖ, CoVID komplosu, Starlink ve 5G’ye karşı ülkenin en büyük gücüyüz. Bizim gücümüz aşı olmayan, aşıyı reddedenlerle sınırlı değildir. Kimi esnaf DSÖ lobisinin baskı, tehditlerinin yasa ve bürokrasi gücü ile uygulanmasından bizar oldukları için mecburen maske takıyor ve aşı oluyorlar. Kimi Memur, kimi büyük işletme ve AVM’ler mecburen o şekilde davranıyorlar. İkna olarak gönüllü aşı ve maske takanlar %25’i bulmaz. %20’si, Partisi, kanaat önderi yönlendirmesi, Media propogandası, Akademi, toplumsal baskı ile bu işe razı olmuş, içlerinde şüphe taşıyan kişiler. %50 den fazla kişi kendi iradesi dışında, mecburiyetten, işçi, memur, asker, öğrenci, çalışanlar yanında yurt dışına gidip gelenler kendilerini çaresiz hissettikleri için aşı oluyorlar. Maske takanlara bakın, iki maske üstüste takanlar buna inanmış olanlar. Burunu kaplayacak şekilde maske takanlar hipnoz ile ikna edilmiş ve daha çok mecbur bırakılmış olanlar. Burnu dışarıda kalanlar, takmak istemedikleri halde kerhen takanlar. Çenesinde tutanlar öfke ile takanlar. Koluna takanlar, bu işe inanmadıkları halde, mecbur kalırsa, polis sorarsa, bela savmak için maskesini yanında taşıyanlardan oluşuyor. Şiddeti körüklüyor!..
Belki bir fıkra ile konuyu şu şekilde tanımlayabiliriz. Aç kalan aslan bir leş yemiş. Yanındaki Yardımcı hayvanlardan biri “Çok pis kokuyorsunuz kıralım” demiş. Aslan “bana nasıl pis kokuyorsun dersin” demiş ve onu bir pençe ile fırlatmış. Başka bir yardımcısı çağırmış, olanlara gören müşavir, arkadaşının başına gelenleri gördüğü için “Aman efendim, mis gibi kokuyorsun, o zaten yalancı biriydi. Harika kokuyorsunuz” demiş.
Fakat Aslan onu da bir pençe darbesi ile yanından fırlatmış. Bir yandan da homurdanıyormuş: “Ahlaksız, methedeceğim diye yalan söylüyor”.. Bu sırada Tiki oradan geçiyormuş. O da yaşananları görmüş. Aslan onu çağırmış ve ona da “Nasıl kokuyorum” demiş. Tilki korkmuş. Birkaç kez öksürmüş. Sanırım CoVID oldum, burnum iyi koku almıyor, dilim de tat almıyor” derken, Tilki oradan uzaklaşmış. Sanıyoruz, başta Bill’in adamlarının, siyasetçilerin, partilerin, STK’ların, Media’nın, akademisyenlerin, Bürokrasinin de burnu iyi koku almıyor. Galiba sorun kırala gerçeği kimin nasıl söyleyeceğinde kilitlenmiş durumda. Yöneticilerden Ömer bekleyenler EbuZer olarak "güzel söz"'le uyarmalı
Global çetenin yeni Emperyalist planlarına karşı direnişin adresi bugün Satanistlerin ve Pedefoli çetelerin fonladığı DSÖ ve FDA komplosuna karşı durmak noktası olmalıdır. Sağ-sol değil Zulüm ve Adalet cephesinde herkes yerini almak zorundadır. “Medeniyet denilen maskara mahluk”a karşı herkes yerini yeniden gözden geçirmek zorunda. Birileri aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretme hayalleri kuruyor. Buna izin vermemeliyiz. Sonuçta “Tefrika girmeden bir millete düşman giremez / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” DSÖ zulmüne ifsadına karşı susar isek İKLİM KILIFİYLA algı zulüm devam eder!
Bu “yalan rüzgarı”na karşı, dünyanın bütün erdemli insanlarını “HILFIL FUDUL” anlayışı ile Haksızlıklara karşı elbirliği'ne çağırıyoruz. Çünkü birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok, birlikte kazanacağımız tek bir zafer var! IMF'yi kovduk şimdi de Milli Güvenliğimizi tehdit eden, Canımızı/Aklımızı/Neslimizi/Malımızı/Dinimizi de tehdit eden DSÖ Dünya Sağlık ÖRGÜT'ü Türkiye'den Defol demeliyiz!. Namuslular da enaz namussuzlar kadar cesur olmalı ki izzetini şerefini canını malını aklını Neslini dinini KORUYABİLELİM. GRİD/AİDS virüs hastalıklarını yayan tek devlet/tek bayrak olan Gökkuşağı/ LGBTİQP TCE maskeli virüs GRiD/AiDSmerkezi sapkın STK'lar kapatılmalı mal varlıklarına el konulmalı. Devletimizin yanındayız. uyarıyoruz. 12. Ayın 12'si saat:12'de istiklâl yürüyüşümüze bekleriz. 9.12.2021
Âdem Çevik
Adalet Platformu ve Türkiye Âile Birliği Sözcüsü
Https://t.me/basinaciklamasi t.me/nefesplatformu t.me/TurkiyeAileBirligi
Türkiye AileMeclisi GBaşkanY MehmetYaman #önceAile #TMK FITRi HUKUKi ISLAHA MUHTAÇ
ensest,zina,fuhuş,fahişelik,teşhircilik #TCE ile #sapkınlıkserbest! #gençevlilik,çokeşlilik yasak
@TCbestepe @TBMMresmi @RTErdogan @MehmetY25116492
https://youtu.be/X7vZOSc0Sh8
https://ilkha.com/guncel/hukukcu-yaman-medeni-kanun-duzenlenmeye-muhtac-179989

RT
https://twitter.com/AdaletPlatformu/status/1468926273712017416?t=PRmCB-2DO5I3haS5rHW_Mw&s=09

t.me/SectikleriniDenetle
t.me/milliirade
t.me/TurkiyeAileBirligi
t.me/basinaciklamasi 743 sayılı Medeni Kanunu'nun yürürlükten kaldırılışının 20'nci yıldönümü münasebetiyle açıklamada bulunan Hukukçu Mehmet Yaman, mevcut kanunların yeniden düzenlenmeye muhtaç olduğunu söyledi.
17 Şubat 1926'da İsviçre'nin bir kantonundan kopyala yapıştır yoluyla Türkiye'ye getirilen ve "Türk Medeni Kanunu" diye Müslüman halka dayatılan kanun, 75 yıl boyunca yürürlükte kaldı. 8 Aralık 2001 yılında yürürlükten kaldırılan Medeni Kanun, "zamanın şartlarına göre yenilendi" tezi bilimsel verilerle desteklenemedi.

Türkiye Aile Meclisi Genel Başkan Yardımcısı Hukukçu Mehmet Yaman, 1926 tarihli Medeni Kanun'un 8 Aralık 2001'de yürürlükten kaldırılarak yerine getirilen yeni Medeni Kanun'un 20'nci yıldönümü nedeniyle İLKHA'ya değerlendirmelerde bulundu.


"Bugün 8 Aralık 2021. Bundan 95 yıl evvel 8 Aralık 1926 yılında Medeni Kanun kabul edilmiş. Bundan 20 yıl evvel, 8 Aralık 2001 yılında da bu Medeni Kanun bir takım değişikliğe tabi tutulmuştur. Bugünkü Medeni Kanun ile ülkemizde uzunca bir müddettir tarihi birikim, inanç ve ahlaki değerlerimizle, kültürel varlıklarımıza aykırı bir biçimde Batının netameli yasalarını sosyal ve aile kurumlarımıza uyarlamaya çalışan önemli bazı değişiklikler yapıldı. Kanunlarla da adeta bizim tarihi birikimlerimiz, inanç ve ahlaki değerlerimiz ötelenerek bunun yerine Batı kültüründen esinlenerek meydana getirilen hukuk düzenlerinin yerleştirilmeye çalıştırıldığını görüyoruz." dedi.  

"Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse mahkeme yoluyla cinsiyetini değiştirebilir"

8 Aralık 2001 yılında değiştirilen kanunun bazı maddelerine dikkat çekmek istediğini belirten Yaman, "Allah-u Teâlâ'nın yarattığı bitkiler, hayvanlar ve insanlarla alakalı erkek ve dişi unsurlarıyla yarattığı tüm canlılarda eğer istiyorlarsa cinsiyetini değiştirebilirler demek suretiyle bizim inanç sistemimize aykırı bir anlayışı, Medeni Kanun'umuzun 40. Maddesine yerleştirmişiz. Medeni Kanun'un 126. maddesine göre küçükler yasal temsilcileri izniyle evlenebilirler diyor ama buna rağmen bugün velisinin iznine dayalı olarak resmi kurumdan aldığı evlilik cüzdanı elinde olmasına rağmen gençler cezaevinde en az 10 yıl hapis cezası alarak yatıyorlar.  Medeni Kanun'un 126. Maddesinde küçüklerin yasal temsilcilerinin izni ile evlenebilmelerine müsaade ettiği halde ceza kanunumuzda bu suç haline getirilmiş. Ceza Kanunu'nda ki bu suçun ortadan kaldırılmasını ve Medeni Kanun'un 126. Maddesine uygun hale getirilmesini teklif ediyoruz." ifadelerini kullandı.  

"Ensest ilişkilerinin cezalandırılmasıyla alakalı ceza yasamızda yeterli bir madde yoktur"

Konuşmasının devamında Yaman, şunları aktardı:

129. Maddesinde evlenme engelleri sayılmış. Evlenme engelleri içerinde alt soy ve üst soy kişilerle evlilik yasaklanmış. Ama aile içerinde bu yakın akrabalar arasındaki ensest ilişkilerinin cezalandırılmasıyla alakalı ceza yasamızda yeterli bir madde yoktur. Ve ceza yasalarımızda eksik bulunan bu hususun da madde ilave edilmek suretiyle ensest ilişkilere cezalandırılma maddesinin getirilmesini istiyoruz.
"Medeni Kanununun 130. Maddesinde tek evlilik esası getirilmiş"

Yaman, "Medeni Kanununun 130. Maddesinde tek evlilik esası getirilmiş. Ancak uygulamada bayan ve erkeklerin karşılıklı iradeleri ile herhangi bir zorlama olmaksızın kendi iradeleri ile bir araya gelip evlilik hayatı yaşamaları ve ortak ev arkadaşlığı yapmaları serbest. Yani kişi evli ise ikinci bir kadınla ya da üçüncü bir kadınla tekrar evlilik hayatı kurup ayrı bir mekanda ortak ev arkadaşı olarak kalabiliyor. Ceza yasası buna müsait ve bu zina oluşturmuyor.
Ancak bu birlikteliklerden oluşan çocuklar bu beraberlikten meydana gelen hukuk allak bullak edilmiş. Çocukların nesebi sahih olarak görülmüyor. Sahipsiz kalıyor ve bu birliktelikle ikinci evlilik ya da üçüncü evlilik dediğimiz bayanların ekonomik ve sosyal hakları garantiye alınmıyor. Bu konu ile de alakalı bir gelişimin Medeni Kanun'umuzda yapılması gerekli." şeklinde konuştu.

"Kusurlu her kimse maddi tazminatı ödeyen erkek tazminatı alan da kadın oluyor"

Nafaka ile ilgili de bilgi veren Yaman, "174. Maddesinde taraflar daha kusursuz ya da az kusurlu olmak kaydıyla maddi tazminat isteyebilir. Uygulamada taraflar yerine kadın alıyor. Maddi tazminatı ödeyen erkek tazminatı alan da kadın oluyor. Uygulamanın bu şekilde gelişmesini önleyecek tedbirlerin alınması gerekiyor. Medeni Kanun'umuzun 171. Maddesinin birinci fırkasında ayrılmakla yoksulluğa düşecek olan taraf kusuru daha ağır olmamak şartıyla karşı tarafın maddi gücüne süresiz olarak nafaka isteyebilir. Bu uygulama da erkek aleyhine geliştiriliyor. Kadın erkekten daha ağır kusurlu olmamak kaydıyla süresiz nafaka isteyebilir ama hakim süresiz nafaka kararı vermek zorunda değil ama süresiz istediği için hakim de süresiz olarak nafakaya karar veriyor. Yargıtay da bunu süresiz olarak kabul ediyor. Oysa bu, iki açıdan mevzuatımıza aykırıdır. Anayasamızın 17. Maddesi diyor ki; 'Herkes yaşama maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Asgari ücret ile çalışan bir erkeğe nafaka olarak verilen bazı kararlar var ki aldığı askeri ücretinin iki-üç katı nafaka ödemek ve bunu da ömür boyu ödemekle yükümlü tutuluyor." dedi.  

"Anayasada nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz"

Nafakanın anayasanın 17. Maddesine aykırı olduğunu ve asgari ücretli birinin nafaka verme konusunda zorlanacağını, bu durumun maddi ve manevi hayatını etkileyeceğini söyleyen Yaman, "Bu anayasanın 17. Maddesine aykırı bir biçimde 175. Maddenin birinci fırkası yanlış olarak uygulanıyor. Bu maddenin ikinci fırkasında 'Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz' diyor. Yani bir erkek nafaka ödemeye mahkum edilirse 'Kusursuz dahi olsa nafaka öder' diyor. Oysa aynı maddenin birinci fırkasında kusuru daha ağır olmamak şartıyla nafaka isteyebilir diyordu. Yani 175. maddenin 1.fırkasıyla ikinci fırkası birbiri ile çelişik ve maalesef uygulamada erkeklerden ayrılma bahtsızlığı yaşayan kadınların ömür boyu erkeklerden nafaka almak gibi bir kanuni kazanımı oluşuyor ki bu da hem inanç sistemimize aykırı hem de anayasanın 17. Maddesine aykırı olmakta. Bunların değiştirilmesi gerekmektedir." ifadelerini kullandı.

Son olarak Yaman, "Bugün 8 Aralık itibariyle Türk Medeni Kanunu'nun değişikliğinin 20. yılında bu mevcut Medeni Kanun'da meydana gelen uygulamalardan ve tatbikatlardan kaynaklanan yanlışlıkları ve eksiklikleri sizin kanalınızla bir kere daha ortaya koyuyoruz. Özellikle inanç, ahlak ve fıtrat yasalarına uygun mevzuat değişiklerinin yukarıda söylediğimiz biçimde sağlanmasını teklif ediyoruz." diye konuştu. (İLKHA)
https://ilkha.com/guncel/hukukcu-yaman-medeni-kanun-duzenlenmeye-muhtac-179989
Channel name was changed to «Sapkın DSÖ,STK Kapatılsın DSÖ/WHO 72.YIL t.me/BASINAciklamasi Yürüyüş 12/12🕰12 İSTİKLÂL/Taksim GS Https://is.gd/2QIix8 10Aralık»
Türkiye Aile Meclisi YİK Üyesi Ahmet Zahteroğulları:"Aile bazlı istihdam politikaları ile Aileyi Nesli Devleti Koruyabiliriz.
#önceAile konusundaki hassasiyetleri takdir ediyorum. Ancak siyasal tarafgirlik ya da muhaliflik durumu kişilerin zaman zaman kimi gerçekleri görememelerine ya da gizleme ihtiyacı duymalarına sebep oluyor.
Aile Bakanlığı ve öncesinde Aile Arastirma Kurumunun geçmişte yapmış olduğu çok kıymetli araştırmalar var. 2010-14 yıllarında Türkiye’de yılda ortalama 600.000 evlilik, 125.000 boşanma oluyordu. Bu rakamlardaki değişim hızlandı ve evlilik sayısı 500.000 lere, boşanma sayısı ise 150.000 lere yaklaştı. Son rakamları bilemiyorum ama korkarım ki daha da bozulmuştur.
Boşanma sürelerine baktığımızda ilk 6 ay ve ilk 5 yıl önemli yer tutuyordu. Bosananlarin ise yaklaşık %85’iyeniden evleniyor, bunlarin da %19’u ayrıldığı eşiyle tekrar evleniyordu. Bu bizim insanımızın evlenirken de boşanırken de yeterince düşünmeden çabuk karar verdiğini gösteriyor. Bir başka önemli bulgu ise; boşananlara, sorun yaşadığınızda kimden destek aldınız diye sorulduğunda bir kısmı arkadas ve aile büyüklerinden, bir kısmı arkadaşlarından, bir kısmı uzmanlardan vs destek aldığını söylerken %62’si kimseden destek almadığını yanı kimsenin araya girmediğini söylüyor. Nitekim o tarihlerde 4 ilde bir pilot uygulama yapmış ve boşanma süreci danışmanlığı diye boşanma icin mahkemeye başvuranlardan gönüllü olanlarla bir veya iki görüşme yapmıştık, bu görüşmelerde çoğunun halledilebilecek çok küçük nedenlerden kaynaklandığını , önemli bir kısmının sadece iki tarafı dinleyerek, içlerini dökmelerini sağlayarak veya küçük yardımlarla çözüldüğünü ve bu şekilde 1/4 unun boşanmadan vazgeçtiğini (hiç bir zorlama olmadan) görmüştük. Gecmiste aile bağları güçlü ilken aile büyükleri ya da komşular araya girip bu fonksiyonu ifa ediyordu, günümüzde ise basit nedenlerle tartışan ve bunu kavgaya ve de ayrılığa dönüştüren çiftlerin sayısı az degil. Dolayısıyla böyle bir mekanizmayı mutlaka hayata geçirmek lazım. Ayrıca Aile bakanlığının, evlilik öncesi veya evlilik devam ederken ailelelere destek aracıyla çoğu belediyelerle yürüttüğü aile eğitimi, ebeveyn eğitimi vs programlar ile aslında aile ici ekonomik ve sosyal tüm sorunların tespit ve bütüncül bir yaklaşımla çözümüne destek olacak , sorunlar çıkmadan ya da büyümeden cozumune destek olacak ASDEP Aile Destek Programının yeniden canlandırılması, daha yaygın ve etkin kullanılmasına ihtiyaç var.
Yine aile meseleleri, aile içi anlaşmazlıklar, çocuk suçları vs gibi konularda polis ve jandarma bünyesinde bu konuda eğitimli personelden oluşan "aile şubesi" ve aile birimlerinin acilen oluşturulması zorunlu bir ihtiyaçtır..
Yine boşanma nedenlerine baktığımızda, aile ici anlaşmazlıklar, şiddet, uyusturucu ve alkol kullanımı gibi nedenlerin yanında, çoğu zaman bunlari da tetikleyen ekonomik sıkıntılar ve işsizlik çok önemli yer tutuyor. Özellikle ekonomik kriz dönemlerinde, mesela 1994, 2001 ve 2008 krizlerinde hem evlenme sayılarının daha hızlı düştüğünü, hem de boşanma sayılarının dramatik olarak arttığını görüyoruz.. Aile bazlı istihdam politikaları ( yanı her evden en az bir kişinin çalışması ve gelir getirmesini önceleyen ) ve ekonomik gelir (ailelere asgari gelir desteği) acilen ihtiyaç var. Bu ekonomik krizin ya da sıkıntılı dönemin en büyük mağdurunun aile kurumu olacagini unutmayalım. Ancak bu acil eylem planını uygular isek aileyi nesli devleti koruyabiliriz...
Öte yandan RTÜK’un başka konularda olmadığı kadar sınırsız müsamahasına mazhar olan tv dizilerinin ve gündüz programlarının aile ici çarpıklıkları nasıl sıradanlaştırdıgi ve her gün nasıl evlerimizin ve gözümüzün içine sokarak aile yapısını dinamitledigini görmemek mümkün değildir.. Aslında çoğu da hukumete yakın bu tv kanallarının (asla evimizde ailemizle, çocuklarımızla izlemediğimiz ve izleyemeyeceğimiz) bu programlar ile kime ve neye hizmet ettiğini, RTÜK’ün de bu programlara neden bu kadar kör ve sağir olduğunu ya da müsamaha gösterdiğini anlamakta gerçekten güçlük cekiyorum..
Tıpkı afetlerde olduğu gibi sosyal yıkımlarda da alınacak koruyucu ve önleyici tedbirlerin ekonomik ve sosyal maliyeti, her zaman afet ya da yıkım sonrası oluşacak maliyette çok daha düşüktür...
Bu itibarla nedenleri sadece İstanbul sözleşmesi ya da LGBT eylemlerine indirgemek bence gerçeklerden kaçmak ve kolaycılık gibi geliyor. Tıpkı her mevzuda kendi beceriksizlik ve yanlışlıklarımızı görmezden gelerek dış güçleri suçlamak gibi.. Bence önce kendi yanlışlarımızı sorgulayalim ve eğer yapabilirsek düzeltmeye oradan başlayalım.. Selam ve dua ile..
12.12.2021

Ahmet Zahteroğulları
Türkiye Âile Meclisi YİK Yüksek İstişare Kurulu Üyesi
Âile Bakanlığı (E.) Müsteşarı, (E.) Vâli

https://t.me/BASINaciklamasi
t.me/SectikleriniDenetle
AileHaklari.org